Niye bu hız? Tabakhaneye mi yetişeceksiniz? Eskiler “Dünyanın işi bitmez” derler ve yavaşlamasını bilirlerdi. Bırakın yavaşlamayı, giderek hızlanıyoruz. Dünya bir şantiye, işi bitmiyor; şantiyenin tüm yükü sırtımızda, yüklerin yetiştirilmesi gerekiyor. Bu hız bizim hızımız değil, dünyayı şantiyeye çeviren kapitalizm; hız, onun hızı. Bu hıza bir beden daha ne kadar dayanabilir? Çok geçmeden enkaza dönüşecek. Marx […]

Niye bu hız? Tabakhaneye mi yetişeceksiniz? Eskiler “Dünyanın işi bitmez” derler ve yavaşlamasını bilirlerdi. Bırakın yavaşlamayı, giderek hızlanıyoruz. Dünya bir şantiye, işi bitmiyor; şantiyenin tüm yükü sırtımızda, yüklerin yetiştirilmesi gerekiyor. Bu hız bizim hızımız değil, dünyayı şantiyeye çeviren kapitalizm; hız, onun hızı. Bu hıza bir beden daha ne kadar dayanabilir? Çok geçmeden enkaza dönüşecek. Marx boşuna dememiş, “İnsan olsa olsa zamanın enkazıdır” diye. Vakit nakde çevrildiğinden beri bedenler zaman denilen otoyolda hızlanmak zorunda. Ve hız, kapasitelerini aştığında bedenler devre dışı kalacak. Sinir uçlarımızı bilgisayar devrelerine bağlayıp bedenleri ıskartaya çıkarmanın planları yapılıyor. Bedenleri ıskartaya çıkarılacak motorlu kuryeleriz. Kısaca motor da diyebilirsiniz. Bedensiz motorlar olsa olsa kapitalizmin elektronik devrelerindeki çiplerdir. Çipler sorun çıkarmaz; sorun çıkaran bedendir; duyguları vardır, duygulanır ve duygulandırır. Ve isyan edebilir, makineyi kırabilir de. 18. Yüzyıl’da Nedd Ludd Leicestershire da makineleri kırmış ve isyanı başlatmıştı. Makineyi kırmazsak o bize soykırımlar yaşatacak.

Zamanı hesaba katmadan yeni bir toplum kurmamız mümkün değil. Her değişim kendi zaman anlayışını dikte ediyor. Ve biz yaşamın lehine bir dönüşüm yapmak istiyorsak şayet, önce zaman anlayışımızı değiştirmemiz gerekecek. Zamanı kapitalizmin elinden kurtarmalı. Yoksa yeryüzünün yıkımında kepçeler, yıkım makineleri, motorlar olmaktan başka seçeneğimiz kalmıyor. Yıktığımız yeryüzüdür, kendi bedenlerimiz ve belleğimiz. Ve kapitalizmin nihai hedefi, sorun çıkaran duygulu, duyumsayan bedenlerden kurtulmak; yeter ki makine tıkır tıkır işlesin. O yüzden egemen ideoloji bize saatin çizgisel zamanını dayatıyor, saatin tik taklarını paraya çevirirken, bedenlerimizi de saatleştiriyor, bir makine. Ve saat gibi dönüşümler geçiriyoruz, önce analog makinelerdir, şimdi dijital. Ve bırakın dakikaları, saniyelere, saliselere uymak zorundasınız artık.

Bu hız bize tepeden dayatılmıştır. Oysa bedenimizle algıladığımız zaman, makinenin zamanından çok farklı. İçsel zaman deneyimi, egemen anlayışın dayattığı gibi boş kompartımanlardan oluşmuş, hep ileriye doğru akan ve giderek hızlanan bir tren değil. Aksine duyumsanan zaman, hele kudretli ve neşeli bir bedenseniz duyumsadığınız zaman, bellek aracılığıyla geçmişe doğru hareket eden ve beklentiler aracılığıyla geleceğe doğru açılan şimdi ve buradanın zamanıdır. Zaman döngüsel bir akış olarak algılanır. Ve bu akış kesildiğinde sorunlar baş gösteriyor. Kapitalizmin saat zamanı içsel zaman deneyimimizi kesintiye uğratmıştır. Makinenin yıkımlarıyla baş edemediğimizde zaman algımız değişiyor ve bedensel/ruhsal sorunlar yaşıyoruz.

Zamanı nasıl deneyimliyorsunuz? Geçmişiniz giderek büyüyor ve şimdinizi yutuyorsa ve gelecek parçalanıp dağılmışsa depresyondasınız demek ki. Ya da geçmiş ve gelecekle bağlantınız kopmuş ve şimdinin içine hapsedilmişseniz canınız bayağı sıkılıyor. Veya kafanızı geçmişe ve şimdiye değil de sadece geleceğe takmışsanız, çok kaygılısınız. Veyahut zaman, akışkan olma özelliğini yitirmiş ve bütünsel birleşimi parçalanmışsa şizofrenik bir deneyim yaşıyorsunuz; şizofrenik deneyimde zaman mekânsallaşır; dinamikliğini yitirir, birbirinden kopuk statik parçacıklar halinde çözülür; artık size ait değildir; yaşamsal olmayan bir şeye dönüşmüş, taşlaşmıştır (Borgna, Bekleyiş ve Umut, YKY).

Taşlaşan sadece zaman mı? Bedenler de katılaştı ve yaşamsallıklarını yitirdi. İktidar zaman ayarlarımızı bozarak bedenlerimizi ele geçiriyor. Bedenlerimiz makinesinin bir parçası; ruhumuz ise makinesinin dişlilerini yağlıyor. Zamanı kapitalizmin elinden kurtarmak, bedenlerimizi de kurtarmaktır, yeniden bedenleşebilmek. “Gerçek tarihsel materyalist sonsuz çizgisel zaman boyunca anlamsız bir gelişme hayali peşinde koşan kişi değildir; …her an zamanı durdurabilecek kişidir” (Agamben). Makineyi her an kırabilir, zamanı durdurabilirsiniz. Yeniden bedenleşeceğimiz neşeli günler bizi bekliyor.