Atasoy, son sergisi “Düşümce”yi Ayvalık Belediyesi Orhan Peker Sanat Galerisi’nde açtı. Onun sergisi de karantina günlükleri aslında.

Zamanın solgun haresinden
Ressam Dilşah Atasoy’un “Düşümce” resmi.

İbrahim Karaoğlu

Küçükyalı’dan geçerken, “Karantinalı Despina” gelirdi aklıma. Karantina, Küçükyalı’nın eski adı. Yaklaşık iki yüzyıl önce veba, kolera gibi yaygın olan bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmek için ilk karantina bu semtte kurulmuş. Ne zaman oradan geçsem, bir büyük pandemi daha yaşanır mı diye düşünürdüm…


Covid-19’la birlikte yaşadık o büyük pandemiyi. Ve karantinalı günler başladı yaşantımızda. Bu küresel salgında yaşam normalimiz değişti. Geçmişin özlemi ve geleceğin endişesi arasına sıkışmış, sancılı bir “şimdi”yi yaşadık. Yoğun bir sosyal kargaşa dönemi başladı yaşantımızda. Kaygıları ve depresyonları etkinleşti insanların. Umutsuzluk, umarsızlık, keder, korku ve bir büyük yalnızlık zamanlarıydı karantina günleri. Çok temel yoksunluklar üzerinden herkesi eşitlemişti pandemi… Fiziksel ve duygusal mesafelerimiz ayrımlaştı. Bu çılgın fenomenle, yüz yüze iletişimlerimiz sınırlandı ve sosyal mesafeler sanal yakınlıklarla sağlanmaya başlandı.

Bu dönemde, yaşadıklarının anlamını kavrayan pek çok sanatçı, bu gerçekliğin ortasında, yeni duygularından esinlenerek, yaratıcılığını dönemin imgeleri ve çağrışımları üzerinden şekillendirmeye başladı. Sanat ve esenlik arasındaki ilişki bağlamında da çok önemliydi bu. Sanat umut üretmemizin de aracı oldu. Çünkü insan olmanın en önemli ses verme biçimi ve umudumuzu ifade etmenin en iyi yoluydu sanat. Karantina günlerinin günlüklerini/gündökümlerini oluşturdu kimi sanatçılar. Ressam Dilşah Atasoy bu sanatçılardan biri. İstanbul doğumlu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi mezunu bir sanatçı. Uzun yıllar hem öğretmenlik yapmış hem de resim çalışmalarını sürdürmüş. 2015'de İtalya’da düzenlenen Fabriano Suluboya Festivali’nde Türkiye’yi temsil eden sanatçılar arasında yer almış ve eseri Fabriano Uluslararası Kataloğunda yayımlanmış. Çeşitli tarihlerde farklı “Sanat tarihi” eğitimlerine katılmış; en son Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Alternatif Sanat Tarihi Programı’nı tamamlamış. Ayrıca “Renk Psikolojisi ve Sanat Terapisi Eğitimi”almış. 2012 yılında kurulan İstanbul Suluboya Topluluğu Derneği'nin kurucularından olup, 2016 yılına kadar derneğin genel sekreterlik görevini sürdürmüş.

Çok sayıda sanat projesine imza atan Atasoy, bugüne kadar 11 kişisel sergi açtı, ulusal ve uluslararası birçok karma sergiye katıldı. “Beyaz Tuval” adlı sanat programının yapımcılarından biri. Pandemi döneminde İzmir'e yerleşerek Arakapı Sanat Atölyesi’ni kurdu. Çalışmalarını İzmir ve İstanbul'daki atölyelerinde sürdürüyor.

Atasoy, son sergisi “Düşümce”yi Ayvalık Belediyesi Orhan Peker Sanat Galerisi’nde açtı. Onun sergisi de karantina günlükleri aslında.

Bu serginin serüvenini, “Pandemi süreci, hiç kimsenin öngöremediği sarsılmalar, savrulmalar ortaya çıkardı. Bir anda evlerimize hapsolurken, çok yakınımızdaki insanlarımızın, sevdiklerimizin kaybını büyük acılar içinde seyretmekten fazlası gelmedi elimizden. Doğadan koptuk; yaşamdan, birbirimizden uzaklaşıverdik. Önce evlerimize, çok daha kötüsü, içimize kapandık. Derin hesaplaşmalar içinde bocalarken, insanın yağmacı - açgözlü zihniyetini ve yaşamı yeniden sorgulamaya başladık. Doğa, dışına atmış gibiydi bizi. Sokaklar, parklar, deniz, hava, toprak, bir anda kapanmıştı insana.
Bu savrulmalar içinde daha sakin düşündükçe, insanın, doğanın hükmedeni değil de, bir parçası olduğu gerçeğini kavramaya başladık. Yaşanan acılı yarılmaların yanı sıra, içimde, hayal kurma isteğinin derinleştiğini hissettim. İyiye, güzele olan özlem, ihtiyacımızı kamçılıyordu. Doğaya bir süre daha katılmak mümkün değildi ama düşünmeye, hissetmeye, düş kurmaya engel olunabilir miydi?

‘DÜŞÜMCE’ sergisi böyle çıktı ortaya.

Yaşanan ve yaşanacak olan, büyüsü çiçekler gibi zihnimizde parlayan aşklar ve güzellikler; resimlerimdeki renkler, formlar, lekeler, izler oluverdi. Karanlığın içinde renkli ve hayali bir dünya yarattığımı düşledim. Desenlerdeki birbirini bütünleyen renk armonisinin, birer çiçekten çok daha fazlası olarak görülmesini isterim. Onlar, doğa ve yaşam üzerine, özlemini duyduğumuz insan üzerine, düşümce aktarımlardır.

Bana ‘İyi geldi,’ sizin de gönlünüzdeki bahçeleri yeşertmesini diliyorum…” diyerek, sürecin sanatına etkilerini anlattı. Tüm hikâye resimlerin içinde gizli.
Dışavurumcu bir ressam Atasoy. Sanatsal gramerleri dışavurum sürecinde orta çıkıyor. Spontane fırça vuruşlarıyla, öznel ve duygusal dışavurumcu tavrını tuvalinin kalbinde soyut motiflerle biçimlendiriyor. Güçlü bir renklendirme anlayışıyla oluşturduğu kontrastlarla, iki boyutlu formlarla, öznel duygularını soyut bir yoğunlukla ifade ediyor. İçsel tavrını tanımlıyor bu resimler. Sezgilerini, duygularını kendiliğindenlik üzerinden yansıtıyor resminde. Özgürce oluşturduğu biçimlerin ve kullandığı renklerin ifade gücü oluşturuyor resimlerinin ruhunu. Tuvallerindeki öznel görsel dille dokunuyor bakışlarımıza.

Atasoy’un resimlerini okurken, James Joyce’un bir şirinden kalan “Ki zamanın solgun haresinden de solgun” dizesini anımsadım. Sanırım, “Kızıma Verilmiş Bir Çiçek” şiirindeydi. Ben en çok soyut çiçekler gördüm bu resimlerde. Ve yazmaya başladığımda; düşleri çiçek açmış tuvallerinde. Birbirinin içinde açmış çiçekler; uyuyor birbirinin içinde gizlenerek. Solgun gülüşleri dokunuyor birbirlerine diye yazmıştım. Mesela fonu siyah olan resminin içinde bir Orhon Murat Arıburnu şiiri saklıydı;

“Sana bir çiçek veriyorum
Zor günlerin çiçeği
Karanlıkta açan.”
Tuvallere serpilmiş onca çiçek;
kırılmış, dökülmüş, ürkek, utangaç,
boğuk, sessiz, gölgesiz, uçuk, alaca,
soyut, kokusu alınmış. Yitik bir umudu saklar gibi bakıyor bize. Her biri bir pencereden bakıyor; eski bir kitabın içinde kurumuş en solgun rengiyle; anıları içlerinde saklı. Doğaya kattıkları ahengi gizemli bir gülümseyişle yansıtıyorlar; sessiz, kokulu, renkli dilleriyle. Atasoy’un resimlerinde soyut bir yoğunlukla, renkleriyle boyuyor düşlerimizi her çiçek.

Ben tuvallerindeki soyut çiçeklerin diliyle okudum resimlerini. Ve resimlere bakıp bakıp, içlerinde “Çiçek Senfonisi” şiirini buldum Özdemir Asaf’ın.

“Çiçekler bir şölen yaşamda,
Renklerin en büyük orkestrası..
Dursuz-duraksız çalar her insanda
Sevinci, aldanıyı, ölümü ve yası.”

Varsıl bir renk paletiyle, duygularını, iç seslerini sınırsızca tuvallerinde yansıtarak, benliğiyle mühürleniş resimlerini. Sanatını tutkuyla sürdürüyor; benzersiz, büyülü resimleriyle.