AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanlarıyla toplandıktan sonra, "Kimse bizden beklemesin, bu iktidar faiz artırmayacak, faizi düşürmeye devam edeceğiz" dedi ve TL›deki değer kaybı hızlandı. Avro 18,03 TL seviyesine ulaşarak rekorunu tazeledi. Dolar kuru ise 16,84TL bandına geldi. Döviz kurunun her 1 kuruş değer kazanması, Türkiye’yi 3,5 milyar TL daha fakirleştiriyor. Erdoğan’ın sözleri nedeniyle “gıdadan akaryakıta” kadar yapılacak tüm zamlar yurttaşları açlığa daha da yakınlaştıracak. Yani, bugün dünden daha da yoksulsak tek neden, karar verici olan Erdoğan’dır.

***

ENAG haziran ayında 12 aylık enflasyon artış oranını yüzde 160,76 olarak açıkladı. Basit bir tanımla bu sonucun anlamı; “iktidarın kötü yönetimi sonucu, her yurttaşın cebinden alınan 100 liraya ek olarak, 60 TL de borçlandırıldığı” gerçeğidir.

***

1923-2002 yılları arasındaki tüm T.C. Hükümetleri toplam 713 milyar dolar harcama yapmışken AKP iktidarı, 20 yıl boyunca vergi, harç, özelleştirme, kamu malı satma gibi kaynaklar sayesinde 2,3 trilyon dolar gelir elde etmiş ve bu dönemde 2,94 trilyon dolar harcamıştır. Aradaki farkın 600 milyar doları geçkin olması, ülkenin borç batağına sokulduğunun göstergesidir. Bu kadar paranın nereye yatırıldığının hesabı yurttaşlara verilmediği gibi, enflasyonu artıran, Türk parasının değerini bilerek düşüren, üstelik üretmeyen ekonomiyi tam bir çöküntüye sokan politikanın amacı da kuşku vericidir!

***

Her gün akaryakıta büyük zamlar geliyor. İktidar; bizim gibi petrol üretmeyen ülkelerden daha pahalı akaryakıtı, yurttaşlara kullandırıyor. Yani, petrol varil fiyatının artış bahanesi geçerli olmuyor. Yandaşlardan vergi almayan iktidar, en kolay ama en acımasız vergi alma yolu olan “dolaylı vergi yöntemine” akaryakıtta abanıyor. Oysa akaryakıt, ekmeğe de gıdaya da giysiye de kalemden cama, tebeşirden bulaşık makinesine kadar aklınıza gelecek her emtianın fiyatına zam olarak biniyor. Kısaca, ekonomi de siyaset de AKP tarafından kötü, hem de çok kötü yönetiliyor. Bilimsel olan yolları bırakıp “NAS var” diyerek bir millet ve bir ülkeyi iflasa götürmenin gerekçesi ne olabilir? Neden olarak, “Cehaletten mi? yoksa ihanetten mi?” bahsetmek gerekir

***

Doğruları bulmak, gerçek bilgiye ulaşmak, küresel sonuçları öğrenmek bugün çok kolay… Çünkü çağımız gelişkin iletişim teknolojisine sahip. Medya, tüm dünyanın bilgilerini ve olaylarını insanlığa aktarıyor. Sermayenin ele geçirdiği, siyasetin yönlendirdiği medyaya alternatif olan sosyal medya da toplumsal gelişimin sonucu. Şimdi medya ve sosyal medya, birbirini denetleyen bir konumda. Gelişmiş demokrasiler için bugün, bağımsız medya 4’üncü ve önemli güç! Ama Türkiye’de durum farklı.

AKP iktidarı; çöken ekonomiyi, yandaşlara dağıtıldığı iddia edilen 128 milyar doları, işgal altındaki Ege adalarını, ülke kaynaklarının Man Adası’na kaçırılmasını, 5’li gruba aktarılan paraları, Turizm Bakanlığı tarafından talimatla dağıtılan yanan orman ve koyları, TURKEN Vakfı’na giden paraları, ENSAR Vakfı’ndaki tecavüz olaylarını, partili gençliğinin pudra şekerine olan düşkünlüğünü bugüne kadar ülke kaynaklarıyla beslediği havuz medyası sayesinde halktan saklayabildi.

***

İktidar, yurttaşı korkutmak ve sindirmek için yargı sopasını kullanıyor. Talimatla dava açılıyor. Kimliklerine bakarak zorlamayla karar alınıyor. Aynı şekilde doğru haber veren medyayı da RTÜK’le korkutmaya çalışıyor. Yargı ve RTÜK elinde olunca her türlü sansürü kolaylıkla uyguluyor. Son olarak RTÜK, yaptığı doğru ve gerçekçi yayınları nedeniyle, kesinleşmemiş borçları da dahil ederek TELE 1’e, 1 milyon 800 bin liralık borç çıkarttı. Taraflı ve bağımlı olan RTÜK, “2021 yılında muhalif 5 kanala 21,5 milyon TL tutarında, 71 ceza” kesmişti. Bu cezalardan 21’i TELE 1’e, 23’ü ise Halk TV’ye verilmişti. Vahim olan konu ise “AKP iktidarına yakın kanallar hakkında 100 bin şikâyet gelmesine rağmen hiç ceza verilmemesiydi!” Bu vahşi tarafgirlik karşısında TELE 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, “TELE 1’in haciz ve lisans satışı kumpasıyla karşı karşıya bırakıldığını” söyledi. “Cezalardan elde edilen gelirin RTÜK’ün keyfince harcadığına” da dikkat çekti. RTÜK, en fazla geliri olan kurumdur. Tüm medyanın elde ettiği gelirlerden zorunlu olarak büyük oranda pay alır. Bakanlığım sırasında çıkarmak istediğimiz yasa tasarısıyla, “Sahne Sanatları ve Sinema Fonu’nu” kurmak adına RTÜK’ün birikiminden yüzde 10 pay almak istemiştim. İstediğimiz pay, Kültür Bakanlığı’nın bütçesi kadardı. RTÜK’ün gelirini düşünün! RTÜK mutlaka siyasetin elinden kurtarılmalı, sektör ve akademi dünyasının yönetimine verilmeli ve sıkı denetlenmelidir.

***

Çağrımdır; TELE 1’e yapılan baskıya boyun eğilmemeli ve karşı çıkılmalıdır. TELE 1 de BirGün ve diğer gerçek haberciler gibi mutlaka yaşatılmalıdır! Aksi takdirde toplum doğruyu öğrenemez, yaşamak için gerekli nefesi alamaz. Bilinmeli ki; tarafsız ve bağlantısız medya demokratik yaşamın tek güvencesidir. Baksanıza; “pervasızca, adaletsizce ve vahşice kayırılan havuz medyasına rağmen bir avuç yürekli ve dürüst medya çalışanları, gerçekleri göstererek AKP iktidarına son veriyor!” Yarınlarda güzel şeyler olacak.