Zamyatin’in paltosu ve biz

MEHMET KAVUK

Distopya denilince akla gelen ilk örnek Zamyatin’in Biz (1921) adlı eseri olmaz. İronik de olsa sıklıkla Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı (CYD) (1932) ya da Orwell’in 1984’ü (1949) dillendirilir. İşin ironisi bu her iki eserin de kör kör parmağım gözüne Biz’den mülhem olmasıdır. Gerçi böyle olduğunu ne Huxley ne de Orwell kabul etmiştir. Yazarlık egosu herhalde. Huxley kitabı okumadığını iddia edecek kadar ileri gitse de Orwell 1946 yılında Biz’i incelediği bir yazıda -‘kısmen’ çekincesiyle Sezar’ın hakkını Sezar’a tam vermeyerek Huxley’i de yalancı durumuna düşürerek- CYD’nin Biz’den türetildiğini söylemiş, bundan üç yıl sonra da olay örgüsü Biz’le birebir örtüşen 1984’ü yayımlamıştır.

KARA PROPAGANDA

Kitaba eğilmeden önce bir noktayı belirtmekte fayda var: Zamyatin romanında biraz da satirik bir biçimde endüstrileşmenin nerelere varabileceği konusunda bir uyarıda bulunmuştur ama bunu birçoklarının iddia ettiği gibi Sovyetler’e bakarak yapmamıştır. İnsanın otomatlaştırılması eleştirisinin henüz endüstrileşme aşamasına gelmemiş Sovyetler’e bakılarak resmedilmiş olduğunu söylemek kara propagandadan öteye gitmez. Zamyatin’in Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngiltere’de gemi inşaatında çalıştığı düşünülürse endüstrileşmeyle nerede karşılaştığı hakkında belki bir ipucu elde edilir.

Biz’in önemi yalnızca distopya türünün ilk örneklerinden biri olmasından kaynaklanmaz. Hem araçsal aklı şiar edinmenin insanı ve toplumu getireceği noktayı öngörmeye çalışmasıyla günümüze tuttuğu ışık açısından hem de kurguladığı toplumsal formasyonda yeni bir dili/düşünüş biçimini yaratmaya uğraşmasından ayrı bir yere sahiptir.

HERKES HERKESE AİTTİR

Biz’in matematiksel kesinliği yücelten ve hayal kurmaya izin verilmeyen dünyasında biyolojik taksonomide bir tür olan insan matematiksel bir obje olan Sayı’ya evrilmiştir. Sosyolojide bir paradigma değişikliği gerçekleşmiştir de diyebiliriz: İlgi alanı matematiksel kümeler olan bir sosyoloji. Bir harfin sonuna eklenen numaralarla isimlendirilen bu sayılar dünyasında başlar traşlı ve herkes üniformalıdır. Fiziksel farklılıkları ortadan kaldırıp bireysellik duygusunu törpülemektir amaç. Tek Devlet’in çatısı altında yaşayan sayılardan müteşekkil bu grup Taylorizm’e (CYD’de bu Fordizm’dir) uygun şekilde organize edilmiştir. Bu tek adam rejiminde en tepede İyilikçi (1984’te Büyük Birader, CYD’de Mond) onun altında da muhafızlar vardır. Muhafızlar cam duvarlı evlerde (1984’te televizyon ekranları) yaşayan sayıları gözetim altında tutarlar. Sayılar belirli bir çizelgeye göre planlanmış cinsel ilişki zamanları dışında perdeleri indiremezler. İlişkiye girmek istedikleri kişilerin sayılarını kendilerine verilen pembe kuponlara yazıp ilgili birime vererek bir randevu çizelgesi oluştururlar. Birine bağlılık hissetmek normal karşılanmaz ve çocuk yapmak belirli koşullarda izin verilen bir eylemdir. Hem 1984’te hem de CYD’de benzer durumun türevleriyle karşılaşırız hatta CYD’de bu durum veciz bir sloganla özetlenmiştir: ‘Herkes herkese aittir.’ Bu açıdan Biz, toplum mühendisliğinin henüz emekleme aşamasında olduğu bir dönemde yapılmış modernizm eleştirisidir de.

Biz’in kahramanı D-503’tür. Olaylar onun bakış açısından tuttuğu günlükle verilir (1984’te sınırlı üçüncü tekil şahıs anlatımı vardır ama Winston da günlük tutar). Biz’deki birinci tekil şahıs anlatımı yazara böylesine otomatlaşmış bir toplumda yaşayan kahramanın zihnine girebilme özgürlüğü vererek anlatıyı daha sahici kılarken; tutulan günlük toplumun muteber bir sayısıyken zamanla kafası karışık hayal kuran insansısına dönüşen D-503’ün gelgitli ruhsal durumunu, parçalı zihin yapısını daha iyi görmemizi sağlar. Dil de amaca uygundur. Eksiltili, yarıda kesilen, tek kelimelik cümleler böyle bir toplumdaki insanın düşünme biçimini oluşturma gayretidir. Ayrıca ‘insani’ hisleri/davranışları tasvir ederken kullanılan benzetmeler/sıfatlar okuyucuya nasıl bir toplumda olduğunu sürekli anımsatır:

“Bu kadın üzerimde denkleme tesadüfen girmiş, bölünemeyen irrasyonel sayı gibi hoş olmayan bir etki bırakıyor.”

“Konuştuğu zaman yüzü tek tek dişleri ayırt edilemeyen, hızla dönen, parıldayan bir çarka benziyordu.” (Çeviriler: Serdar Arıkan-Fatma Arıkan)

'İÇİNİZDE BİR RUH OLUŞUYOR'

D-503 öteki gezegenleri Tek Devlet’in yönetimi altında birleştirmek için inşa edilmesi gereken İntegral isimli geminin mühendisi olarak başlarda düzene sadıktır. Tuttuğu günlük esasında işgal edecekleri gezegenlerdeki insanlar için bir propaganda metnidir. Toplu şarkı söyleme seanslarında -1984’te öfke toplantıları- bilinç belirtileri olarak da görebileceğimiz bazı aykırı fikirlere kapılsa da I-330 (1984’te Julia) ile tanışana kadar düzene inancı tamdır. I-330 yasak olmasına rağmen sigara kullanan, alkol içen birisidir. Ayrıca Tek Devlet’in duvarlarının dışındaki yasak bölgede bulunan Mefi adlı bir örgüte üyedir. D-503’le flörtleşir ve onu Eski (Antik) Ev’e davet eder (1984’te Winston proletarya mahallesindeki antikacı dükkanının üzerindeki bir odayı kiralar). Eski Ev duvarları camdan olmayan, Tek Devlet’in yönetiminden önceki dönemden kalan bir tür müzedir ve altındaki tünellerle yasak bölgeye açılır. D-503’e isterse o gün işe gitmeyip orada kalabileceklerini, tanıdığı bir doktoru kullanarak sahte rapor alabileceğini söyler. Dehşete düşen D-503 başta ihbar etmeyi düşünse de yapamaz. Resmi yollardan başvuru yapmadan sevişmeye başlarlar ve zaman geçtikçe I-330’u başkalarından kıskanmaya başlar. I-330’a karşı hislerini “Sayılarla ifade edemediğim, kurtulamadığım rahatsız edici bir x gibi” diye tasvir eder. Bu durumdan dolayı rahatsızlanır. Huzursuzluk, uykusuzluk ve sanrılar görme gibi semptomlara doktorlar “Durumunuz kötü. Galiba içinizde bir ruh oluşuyor” diyerek teşhis koyarlar.
İşte bu ruh her üç kitapta da iktidar için ontolojik bir sorundur. Denetim altında tutulan birey ne pahasına olursa olsun çizilen sınırların içinde kalmalıdır. Bir sayıya indirgenmiş insanın hislerini de nihai denklemde bir değişken olarak var etme çabasıyla şahikasına ulaşan mükemmel toplum idealini sekteye uğratacak ve bireysel farklılıkların alametifarikası olan hayal gücünün cerrahi bir operasyonla imha edilebileceği keşfi gazeteye verilen bir ilanla muştulanır. Tüm sayılar zorunlu olan bu operasyona çağrılır. Operasyona alınan D-503’te belirtileri görülen ruh böylelikle berhava olur ve sevgilisiyle ilgili her şeyi İyilikçi’ye anlatır. I-330’a onun önünde Gaz Çanı ile işkence yaparlar. (Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bülent Somay 1984 ile Biz’i karşılaştırdığı bir yazısında aradaki benzerlikleri ortaya koyduktan sonra “Orwell’in dar muhayyilesinden fırlayan ‘101 Numaralı Oda’ ya da işkencehane Zamyatin’de yoktur” diye yazmıştır. Fakat bu doğru bir tespit değildir. 101 numaralı odanın Biz’deki karşılığı Gaz Çanı’dır. Gaz Çanı tep tip bir işkence iken Orwell’in işkence odasında kişileri korkularına göre işkence beklemektedir. İşin ironik tarafı Gaz Çanı, okullarda fare kullanılarak deneyi yapılan bir aletken, Orwell’de kahramanın en büyük kabusu faredir.)

'ÇÜNKÜ AKIL KAZANMALI!'

Yapılan operasyonla insani son hasletini de kaybeden D-503’e işkence gören sevgilisinin yarı kapalı gözleri, büzüşmüş dudakları yaşadıkları cinsel anları anımsatır. Devamında da romanın son cümlesi dudaklarından dökülür: Çünkü akıl kazanmalı. 1984’te ise Winston işkence tehdidiyle Julia’yı ele verir ve kendisine değil de Julia’ya işkence yapılmasını kabul eder. Aynı şeyi Julia da yapar. İkisinin de direnci kırılmıştır. Burada Zamyatin Orwell’den ayrılır. Son biraz muğlaktır. Duvarların dışında başlayan isyan henüz püskürtülememiştir. Ayrıca D-503 sevgilisini ele verse de I-330 kimseyi ele vermez ve öldürülür. Tüm mekanizmasıyla koca bir yapı tek bir insanı düşünsel düzlemde mağlup edememiştir. Her zaman birileri çıkacaktır ki makinenin bir dişlisi olunmayabileceğini, hayır denilebileceğini bizlere hatırlatan. Aynı Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ında olduğu gibi: İnsanın en büyük çabası bir vida olmadığını kanıtlayabilmektir. Daha nice I-330’lar olacaktır, çünkü Zamyatin’in kadın kahramanına söylettiği gibi: Sayılar sonsuzsa devrimler de sonsuzdur.

zamyatin-in-paltosu-ve-biz-500478-1.