Bazı sorular var ki, tez zamanda kullanım sürelerinin dolmasını diliyorum. Bunlardan en yaygın olanı; “Müslüman değil misiniz siz?” ve “vicdanınız yok mu sizin?” İkisi de sitem barındırıyor. Öyle olsan, yani imanlı ve vicdanlı, böyle olmazdı, böyle yapmazdın. Oysa, insanın en büyük yeteneklerinin biri de kendini kendine göre yeniden programlayabilmesi ve her koşulda doğru olanı yaptığına inandırabilmesi. Fatsa Sefaköy’de, köyün tek su kaynağının bir alabalık tesisine verilmesine tepki gösteren köylüler, karşılarına dikilen jandarmaya “Müslüman değil misiniz siz?” diye isyan ettiğinde, derin bir ah çekesi geliyor insanın. Sorsan, kendine katiyen vicdansızlığı yakıştırmayacak ‘görev adamı’, hakkını savunan köylükleri gözaltına almadan evvel uyarıyor: “Video çekmeyin, kanunu aşağıda gösteririz size.” Devletten beklenmesi gereken vicdan değil, mülkün yani varlığının temeli olan adaleti, hak ve hukuku sağlamasıdır. “Karşılığı olmayan sorularla oyalanmamak gerek."

***

Birleşmiş Milletler temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir çevreye erişimi evrensel insan hakkı ilan etti. Bu karar için gezegenimizin iklim krizinden komaya girmesi beklenmeseydi daha iyi olurdu tabi ama elbette olumlu bir gelişme. Ancak geç olduğu oranda da güç olacak. Suyu halktan alıp özel şirketlere veren siyasi iradeye sağlıklı çevre hakkını anlatmak zaman alacak. Bu hakkın uluslararası kabulü, hele de bizimki gibi, hoyratlıkta sınır tanımayan ülkeler açısından bakıldığında uzakta mırıl mırıl çalan şarkı etkisi yapabilir. Diğer yandan gezegenin doğal kaynaklarını tüketip, kimyasal atıklarla kirletmenin son durağına varmış bulunuyoruz. Bütün ülkeler için ortak iç ve dış düşman iklim krizidir. Çevresel yıkım, ilk önce kaynakları sömürülenleri sonra da sömürenleri bulacak kaçışsız bir son. Böylesi bir felaket, demokrasi A101’den çakan Türkiye gündeminin arka sıralarında bile yer almıyor yazık ki…

***

Dünyayı kirlete kirlete zenginleşen ‘gelişmiş’ ülkelerin, sadece kendi evlerinin önünü temiz tutmayı duyarlılık saymaları da başka bir yazının konusu olsun. Şimdilik yaklaşan son büyük tehlikeye dikkat kesilelim. Adı Sao Paulo. 1959 yılında Fransa’da yapılıp nükleer silah denemelerinde kullanılmış ve artık ömrünü tamamladığı için İzmir Aliağa’da sökümüne karar verilmiş bir uçak gemisi. Asbest ve radyasyon başta olmak üzere pek çok tehlikeli madde taşıyor. Kamu sağlığıyla ilgili önemli araştırmaları olan akademisyen Bülent Şık, gemideki kurşun konusunda da uyarıyor. Hava ve suya bulaşan kurşunun gıdalar yoluyla insanlara, hayvan ve bitkilere geçeceğini, dolayısıyla özellikle çocuklarda çok ciddi, kalıcı, onarılamaz beyin ve sinir sistemi bozukluklarına yol açacağını söylüyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi gönüllüsü akademisyen Aslı Odman da, Sao Paulo’nun ikiz gemisi Clemenceau’nun Hindistan’daki söküm sürecinde yaşanan skandalları hatırlatıyor ve geminin 760 ton asbest ve kurşun ile beraber büyük miktarda toksik ağır metal içerdiğini aktarıyor. Odman ayrıca asbeste bağlı kanser salgınını yakın bir zamanda yaşayacağımızı, Sao Paulo gibi tehlikeli maddeler içeren bir geminin sökümüne onay veren Çevre Bakanlığı’nın kamuoyuna bilgi vermesinin hayati önemine dikkat çekiyor.

***

Sağlıklı bir çevrede yaşamı evrensel insan hakkı sayan Birleşmiş Milletler’in Avrupalı sakinleri, ortaya saçacağı kirliliği iyi hesap ettiğinden olacak, bu tür gemilerin kendi tersanelerinde sökülmesini istemiyor. Rota Türkiye, Aliağa ve Hindistan. Aliağa’da bugüne kadar yüzlerce gemi sökümü gerçekleştirildi. Deneyimli birer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bunların kaçının etkin bir denetim eşliğinde, olması gerektiği gibi, doğaya ve insan hayatına önem vererek gerçekleştiğini düşünüyorsunuz? Bilim insanlarının uyarıda bulunduğu tehlikeli maddelerin denize ve toprağa karıştırıldığından şüphe duyuyor musunuz? Bülent Şık’a, Dilovası ve Ergene’de kansere neden olan kimyasalları kamuoyuna açıkladı diye dava açmış bir hükümetin, Aliağa’ya geldikten sonra eğer ki tehlikeli bir olumsuzluk fark edilirse gemiyi geri göndereceklerine dair sözünü güvenilir buluyor musunuz? Günün sonunda, elin zehirli çöpüne para karşılığı kucak açanlara “Müslüman değil misiniz siz?”, “Vicdanınız yok mu sizin?” diye seslenirken bulmayalım yine kendimizi! İsyanın böylesinin kimseye faydası yok.