Tangoyu bugüne getiren isimlerden biri Zehra Eren. Eşsiz alto sesi, muazzam yorumuyla, dinlediğiniz anda sizi çarpan bir büyük sesti

Tango, bir dönemin büyük modası. Bugün eski popülerliğini yitirmiş olsa da cumhuriyetin ilk yıllarında neredeyse resmî müzik olarak algılanmış ve bizzat devlet eliyle yaygınlaştırılmış. Belki de bu yüzden, Münir Nurettin Selçuk gibi dönemin “aykırı” bestecileri, eserlerinin arasına tangolar sıkıştırmış. 30’lu ve 40’lı yıllarda tango solistleri el üstünde tutulmuş, rock’n’roll ve cazın bir anda piyasayı ele geçirdiği 50’li yılların sonuna kadar tango tartışmasız “en iyi” olmuş. Arjantin’den Avrupa’ya gelen bu tür, hızla yolunu bulmuş: Necip Celal Andel’le başlayan bestecilik dönemi, Fehmi Ege ve Necdet Koyutürk’le sürmüş. İlk yerli besteyi taş plağa okuyan, bu türün en büyük kadın yıldızı Seyyan Hanım. Celal İnce, Şecaattin Tanyerli ve Esin Engin, tangoları üç kuşağa sevdiren isimler. Afife Hanım’dan Ayla Büyükataman’a, Necla İz’den Mefharet Atalay’a, Tülin Yakarçelik’ten günümüzde Mehtap Meral’e uzanan kadın tango solistleri ise bu türün şansı. Tango, biraz da onlar sayesinde sevildi, bugünlere geldi.

zehra-eren-in-ardindan-103101-1.

Tangoyu bugüne getiren isimlerden biri Zehra Eren. Eşsiz alto sesi, muazzam yorumuyla, dinlediğiniz anda sizi çarpan bir büyük sesti. “Sesti” diyorum çünkü Zehra Eren, geçtiğimiz hafta sessiz sedasız aramızdan ayrıldı. Murat Bardakçı, cenazesinin birkaç kişilik bir cemaatle Zincirlikuyu’ya defnedildiğini yazdı. Tango severlerin yakından tanıdığı Zehra Eren’in adı yazık ki genç kuşaklarca bilinmiyor. Bunda en büyük etkenlerden biri, Eren’in hiç kaydının olmaması.

Zehra Eren, tangonun geç döneminde karşımıza çıktı: 50’li yıllarda, radyo vasıtasıyla tanıdık onu. Tangonun popülerliğinin yavaş yavaş azaldığı döneme denk geldiği için plak yapmadı. Bunda, 78’lik taş plaklardan plastik 45’liklere geçiş dönemine denk gelmesinin de etkisi var elbette. Bu yüzden sesi, yıllarca radyo arşivlerinde kaldı. Kimi derlemelerde ve televizyon programlarında karşımıza çıktı ama onun sesinden bir albüm, iki yıl önce TRT tarafından yayımlandı. Bu, Zehra Eren’in ilk ve tek albümü. Gökhan Akçura, plak olarak da basılan “Tangolar”ın çıkışını müteakip bir yazı yazmıştı. Sanatçının hayat hikâyesini, oradan alayım: “Zehra Eren 1923 doğumlu. Sesinin farklılığı ve güzelliği daha okul sıralarında göze çarpmaya başlamış. O dönem arkadaşları arasında sık sık Zehra’ya şarkılar söyletirlermiş. Sesinin özelliği nedeniyle bas tınısı önde olan parçaları seçermiş. Pek bilinen bir Rus şarkısı örneğin; Oçiçorniya… Müzik hevesini ilk zamanlar, ağız mızıkası çalarak gidermeye çalışmış. İstanbul Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra, dans şarkılarını okuyuşu beğenilerek, akraba ve yakınlarının ısrarıyla Ankara’da bulunan dayısının yanına gitmiş. Elbette bu seyahat müzik bilgisini ilerletmek ve konservatuara devam etmek arzusuyla yapılmış. Bir de olursa radyoda şarkı söylemek… Dayısı çok yakın arkadaşı olan doktor Kadri Cerrahoğlu’na Zehra’yı dinletmiş. Kadri bey aynı zamanda ünlü bir tango bestekarı. Kadri Cerrahoğlu Zehra’ya müzik dersleri vermeyi kabul etmiş. Fakat iş derslerle sınırlı kalmamış. Kadri bey Zehra hanıma aşık olunca kısa sürede bu beraberlik evliliğe dönüşmüş. En sonunda düşleri gerçekleşmiş ve Zehra Eren, 1951 yılında Ankara Radyosu’nda Niyazi Erdem’in orkestra şefliğinde tangolar söylemeye başlamış. Dinleyiciler bu alışık olmadıkları tonda ve çok özel bir yorumla okunan tangoların tiryakisi olmuşlar. Ama oldukça çekingen tabiatlı olan Zehra hanım bütün ısrarlara rağmen sahneye çıkmamış. Eh biliyorsunuz, sahneye çıkmayan, dedikodulara bulaşmayan bir şarkıcıdan radyo dergileri pek hoşlanmaz. Bu nedenle yaptığım dergi ve gazete taramalarında çok az haber bulabildim Zehra Eren hakkında…”

Zehra Eren, döneminin en büyük solistlerinden. Zeki Müren, onun büyük hayranı. Bu hayranlığı gizlemez, yolunu Eren’in şarkı söylediği kulüplere düşürmeye gayret edermiş. Bir dönem, TRT emisyonlarında tango söylediyse, biraz da Zehra Eren yüzünden. Hatta, onun için yazdığı bir akrostiş bile var: “Ziynettir dostluğun Zeki Müren’e / Ellerinde vefa, gönlünde vefa / Helâldir bu sevgin seni bilene / Rabbim yaratmıştır ancak bir defa / Andıkça taparım Zehra Eren’e”.

Onun yolundan giden, sadece Zeki Müren değil. Geçtiğimiz yıl “Tango” isimli bir albüm yapan Şevval Sam, tangoları Zehra Eren’den aldığı ihlamla seslendirdiğini her fırsatta dile getiriyor.

Zehra Eren, geç dönemde piyasaya girmiş olmasına rağmen şanslı isimlerden. Yolu, hep iyi müzisyenlerle kesişmiş. Sonrasında hayatını da birleştireceği doktor Kadri Cerrahoğlu, bunlardan sadece biri. Cemil Başargan’dan Özdemir Baturalp’e ona eşlik eden isimler de öyle: Her biri enstrümanının duayeni. Eren, 1950 yılında başladığı TRT emisyonlarını Ankara’dan İstanbul’a taşırken yolu Erdoğan Çaplı ile kesişmiş. Bu, en şanslı karşılaşmalardan zira Çaplı’nın ısrarıyla tek piyanodan orkestraya geçmiş. Radyodan sahneye uzanan yol ise uzun: 18 yıl sonra, 1968’de Ankara’da Kulüp Bulvar’da başlayan sahne hayatı, değişik kulüplerde sürmüş ancak tangonun giderek unutulması, Eren’in adının da hafızalardan silinmesine yol açmış. Sahneye çıktığı ilk gece dinleyiciler arasında bulunan Zeki Müren, “Sevgiden Uzanmadı Gönül”ü onunla seslendirmiş. Erkan Özarman, bir dönem Zehra Eren’i Dario Moreno ile bir Avrupa turnesine çıkartmak istemiş ancak Moreno’nun ani ölümü sonucu bu turne iptal edilmiş.

İstanbul Kız Lisesi mezunu Zehra Eren. Ankara doğumlu. Tangonun en büyük yorumcularından biri. Yazıyı bitirmeden, onunla ilgili son bir hatırlatma yapayım: Gelmiş geçmiş en büyük dizilerden biri olan Süper Baba’da onu izleme şansına sahip olmuştuk. Meyhane sahibi Rasim Baba’nın -ki yine erken kaybettiğimiz büyük bir ses olan Abdullah Yüce canlandırırdı- yakın arkadaşı Madam Eleni rolünde karşımıza çıkmıştı.

Güzel şeyler bir bir bitiyor, güzel insanlar bizi sessiz sedasız terk ediyor. Zehra Eren’in aramızdan ayrılması, adının biraz olsun duyulmasını sağlar belki. Ona gecikmiş vefa borcumuzu belki o zaman ödemiş oluruz.