‘Zekâtla günah savan bir toplumuz’

BURAK ABATAY
@abatayburak


Hüsnü Arkan yeni solo albümü Kırık Hava ile geçtiğimiz haftalarda Ada Müzik etiketiyle dinleyicileriyle buluştu. On şarkının bulunduğu albüm uzun yıllar hafızalarımızda yer edecek gibi duruyor. “Yalnızlıklar geçici” diyen Arkan, “Kalıcı olan şeyleri dayanışma gösterenler, yalnız bırakmayanlar yaratacaktır” diye de ekliyor. Hüsnü Arkan’la yeni albümünden, dünya düzenine birçok şeyi konuştuk.

Kırık Hava albümü geçtiğimiz haftalarda dinleyicisiyle buluştu. Nasıl bir süreçten geçti albüm?
Şarkıların tamamı son iki yılın ürünü… Repertuarı oluşturduktan sonra bizim ekiple paylaştım. Efe Demiryoğuran, Cihangir Aslan, Hüseyin Çebişci ve Gökhan Tümkaya’yla işe giriştik. Düzenlemeleri hallettiler ve kayda başladık. Tabii, pek çok arkadaşın emeği var. Gürol Ağırbaş, Göksel Baktagir, Yurdal Tokcan, Okay Aynur, Timur Atasever, Gökhan Varol ve diğer arkadaşlar… Albüme Makes Hanım şiirini veren Ömer Karayılan… Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun Bölüşmek Şart’ı… Bütün bunlar beni etkileyen kültürel bütünlüğün parçaları… Yalnızca edebî değer olarak anlaşılmasın. Çalıştığım arkadaşların kazandırdığı müzikal zenginlikler de bu bütünlüğün parçaları.

zekatla-gunah-savan-bir-toplumuz-93966-1.Son üç solo albümde de düet şarkılar dikkat çekiyor. uDüet şarkıları veya şarkıcıları belirlerken neye dikkat ediyorsunuz?
Albümlere konuk almak, birlikte bir şeyler söylemek hoşuma gidiyor. Bunlar tanıdığım, bildiğim, işlerini yakından takip ettiğim özel insanlar… Ama neden yalnızca bu değil. Bir şarkı yazarı olarak, bazı şarkıların benden çok o arkadaşlara yakışacağını düşünüyorum. Önemli olan yakışıklı bir iş yapmaksa bu bir mecburiyet haline geliyor. Birsen Tezer’in ve Cem Adrian’ın sesinin gücünü bilmeyen yok. Rubato ise Türkiye’nin en oturaklı, müzikalitesi en yüksek gruplarından biri. Bu üç şarkının sahiplerini bulduğunu düşünüyorum.

Önceki albümlerinizdeki yalnızlık vurgusu çok sık gördüğümüz bir temaydı. Bu albümde de es geçmemişsiniz.
Edebiyatın ve sözlü müziğin esaslı meselelerinden biri bu. Ama aynı zamanda sosyolojik bir mesele. Çoğunluk olarak, birbirini yalnız bırakmaktan utanç duymayan, zekâtla günah savan bir toplumuz. Kürtleri yalnız bırakıyoruz. Onlarca, yüzlerce insan ölüyor, çoğunluğun kılı kıpırdamıyor. Ancak yine de bir tarihin içinde yaşadığımızı unutmamamız gerekir. Yalnızlıklar geçici. Kalıcı olan şeyleri dayanışma gösterenler, yalnız bırakmayanlar yaratacaktır.

Yalnızlıkla beraber söylemlerinizin değişmeyen bir yanı da şarkılarda sahip olunan politik unsurlar. Yalnızlık politik bir duruşu beraberinde mi getiriyor?
Yaşadığımız her şeyin siyasî olduğunu, aşka ait öğretilerimizin bile siyasî olduğunu unutmamalı. Özdemir Asaf, “bütün bunlar toplumsal,” demişti. Az bile demiş. Sürüleşen bir kalabalığın karşısında insanın kendini yalnız hissediyor olması toplumsal ve siyasî bir durumdur. Sokakta dövülen, öldürülen kadın yalnız. Bu maddi bir yalnızlık. Kimse görmek istemiyor, dönüp bakmıyor. Kürtleri mücadelelerinde yalnız bırakıyoruz. Bu elle tutulur, maddi bir yalnızlık. Makes Hanım’ın bütün ailesi toplu mezarda gömülü. Biz onu yalnız bıraktık ve acısını görmezden geldik. Bu, içsel, ruhsal sebeplere bağlı depresif bir yalnızlık değil. Bizim sebep olduğumuz bir yalnızlık. Bu yalnızlığa sebep olduğumuz için kendimizi kötü hissetmeliyiz.

Suruç, Diyarbakır, Ankara ve Paris... Tüm bu heyheyi dehşetle izliyoruz. Siz ise şarkınızda “Bu siyah ufukta kor gibi ümit var” diyorsunuz. Bu yüzyılın kilit sözcüğü ümit mi olmalı?
Umut her çağın anahtarı. Ancak onu aptallara özgü bir iyimserlik olmaktan çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten umutlanmamız için nedenler yaratmamız lazım. İyi dileklerle, temennilerle gerçeği değiştiremeyiz. Emile Zola, Dreyfus Savunması’nda, gelecek yüzyılın barışın yüzyılı olacağına inandığını söylemişti. Gelecek yüzyıl dediği yirminci yüzyıldı. Yani homosapiensin elinden zor kurtulduğu yüzyıl… Aptal mıydı? Değildi. Yalnızca iyimser olmak istiyordu. Ki Dreyfus’a destek vererek iyimserliğinin gereklerini de yerine getirmişti. Peki, biz ne yapıyoruz? Susuyoruz. Ama umutluyuz… Bizim umudumuz Ortaçağ boyunca Katolik Kilisesi’ne bel bağlayanların umuduna benziyor.

zekatla-gunah-savan-bir-toplumuz-93967-1.Birsen Tezer’le beraber söylediğiniz Öyle Bir Rüya şarkısını Gezi’ye atfettiniz. O zamandan bu zamana olup biteni nasıl konumlandırıyorsunuz?
Bu, hayatımda gördüğüm ikinci büyük direniş… İlki İzmir’de Tariş direnişiydi ve 12 Eylül’le noktalandı. Ve gördüğüm kadarıyla, sonuçta kabak ikisinde de Kürtlerin başına patladı.
Türkler vicdan çemberlerini kırmakta zorluk çekiyorlar. Özgürleşmeye, dayanışma göstermeye istekli değiller. Böyle bir halk özgür olamaz. Özgür olmayı da hak etmez. Vicdanî sorumluluk taşıyan, azınlıkta kalan bir grup insan dışında komşuluk ve kardeşlik hukukunu kimse gözetmiyor. Kanımca Gezi artık Gezi meselesi olmaktan çıkmıştır. Suruç, Silvan, Nusaybin meselesidir. Zannettiğimizden daha farklı bir şeydir.
Siyaset ne yazık ki zannetmelerin dünyasında yaşanmıyor; gerçeğin dünyasında yaşanıyor. 70’li yıllarda, suikast tehditlerine rağmen İstanbul mitingini yapan Ecevit bile gerçeğin daha çok içindeydi.

“Bölüşmek Şart” şarkısı... Neyi, neden bölüşemeyiz?
Bugünlerde batılı terminologlar yeni bir şey “keşfettiler.” Dünyanın doğusunun ve güneyinin fakirliğini… İslamî terör olmasaydı bunu keşfedecekleri de yoktu. Birleşmiş Milletler teşkilatı, kuruluşundan beri aynı sorunu dile getirir, coğrafi adaletsizliği eleştirir. Bizde de Ali Koç bir çıkış yaptı; herhalde yazılıp çizilenleri izliyor. Kapitalizmin hâlâ insanî ve adil çözümler üretebileceğine inanmak isteyen Pangloslar için bu yaklaşım ideal bir çekim merkezidir. Bir süre bunlar konuşulacak. Afrika’nın haksızlığa uğramış olması hakkında geviş getirilecek. İslâmın şiddeti niye seçmiş olduğuna ilişkin derin fikirler saçılacak ortalığa. Bizdeki Müslüman karikatürler de bir biçimde aklanmış olacak. Fakat bu, sermayenin seçimlerini, dünyaya bakışını değiştirmeyecek. Onlar, kendi coğrafyalarının dışındaki coğrafyalarda yaşayanları, Kolomb’un amirallerinin sandıkları gibi, hayvan sanıyorlar ve sanmaya devam edecekler.