Sabah bir çığlık eşim Nazan’dan: “Zeki Abi ölmüş!” Daha yeni gitmişti sayrılarevine, gerçi durumunu hiç iyi görmemişti ne var ki yine de “çok erken”, inanılmaz bir gerçeklikti. İki yıldır süren ve geçen ay biten dizide birlikte (karı-koca) oynamışlardı. Setlerde uzun günler, saatler geçirmişlerdi. Sanatçı kimliği yanı sıra insanlara yaklaşımı, yardımseverliği yönüyle de hayrandı ona ve şimdi filmleriyle büyüyüp en son işinde çalışma arkadaşı olma onurunu paylaştığı Zeki Alasya için katıla katıla ağlıyordu; ve ardından ben de. Nasıl tutarsın kendini? Sıra dışı işler yapmış, tee ilk yıllardan Küçük Sahne’den, Devekuşu’ndan izlediğin ustayı anımsarken...

Hababam Sınıfı, Ulvi Uraz Tiyatrosu yanınca yüzlerce kez oynandı. Alasya da o topluluktaydı. Öncüsü olduğu ve tiyatro tarihimizde önemli bir yeri olan Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun kuruluş öyküsünde şöyle diyor Haldun Taner: “Zeki Alasya ve Metin Akpınar bana gelip bir piyes istediler. Ben bu yetenekli gençleri Ulvi Uraz Tiyatrosu’ndan tanıyordum. ‘Gelin sizle bir kabare tiyatrosu kuralım’ dedim. Elimde de Vatan Kurtaran Şaban adlı piyesim vardı...” Sürekli, toplumun nabzının kabare tiyatrosunda attığını söyleyen Haldun Taner’in 1965’te yazdığı Vatan Kurtaran Şaban’ı; 1967 yılında Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda (kurucuları olan Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan’la birlikte) sergilenmeye başlandı...

 “Kabare, öyle bir tiyatrodur ki, sigara içebilirsiniz, içki içebilirsiniz, ayak ayak üstüne atabilirsiniz, masada oturacaksınız. Sanki şakacı bir komşunuza gitmiş gibi, bize geleceksiniz, biz size günün olaylarının eleştirisini güldürü cilası içinde sunacağız. (...) Dinamiktik. Halkı sıcak sudan soğuk suya geçiriyorduk. Devekuşu’nun tutunmasında, benim tecrübem ve bilgim kadar Zeki ile Metin’in de rolü büyüktü” diyen Taner, “ışıklı insanların, yani gülmesini bilen insanların tiyatrosu” olarak tanımladığı Devekuşu Kabare Tiyatrosu’yla; toplumun tepkisizliğine, umursamazlığına, giderek artan aymazlığına, siyasal eleştirel yoğun göndermeler yapıyordu arkadaşlarıyla... 1970’te Haldun Taner ve Zeki Alasya’nın ortaklaşa yazdıkları Astronot Niyazi, aya giden ilk Türk astronotu dolmuş şoförü Niyazi’nin uzaydaki serüvenleri üzerineydi. O da çok ses getirdi... Ha Bu Diyar, Haneler, Yasaklar, Dev Aynası, Yar Bana Bir Eğlence gibi oyunlar birbirini izledi...  

Oyunlar, filmler, diziler vd yanı sıra ne bıraktı bize Zeki Alasya, giderken? Belki de özeti şudur öğrencilerine dediği gibi: “İyi oyuncu olabilirsiniz, iyi insan olmak daha önemli!“ Ne demek “iyi insan olmak?” Siz biliyorsunuz gerçi, açıklamalara ne gerek var ama yine de şu alıntıyı yapayım kimi çağrışımlara neden olur diye, ha o günlerden ha bugünlere:  

“Devekuşu devekuşu / Kanadın var yerdesin / Hörgücün yok devesin / Kumdan çıkmaz hiç başın / Sen ne biçim nesnesin / Uyan oldu sabahlar / Yeryüzünde neler var /  Bak, gör, düşün, işit, anla / Ne yalanlar dolanlar / Yutturanlar yutanlar / Devekuşu devekuşu / Kanadın var yerdesin / Hörgücün yok devesin / Saklanmakla iş bitmez / Çık dışarı nerdesin...”