23 Ocak 1977’de öğleden sonra Osmanbey’deki İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nden ayrılan Teknik Güç yazı işleri müdürü Zeki Erginbay’dan bir daha haber alınamadı. Valilik, Emniyet yetkilileri ve siyasilerle yapılan tüm görüşmeler sonuçsuz kaldı ve 2 Şubat günü işkence edilmiş cansız bedeni, göğsüne sıkılmış bir kurşun yarasıyla Ömerli’de bir orman kıyısında bulundu.

Zeki Erginbay anısına...

NEZİHİ KARAHASAN *

Sebile Ana 1948’de doğan karagözlü oğlu Zeki’yi ilk kucağına aldığında, İsmail baba gece bekçiliğinden eve dönüp Zeki’nin İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazandığını öğrendiğinde, ablası Sema ve kardeşi Şeref onun hapisten çıkıp bahçe içindeki tek katlı mütevazi sobalı evlerine geldiğinde duydukları sevinci, 1977’nin soğuk bir şubat gününde yüreklerine gömdüler. Alışıktılar hapishanelerin soğuk demirleri arasında görüşmeye; Sağmalcılar’dan, Davutpaşa’ya, Selimiye’den, Maltepe’ye koşturmaya… Kendisinden haber alınamadığı süre içerisinde, bir gün çıkıp geleceğine inanıyorlardı. Ama olmadı, 12 günden sonra işkenceyle delik deşik edilmiş cansız bedeni göğsündeki bir kurşun yarasıyla Ömerli’de bir orman kıyısında bulundu. 

Zeki yiğit bir devrimciydi. Gözünü budakdan esirgemez, inançları uğruna en önde ölümüne mücadele ederdi. Korkusuzdu, cesurdu, kaya gibi sert görüntüsünün yanında, insan sevgisiyle dolu yüreğiyle çevresine güven verir ve arkadaşları tarafından çok sevilirdi. İlhan Selçuk’un Davutpaşa’da birlikte hapis yatarken tanıdığı Zeki için yazdığı gibi “Bir köylü duraganlığının bilgeliğiyle, şehir çocuğu zekası buluşmuştu Zeki’de. Gösterişsiz ama özlü devrimciydi.” Gençlik yıllarında, 68 Kuşağı’nın önemli öğrenci liderlerinden biriydi. 12 Mart 1971’de tutuklanarak Dev-Genç ve THKP-C davalarında yargılandı. 1973 sonrası çıkarılan affa kadar cezaevlerinde kaldı. Hapisten çıktıktan sonra, arkadaşlarıyla birlikte Türkiye İşçi Partisi çatısı altında çalışmalara başladı. Bir taraftan üniversite gençliği içerisinde örgütlenmeyi sürdürürken, diğer taraftan işçi sınıfının sendikal mücadelesine katılıyor, teknik eleman örgütlülüğü içinde de aktif olarak yer alıyordu. Bu süre içerisinde Türkiye’nin siyasi ortamı giderek kötüleşiyor; 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti döneminde faşist saldırılar artarken devrimci yurtseverler üzerindeki baskılar daha da şiddetleniyordu. Zeki her zaman örgütlü olarak daha aktif mücadele edilmesi gerektiğini vurguluyor ve devrimci güçlerin birlikteliği için yoğun çaba sarfediyordu. 

DARBE SONRASI DURUM   
12 Mart 1971 faşist darbesi; tüm toplum kesimlerinin üzerinde baskı uygularken, teknik eleman örgütlerini de etkisizleştirmeye çalışıyordu. TMMOB’nin birçok yöneticisi gözaltına alınmış, 1970’de kurulan teknik elemanların sendikal örgütü TEKSEN kapatılmıştı. Buna rağmen teknik elemanlar mücadelelerini sürdürmüş ve 1973-74 yıllarında meslek odalarının yönetimine devrimci, demokrat, yurtsever mühendis mimarlar gelmişti. Yine 1974’te tüm teknik elemanların örgütlenmesine yönelik Tüm Teknik Elemanlar Derneği TÜTED kurulmuş ve kısa sürede tüm ülke çapında örgütlenmişti.  Ekonomik krizin derinleştiği, işsizliğin arttığı, faşist polis işbirliği ile öğrenciler ve yurtseverler üzerinde saldırıların yoğunlaştığı bu dönemde örgütlü mücadelenin kitlelere ulaşmasında yayın organları önemli bir işlev görmekteydi.

Zeki Erginbay İTÜ İnşaat Fakültesi’nde eğitimini tamamlamaya çalışırken 1975’te İnşaat Mühendisleri Odası’nın yayın organı olan Teknik Güç Dergisi’nin yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. Teknik elemanların sorunlarının ülke sorunlarından ayrılmadığını vurgulayarak, Teknik Güç’ü toplumda ses getiren bir yayın haline getirdi. Deprem, enerji sorunu, toplu ulaşım, kentleşme gibi mesleki teknik konuların yanı sıra, sendikalaşma, iş güvenliği, barınma hakkı, yolsuzluklar gibi sosyal konular sürekli olarak dergide gündemde tutuluyordu.

23 Ocak 1977’de öğleden sonra Osmanbey’deki İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nden ayrılan Teknik Güç yazı işleri müdürü Zeki Erginbay’dan bir daha haber alınamadı. Valilik, Emniyet yetkilileri ve siyasilerle yapılan tüm görüşmeler sonuçsuz kaldı ve 2 Şubat günü işkence edilmiş cansız bedeni, göğsüne sıkılmış bir kurşun yarasıyla Ömerli’de bir orman kıyısında bulundu. Tıpkı Sabahattin Ali’nin, Vedat Aydın’ın, Bahriye Üçok’un, Uğur Mumcu’nun, A. Taner Kışlalı’nın, Berkin Elvan’ın, Nihat Kazanhan’ın ve daha nicelerinin katillerinin bulunmaması gibi Zeki’nin de katilleri aradan geçen 38 yıla rağmen ortaya çıkartılmadı. Dün olduğu gibi bugün de aydınları, emekçileri, gençleri ve çocukları katleden bu karanlık güçler amaçlarına asla ulaşamıyacaklardır. Zeki’nin gencecik yaşında yürüttüğü mücadelenin bayrağı, bugün Gezi gençliğinin ellerinde yükselerek dalgalanırken, kitlelerin örgütlü ve onurlu mücadelesi tüm yurda yayılacaktır.

 

*İnşaat Yüksek Mühendisi