Google Play Store
App Store
Zeybel: Cezaevleri üzerinden toplum tektipleştirilmek isteniyor

ZEYNEP KURAY

Tek tip elbise dayatmasına 1984 yılında ilk kez başlatıldığı Metris Cezaevi’nde maruz kalan insan hakları savunucusu Hulusi Zeybel, bu uygulamayı tekrar gündeme getiren Erdoğan'ın cezaevleri üzerinden tüm bir toplumu tektipleştirmek istediğine dikkat çekti. 1980’lerde cezaevlerinde sergilenen büyük direnişler sonucunda bu insanlık dışı uygulamanın geri çektirildiğini hatırlatan Zeybel, siyasi tutsakların dün olduğu gibi bugün de bu dayatmaya geçit vermeyeceğini kaydetti.

12 Eylül 1980 darbe döneminde cezaevlerinde kişisizleştirme, yıldırma ve itaat ettirme yöntemi olarak uygulamaya konuşan tek tip elbise dayatması siyasi tutsakların büyük direnişiyle karşılaşmıştı. Bu insanlık dışı uygulamaya karşı direnen ve yoğun işkencelerden geçirilen siyasi tutsaklardan biri olan Hulusi Zeybel, o dönem yaşananları Birgün’e anlattı. Marksist-Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB) davasından 11 yıl cezaevinde kalan ve 12 Eylül1980 darbesine tutulduğu Alemdağ Askeri Cezaevi’nde yakalanan Zeybel, tek tip elbise uygulamasının 1980 darbesi önces ilk Sultanahmet Cezaevi’nde denenmek istendiğini, ancak yoğun tepkiler üzerine aynı gün geri çektirildiğini aktardı.

ASKERİ EĞİTİM DAYATMASIYLA BAŞLAYAN SÜREÇ

1980 cuntası sonrası cezaevlerinde her şeyin askeri eğitim dayatmasıyla başladığına dikkat çeken Zeybek, tek tip elbise uygulamasına giden süreci şöyle anlattı: “1980 Mart ayında tutuklandım. 12 Eylül darbesi gerçekleştirildiğinde Alemdağ Askeri Cezaevi’ndeydim. 1981 yılında yeni açılan bir cezaevine götürüleceğimiz yönünde söylentileri yayılmaya başladı. Bu cezaevi için Türkiye ve Balkanların en güvenli cezaevi olarak bahsediliyordu; maksat bizi psikolojik olarak hazırlamaktı. 21 Nisan‘da Metris Cezaevi ilk kez böyle tanıştık. Ellerimiz arkadan kelepçeli bir şekilde sokulduğumuz cezaevinde ilk andan itibaren askeri eğitim dayatması ile karşı karşıya kaldık. Getirildiğimiz havalandırmada, cezaevinin askeri komutanı Binbaşı Adnan tarafından “Burası Mamak Cezaevi’nde beter olacak” ültimatomu ile karşılandık. “Hazır ol”, “önünü ilikle”, “komutanım diyeceksin” şeklindeki talimatlara uymadığımız için ilk gün tekme, yumruk, elektrikli cop ile feci şekilde darp edildik, hakaretlere uğradık; sürüklenerek koğuşlara götürüldük. İkinci gün ise açlık grevine başladık. Çok işkence gördük ama bu dayatmayı asla kabul etmedik. ”

İLK UYGULAMA METRİS’TE !

1981 Mayıs ayında çıkarıldıkları ilk duruşmada Metris Cezaevi’ndeki işkenceleri basın önünde eşhir edip, tutanaklara geçiren Zeybel ve arkadaşları, kamuoyunun yoğun baskısı üzerine cezaevi idaresinin geri adım atmak zorunda kaldığını belirtti. Aradan 6 ay geçtikten sonra baskıların tekrar başladığını dile getiren Zeybel, “İrademizi teslim almak üzere çeşitli girişimlerde bulundular. Bunu başaramayınca en son olarak tek tip elbiseyi dayatmasını devreye koydular” diye konuştu. Tek tip elbise dayatmasının 1984 Ocak ayında, dönemin sözde Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan bir genelge ile ilk kez Metris Cezaevi’nden başlatıldığını anlatan Zeybel, 14-15 Ocak tarihinde iki gün süren bir operasyonla karşı karşıya kaldıklarını söyledi.

‘TEK TİP ELBİSELERİNİ HER FIRSATTA PARÇALIYORDUK !’

Zeybel yaşananları şöyle anlattı: “Hafta sonuydu. Askerler koğuşlarımıza girip eşofman ve iç çamaşırı hariç zorla sivil elbiselerimize el koymaya; yerine ceket ve pantolon şeklinde kirli mavi renginde tek tip elbiseleri getirdiler. Elbiselerimizi vermemek için direndik ve coplanarak koğuşlarımızdan çıkartıldık. Bu operasyon iki gün sürdü. Pazartesi günü duruşmaların başlamasıyla, tek tip dayatması da start verdi. İç çamaşırı veya eşofman ile çıktığımız koğuşlardan darp edilerek yere yatırılıyor, zorla tek tip elbiseler üzerlerine giydirilerek ellerimiz arkadan kelepçeleniyordu. Ancak her seferinde birbirimize sırtımızı dönüp arkadan elbiseleri çekip parçalıyorduk. Baktılar ki, biz her seferinde elbiseleri yırtıyoruz bizi havalandırmaya çıkartmaktan vazgeçtiler; bunun yerine bizi koridorlarda dizmeye başladılar. Duruşma salonumuz Metris Cezaevi’nin hemen yanı başındaydı; araca binmeden, koridorlardan geçerek mahkeme salonuna direkt giriyorduk. Mahkeme heyeti gelene kadar başımızda askerler bekliyordu. Kelepçelerimiz çözüldüğü anda üzerimizdeki elbiseleri çıkartıp, parçalıyorduk ve iç çamaşırlarımızla kalıyorduk. Mahkeme heyeti o gün salona gayri ahlaki bir şekilde geldiğimizi kayda geçirerek duruşmadan atılmamıza karar verdi. Ve iki defa duruşmadan atılanın da bir daha duruşmalara katılması engelleniyordu. Bu şekilde savunma hakkımız da ellerimizden alınmıştı. 1984 Haziran ayında görülen karar duruşmamız da katılamadık. Tek tip elbiselerini parçaladığımız için cezaevinde ise devlet malına zarar vermekten işkenceye tabii tutuluyorduk; merdiven altına götürülüp ıslak coplarla darp ediliyorduk. Ama tüm bu işkencelere rağmen mahkeme salonunda, hastane götürülürken veya ziyaret günlerine çıkartıldığımızda olsun her fırsatta o tek tip elbiseleri parçalıyorduk.”

‘BU DAYATMAYA DÜN OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE GEÇİT VERİLMEYECEK!’

Bu dayatmaya karşı cezaevinde başlatılan açlık grevinin ölüm orucuna çevrildiğini belirten Zeybel, dört siyasi tutsağın hayatını kaybettiği ölüm orucu direnişi sonucunda tek tip elbise dayatmasının 1986 yılında son bulduğunu aktardı. Bugün İnsan Hakları Derneği (İHD) bünyesinde çalışmalar yürüten Zeybel, bu dayatmanın amacının esir alınmış siyasi mahpuslarının iradesini de teslim almak olduğunu vurguladı. Zeybel, “Devlet bu şekilde bizi savunduğumuz ideallerden ve sahip olduğumuz haklardan soyutlamak istiyordu; bizi muhalif olmaktan çıkartıp biat edecek şekille sokmak istiyordu” dedi. Bugün Erdoğan rejiminin tek tip elbise dayatmasının aynı saiklerle tekrar gündeme getirildiğine işaret eden Zeybel, 33 yıl önce olduğu gibi siyasi tutsakların bu dayatmaya bugün de geçit vermeyeceğini kaydetti. “Tek tip elbise bir insanın kişiliğine saldırıdır” diyen Zeybel, bu dayatmaya karşı direnmenin meşru bir hak olduğunun altını çizdi. Cezaevlerinin bir ülkenin aynası olduğunu ifade eden Zeybel, iktidarının cezaevleri üzerinden tüm bir toplumu tektipleştirmeye çalıştığını vurguladı. Bugün cezaevlerindeki durumun 12 Eylül dönemini aratmadığını belirten Zeybel, 600 üzerinde hasta mahpusun tedavi edilmediğini , işkence ve keyfi uygulamaların giderek arttığına dikkat çekti. İktidarın cezaevlerindeki koşulları düzeltmek yerine daha da ağırlaştırılmasının iyi sonuçlar doğurmayacağını hatırlatan Zeybel, bu dayatmadan derhal vazgeçilmesi çağrısında bulundu.