Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok Akatlı'nın, sosyal medya üzerinden 'Cumhurbaşkanına hakaret' suçlamasıyla yeniden yargılandığı davanın duruşması 28 Eylül’e ertelendi.

Zeynep Altıok Akatlı'nın 'Cumhurbaşkanına hakaret' davası ertelendi

BİRGÜN EGE

Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı ve 26. Dönem İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı, yeniden hâkim karşısına çıktı.

Akatlı'nın sosyal medya üzerinden 'Cumhurbaşkanına hakaret' suçlamasıyla yargılandığı davadan beraat etmesinin ardından aynı suçlama ile yeni bir dava açıldı.

Urla 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bugün davanın ikinci duruşması görüldü. Bir sonraki duruşma ise 28 Eylül tarihine ertelendi.

Duruşmaya; CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, CHP İzmir Milletvekilleri Tacettin Bayır ve Murat Bakan, Konak Kent Konseyi Başkanı Hamit Mumcu ve çok sayıda CHP'li destek parti verdi.

Akatlı, mahkemede yaptığı savunmada; attığı tweet’lerin hiçbirinin hakaret ve küfür içermediğini belirterek, “En çarpıcı olan ve yüksek etkileşim alanlarında bile nükte, ironi gibi yöntemler kullanılarak siyasi iktidar ve iktidarın genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın icraatlarını eleştirilmektedir” dedi.

YENİDEN YARGILANAMAZ

Altıok’un mahkemede savunmasının tam metni şu şekilde:

“Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla hâkim karşısına çıkarak beraat ettiğim19 Aralık 2019 tarihinden 20 gün sonra düzenlenen yeni bir dosya ile aynı suçtan yani cumhurbaşkanına hakaretten yargılanıyorum. Beraat ettiğim davada, iddianame milletvekilliğimin bittiği tarih olan 24 Haziran’dan 13 gün sonra sözlü talimatla hakkımda hazırlanan ‘araştırma raporu’da yer alan sekiz tweet üzerinden düzenlenmişti. Görülüyor ki beraat ettiğim o iddianamede yer alan tweet’lerden sadece 1 tanesi dışarıda bırakılarak aynı tweet’ler 1. Urla Asliye mahkemesinden alınarak mahkemenize, yine bir ‘araştırma raporu’ ile geriye dönük olarak yapılan inceleme, araştırmayla, özel bir arayış ve uğraşıyla belirlenen elli tweet daha eklenerek aktarılmış. Ben hukukçu değilim ancak biliyorum ki kimse beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez”.

“Görülüyor ki iddia makamı bir önceki davanın sonucundan memnun olmamış. Aynı tweetleri yeni bir dosyaya taşımış. Yine görülüyor ki; ülkemizde bir süredir öncelikle tek sesli bir medya yaratılarak haber alma özgürlüğünün kısıtlanmasıyla başlayan, vikipedi gibi digital bilgi platformlarının, internet sitelerinin yasaklanmasıyla, sanat eserlerinin sansürlenmesiyle sürdürülen düşünce ve ifade özgürlüğü sorunu en çok da sosyal medya üzerinden Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla bir hukuk sopasına dönüşmüş durumda. Göreve başladığı 2014 yılından 2019 yılı sonuna kadar olan dönemde, Cumhurbaşkanına hakaret suçundan 63 bin 41 kişiye dava açılmış. Açılan bu davalarda 9 bin 554 kişi mahkûm olmuş. Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri gerekçesiyle sadece bir yılda 26 bin 115 kişiye dava açılmış; bu sayı 1980’den bu yana Cumhurbaşkanlığı yapan 4 cumhurbaşkanına yönelik hakaret davalarının toplamının 30 katına denk geliyor. Evren döneminde 340, Özal döneminde 207, Sezer döneminde 168, Gül döneminde 248 kişiye Cumhurbaşkanına hakaret suçundan dava açılmıştı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel döneminde 71, Ahmet Necdet Sezer döneminde 82, Abdullah Gül döneminde 233 kişi mahkûm olmuş. Bugün mahkûmiyet sayısı Demirel döneminin 80 katına çıkmış durumda.”

MUHALİF SESLERİ KISMAYA YÖNELİK BİR AMAÇ GÜDÜLDÜĞÜNÜ NET OLARAK GÖSTERİYOR

“Artık sadece siyasiler değil cumhurbaşkanını, hükümeti, rejimi eleştiren herkes, vatandaşın en masum itirazı dahi hakaret iddiasıyla yargıya taşınarak zaten zor koşullar altında sınanan adalet sistemi adeta kilitleniyor. Elbette küfür, tehdit ve şantaj içerikli yazı, haber ve sosyal medya paylaşımları sadece Cumhurbaşkanını değil kimi hedef alırsa alsın yargıya intikal edebilir, etmelidir. Ancak; son dönemde en ufak bir siyasal eleştiri veya mizah türleri arasında yer alan hiciv, alay, ironi, nükte içeren paylaşımlara, yazılara ve karikatürlere sayısız ‘hakaret’ davası açılması, yargı üzerinden muhalif sesleri kısmaya yönelik bir amaç güdüldüğünü net olarak gösteriyor. Hele yargılanmış ve karara bağlanmış şikâyetlerden yeniden usulsüz şekilde ve fütursuzca suç isnat edilmeye çalışılması ‘etkili siyasi eleştiri’ye tahammülün olmadığını, etkili muhalif bir sesin hukuk sopasıyla sindirilmesi ve susturulması için birilerinin talimatıyla hareket edildiğini, hatta kararlılıkla mutlaka ceza verilmesi için tutum alındığını düşündürüyor.”

“Elbette burada 50’nin üzerinde tweeti tek tek açıklayacak, neden ve nasıl hakaret içermediğini anlatmaya çalışacak değilim. Ancak ibretlik birkaç tweeti mahkeme kayıtlarına da geçmesi için ele alalım isterim. Medya Mahallesi programında Ayşenur Arslan’la tek adam rejimini, ifade ve basın özgürlüğü üzerindeki baskı politikalarını konuştuk. Aynı akşam Halk Tv ve Fox TV’ye ceza yağdı. AKP Genel Başkanının talimatıyla verilen cezanın gerekçelerinden biri tarafsızlık ilkesini bozmak.” Bu tweet’in hangi bölümü hakaret olabilir merak ettim. Somut olarak ifade özgürlüğü ve basın üzerinde özgür fikir beyanını engelleyen tutuma işaret etmişiz. Akşamına yeni bir furya yasak gelmiş. Ben de bunu ifade eden bir tweet atmışım. O cezaların üzerinden üç yıl geçmiş ben de bugün bu cezaların ifade özgürlüğünü yok saymak olduğunu söylediğim için yargılanıyorum. Anlaşılan ben de tweet’lerimle tarafsızlık ilkesini bozmuş oluyorum.”

“Bir diğer örnek 2018’de Soma davasında ihmal nedeniyle işçilerin ölümüne sebep olan patronun beraat etmesi üzerine Sivas katliamında öldürülen babam Metin Altıok’un bir şiirini alıntılayarak “RTE’den bir hayırlı olsun kutlaması bekliyoruz” diye tweet atmışım. Burada Sivas Katliamı davası zaman aşımına uğratılarak düşürüldüğünde Erdoğan’ın “Hayırlı olsun” açıklaması yapmasına gönderme yaparak katliam gibi göz göre göre gelen maden göçüğünde yaşanan iş cinayetinde yitirilen canların değil patronların haklarını koruyan karara itiraz etmek mi suç? Şiir paylaşmak mı? Yoksa Sivas katliamının katillerinin serbest kalışını hayırlı bulan Cumhurbaşkanının kendi beyanını hatırlatmak mı suç? Doğrusu adalet peşinde geçen 28 yıl sonra bizim yaşadıklarımıza benzer acılar yaşayan ailelerin adalet arayışına ses olmaktan yargılanacağımı ben bile düşünemezdim. Bir diğer örnek Şeker fabrikalarının satış sürecinde basında çıkan bir haberden bilgi alıntılayarak, ‘tatlılarda şeker yerine bal, un yerine badem unu kullanıyormuş Erdoğan sarayında… Umurunda mı geçimini pancardan sağlayan köylü, fabrikalar satılınca işsiz kalacak işçi, nakliyeci esnaf’ şeklinde attığım tweet’te hakaret içeren ifade var mı? Açıkça emekten yana, üretimle kalkınmaya işaret eden kamucu bir yönetim anlayışına ihtiyacı vurgulayan bir görüş bildirmişim. Eğer burada yanlış bilgi varsa badem unu ya da bal kullanılmıyorsa ya da kamu malları bir bir satılmıyorsa tweet sahibini yargılamak yerine basına tekzip göndermek yeterli olabilir sanki.”

BU ŞEKİLDE MAHKEMEYİ MEŞGUL ETMEYİ DOĞRU BULMUYORUM

“Son olarak ‘Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir’ sözüyle aydınlanan Cumhuriyet’imizin referandum günlerinde sanat! HAYIR” şeklindeki tweetim de hakaret dosyasına eklenmiş. Ekinde evet demek gibi hak olan hayır deme seçeneğini desteklemek üzere açılan bir sergi daveti söz konusu. Sanat paylaşımı mı hakaret, özgür sanatı savunmak mı suç? Örnekleri çoğaltmak ve tek tek hakaretin ifadelerimin neresinde olduğunu tartışmak, açıklama yapmak mümkün ancak ben bu şekilde mahkemeyi meşgul etmeyi doğru bulmuyorum. Bilgiden, düşünce ve ifade özgürlüğünden, sanattan uzaklaştırılan toplumlar, okuduğunu anlama ve muhakeme yetilerini de yitirirler. Eleştiriyle hakareti ayıramaz hale gelirler, tek sesli ve tek boyutlu hale gelirler. Tek ve değişmez doğruları olanlar eşit, özgür, çok sesli bir yaşamdan, paylaşma ve dayanışma kültüründen mahrum kalmış mutsuz bireylere dönüşürler. Başkasının doğrularıyla biçilmiş sıradan ve mutsuz hayatlar yerine çok sesli, adil bir düzen aramak suç değildir. Günümüzde, gerek iletişim teknolojilerinin getirdiği kolaylıklar, gerekse toplum yaşamında artık bir gerçeğe dönüşen sosyal medya mecrası siyasette kullanılan dili de etkilemiştir. Ben de, seçmeniyle iletişim kurabilmek adına, gazete yazılarım ve konuşmalarım dışında, sosyal medya üzerinde yaptığım paylaşımlarda; genç, yeni kuşak sosyal medya kullanıcılarıyla iletişim kurmak adına siyasal mizahı kullanmayı tercih eden bir siyasetçiyim. Üstelik cımbızlanan tweet’lerimin büyük çoğunluğu CHP insan haklarından sorumlu genel başkan yardımcılığı yaptığım döneme ait. Yani sorumlu bir siyasetçinin hak savunusu için seslenişlerini içeriyor.”

ELEŞTİRİ VE DİRENME HAKKINI SAVUNMAK BENİM İÇİN BİR YAŞAM BİÇİMİDİR

“Fransız yazar Baudelaire, ‘İnsan gülerek ısırır’ der. Mizah; farklı üslup ve biçimlerle, hiciv, ironi, alay, şaka, yergi, nükte, karikatür gibi türlerde form kazanmış; sosyal protestoda ve siyasette her zaman kullanılmıştır. Mizah ve siyaset ilişkisi kurulurken, doğal olarak bir sosyal protesto işlevi ön plana çıkar. ‘Bir farkındalık yaratma süreci’ olarak tanımladığımız sosyal protesto, mizahın sivri, uslanmaz, hayal gücü geniş ve ‘orantısız zekâ’sından faydalanarak dikkat çekmeyi hedefler. Yani tam olarak biz siyasetçilerin beklentisi budur. Oysa bizim ülkemizde karikatürler, ironi ve eleştiri “orantısız dava konusu” haline gelmiş durumda. Dünyanın her yanında siyasetçiler artık topluma mâl olmuş kişidir. Taklitleri yapılır, üzerinden şakalar, espriler üretilir ve yayınlanır. 'Şahsıma hakaret ediyorlar' diyebilme sınırı diğer insanlara göre çok daha geniş olmak zorundadır. Örneğin eski Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, Kültür Bakanı’na bir gün; ‘Sayın bakan, son zamanlarda karikatürlerim çıkmaz oldu, hakkımda espri yapılmıyor, halk beni sevmiyor mu?’ diye sormuştur. Hakkında suç isnat edilen tweet’lerime tek tek bakıldığında, hiçbiri hiçbir şekilde hakaret ve küfür içermemektedir. Az önce ifade ettiğim üzere en çarpıcı olan ve yüksek etkileşim alanlarında bile nükte, ironi gibi yöntemler kullanılarak siyasi iktidar ve iktidarın genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın icraatları eleştirilmektedir. Madem yeniden buradayım yeniden söyleyeyim; yaşamı boyunca bilimin, düşüncenin ve hümanizmin açtığı yolda eşitlik ve hak mücadelesi yürütmüş biri olarak; ülkemi ve kendimi içinde bulduğum karanlık düzen, yozluk ve mutsuzlukla savaşmak için çıktığım yolda, kendim için susmak yerine hepimiz için doğru bildiğimi söylemek, ilkeli ve tutarlı siyaset için de eleştiri ve direnme hakkını savunmak benim için bir yaşam biçimidir.”