Gezi şiir demek, ağaç demek. Bugünlerde en çok da zeytin demek. Bahsettiğimiz yozluğun getirdiği açgözlülük rant ve talan peşinde üreyen, kendi geleceğini bitirdiğini bile farkedemeyecek denli kör bir iştahla gözünü bu kez Gezi’nin ağaçlarından ülkenin zeytinlerine çevirmiş durumda

Zeytin ağacı da  bizim meselemiz

Zeynep Altıok Akatlı
CHP Genel Başkan Yardımcısı
İzmir Milletvekili

Gezi günleri dostluğun ve dayanışmanın günleriydi el ele, kol kola, omuz omuza… Büyük bir iyilik halkası kuruldu o küçük parkın etrafında. Şiddetten, nefretten, kötülükten uzak gencecik insanlar, teyzeler, amcalar, yarınlarına sahip çıkan işçiler, emekçiler hepsi aynı halkadaydı. Yağmur olup yağdılar, sel olup taştılar meydanlara. Gezi’nin ağaçlarının yanından geçtiler. Edirne’den Ardahan’a büyük bir umudun destanı oldular.

Gündüz işe gidip gece direnişe gelen milyonlar cesaretini ve sabrının sınırlarını 4 yıl önce diktatörlük heveslilerine göstermişti. Bugün yine, yeniden sınanıyoruz zorbalıkla. Adalet, eşitlik, vicdan tamamen yok edilmiş durumda. Yargı bütün anahtarları iktidara temsil etti. Savcılar ve hâkimlerin cüppeleri iktidar partisinin üniformasına döndü. Aykırı ses çıkaranların sonu ya ihraç ya da sürgün edilmek. Tıpkı Yargıçlar Sendikası Başkanı Ankara Hâkimi Mustafa Karadağ’ın Urfa’ya sürülmesi gibi. Demokrasiden söz etmek imkânsız artık, açık faşizm günlerindeyiz. Cezaevleri doldu taşıyor, karakollar işkencehânelere döndü. Kimin, nerede, neden gözaltına alındığı belli değil. Gündüz vakti caddelerinde havai fişek patlatılan AB adayı Türkiye tam bir polis devletine dönüştü. Hukuk tamamen yok edildi. İnsanlar sorgusuz, soruşturmasız, delilsiz, yargısız zulme kurban edildi. Tek adamın OHAL Rejimini kurmak adına barış terörist ilan edildi. İnsan hakları anıtı tutuklandı.

Eğitimin ideolojik dönüşüm aracı olarak kullanılmasını da göz önünde bulundurursak AKP devletinin biat kültürünü inşa için Ortadoğu’nun ölüm kültüründen beslendiğini, derin bir yozlaşmanın devreye alındığını açıkça görebiliriz. Tarih kullanışlı yandaşlar aracılığı ile eğilip bükülüyor olsa iyi. Cehalet ile yeniden yazılıyor adeta. Fenikelilerin neler düşündüğünün 2023 ten geriye bakıldığında prehistorik ve gereksiz bilgi sayıldığı zamanlardayız. Şark ve İslam odaklı bir dönüşüm hedeflendiğinde hiç değilse İbn-i Haldun’u okumuş olduğunu var saydığımız ideolojinin İslam bilginlerinin çağa yön veren buluşlarını değil şarkın sadece kurnazlığını benimsediği gerçeğiyle sarsılıyoruz. Mukaddime’ye sansürü Gezi’nin Kabataş günlerinde Atatürk’ün yaptığını söyleyecek kadar ileri gidilemez elbette zira toplum henüz o denli cahilleştirilememiş olabilir. Gezi günleri 4 yıl kadar yakındır ve o tarihte Atatürk’ün hayatta olmadığını farkedebilecek kadar uzun yaşayanlar olabilir. Amaç sansürü dönemin ruhuna uygun olarak güzellemeler düzülen Osmanlı padişahının yaptığını gizlemek bile değil. Hayran olunanın kim olduğunu bilmeyecek kadar koşulsuz ve bilgisiz bir adanmışlıktır söz konusu olan. Bu hazindir.

Akademinin sistemli şekilde hedef alınarak yok edilişine tanıklık ediyoruz. Auguste Comte’un “sorunlu bir şahıs” olduğu ortamda Profesör ünvanlı bir Anayasa hukukçusu ve milletvekili olan Burhan Kuzu’nun mişli geçmiş zamanda Hitler’i Arjantin’de öldürmesi elbette sorunlu değil doğaldır. Bunca yozluk ve cehalet ekilen iklimde tarihi siyasi hırslar uğruna yeniden yazanları düzeltecek okur yazar yok zannetmek ise gülünç ve hazindir.

Ne gam! Nasıl olsa bu yalanı düzeltecek kadar uzun yaşayan yoktur! Gafa doymayan bu değerli akademisyenimiz “1960 darbesinde dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in idamına karşı çıktığı için Türkeş’in Yeni Delhi’ye sürgüne gönderildiğini, tabutluklara koyulduğunu, tırnaklarının çekilerek işkencelere maruz kaldığını” söyleyivermekte beis görmez. Zira gündemi iktidar lehine çevirerek muhalefeti karalamak için atılacak yalan “ 27 Mayıs’ta Türkeş’e yapılan zulmü anlatmak istedik ve 1944’de yapılan tabutluk işkencesini de ilave ettik. Yapan aynı zihniyet de ondan.” diyerek hiç utanmadan atılacak yeni bir tweet kadar sallantıda ama kabul görür niteliktedir. Çünkü diplomasız tek adam rejiminde akademik ünvanlar artık teslimiyet üzerinden puanlanarak dağıtılmakta. Akademik içerik değil keyfi “ilavelerle” tarih yazılsa da AKP’nin genel başkanı hâlâ çok dertli. Nedense bu koşullarda bile “kendi kültür ve sanat iktidarını” kuramamış… Çünkü sanat unutmaz. Çünkü sanattan beslenen düşünen insanlar unutmadıkları gibi unutturmazlar da.

zeytin-agaci-da-bizim-meselemiz-296982-1.

Gezi şiir demek, ağaç demek. Bugünlerde en çok da zeytin demek. Bahsettiğimiz yozluğun getirdiği açgözlülük rant ve talan peşinde üreyen, kendi geleceğini bitirdiğini bile farkedemeyecek denli kör bir iştahla gözünü bu kez Gezi’nin ağaçlarından ülkenin zeytinlerine çevirmiş durumda. Zeytin bilgelik demek. Bereket demek. Tokluk demek. Meyvesinden dalına üretim ve zenginlik demek. Yalan yine iş başında. 31 Mayıs günü TBMM Bilim Sanayi Komisyonu’nda zeytinlikleri, meraları sözde kamu yararına feda eden 4. Madde tüm itirazlarımıza ve karşı çıkışımıza rağmen onaylandı. Nice ölüm saçan termik santral, yaşamı tehdit eden RES, nesillerin devamını tehdit eden maden hukuka aykırı şekilde zengin topraklarımızın tarımsal üretimine, çiftçimize yeterince zarar vermemiş gibi daha fazla inşaat, daha fazla rant uğruna zeytinliklerimiz feda edildi. Daha Yırca’da kesilen 6000 asırlık zeytin ağacının acısı yüreğimizde bugüne kadar kesilen 2 milyon zeytin ağacının ülkemize kaybının hesabını sormak için sürdürdüğümüz mücadele yandaş basın kanalıyla “iktidar ve muhalefet anlaştı” yalanıyla yok edilmek isteniyor. Çünkü zalim Gezi’nin unutmayan hafızası ve yenilmeyen direnişinden ölesiye korkuyor. Yasa tasarısı bugüne kadar 6 kez muhalefetin ve kamuoyunun tepkisi nedeniyle geri çekildi. 7.si aynı engele takılmasın diye gerçekler saklanıyor.

İşte bu tabloda zulüm artarken, görkemli direnişlerin de enerjisi birikiyor. Aksak Timur’dan daha korkunç olanlar direniş deyince şiddetten başka şey düşünemiyorlar. Kendi “kültürleri” şiddetle sınırlı olduğundan olsa gerek. Onlar Gezi isyanının gücünü 7 Haziran günü sandıkta deneyimlediklerinde dayatmayla, şiddetle o gücü yenebileceklerini düşündüler. Gezi isyanını bir yenilgi gibi, suç gibi göstermeye çalışanlara ikinci cevap HAYIR’la verildi. Türkiye’nin baskı ve şiddetle getirilen OHAL rejimine ve tek adam anlayışına direnişi Gezi’nin izdüşümüdür. Türkiye’nin adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesi Gezi’nin mücadelesidir. Türkiye’nin gerçek vicdanı Gezi’deki o kıymetli iyilik halkasının vicdanıdır. Gezi’yi anlamak birbirinden çok farklı kesimlerin ortak eylemliliğini tutarlı ve bilinçli bir isyanla Hayır’da buluşturduğunu görmek, Gezi’den bugüne yaşanan dayanışmayı ve iyiliği büyüten gücün ise akıl ve çağdaş düşünce kültürü olduğunu anlamaktır.

Kefen giyen kindar intikam timleri yetiştirmek isteyenlere yanıt düşünen, üreten aydınlık bir gençliğin onurlu direnişindedir. Gezi’nin umudu bugün 4 yaşında. Mücadele deneyimi açısından çok değerli olan olağanüstü Gezi günleri geride yitirdiğimiz evlatlarımızı bıraktı. Kardeşlerimiz, çocuklarımız öldürüldü. Gezi’de yitirdiğimiz canları asla unutmayacağız. Türkiye’nin adalet, eşitlik ve özgürlük yarınlarında isimlerini yaşatacağız. O güzel canların en güzel düşlerine selam olsun, yarınlar zeytinler gibi bizim olsun diyezeytin-agaci-da-bizim-meselemiz-296983-1.

Buradayım ben hâlâ!

Madem öyle iktidarın nefretine kurban verdiğimiz Ali İsmail, Ethem, Mehmet, Abdocan, Medeni, Ahmet, Hasan Ferit, Berkin’in düşlediği dünya uğruna İslâm âleminin bir başka düşünürü büyük bir bilginin, o iktidarın en tahammül edemediği Hayyam’ın dizeleriyle sahip çıkalım zeytinimize ve aklımıza. Burada olan kalıcı Anadolu kültürü, sahici değerler ve iyiliktir. Yitirdiklerimiz bizimle. Gidenler ise salt kötülükle hatırlanacaklar. O da kötülüğün emsaliyle iyilik büyüsün diye…

Ben olmayınca bu güller yok

Ben olmayınca bu serviler yok

Kızıl kızıl dudaklar yok

Misk kokulu şaraplar yok

Sabahlar, akşamlar yok

Sevinçler, tasalar yok

Ben düşündükçe var dünya

Ben yok, o da yok!*

*Ömer Hayyam / Akılla Bir Konuşmam Oldu