Sevgili arkadaşım Özkan Eroğlu, ‘Sanat Tarihi’ alanında ve ‘Sanat Felsefesi’ alanında çok önemli eserler yazmış ve yazan biridir. En son yazdıklarından olan ve bana hediye ettiği ‘Mimar Sinan Ruhsallığı’ adlı kitabında benim için çok önemli bir saptamayla karşılaştım. Şimdi yazacağım konunun önemi açısından.

Kitaptan o bölümü aktararak başlayayım:

“Belgeler, Sinan’nın Rum kökenli biri olduğunu ve Yavuz Sultan Selim zamanında devşirildiğini göstermektedir. Tezkiretü’l-Ebriye’de kendisini neccarlıkla yetiştiren üstadından bahsetmesi, köyünde ya da daha büyük bir olasılıkla devşirildikten sonra marangozluk öğrendiğini göstermektedir. Puglia (1537), Boğdan seferine katılan Sinan, Prut üzerine bir köprü kurduktan sonra sefer dönüşü ‘hassa mimarlığına (ser mimaran-ı hassa)’ getirilmiştir.”

Bir devşirmeyle ilgili alıntıyı aktardım sizlere ki Mimar Sinan’ın doksan küsür yaşta geldiği noktayı anlatmak ne benim haddime, ne de gazetenin alanı yeterli.

Buradan geleceğim iki tane önemli nokta var:

Devşirme ve yabancı kavramı.

Birincisi: Dünya Atletizm Şampiyonası’nda elde edilen bir altın ve bir gümüş madalyanın içeriği.

İkincisi: Milyon avrolara alınan yabancı futbolcuların durumu ve yabancı kontenjanı nedeniyle yerli oyuncuların artık oynayamayacağı bir lig haline geleceği Türkiye Süper Ligi’nin hali.

Bir insanı küçük yaşta yaşamın değerleri ve gerçek sebebleriyle toplumsal bünyene alıp, ona emek vererek bir yaşam olanağı sunup ve bu emek sayesinde içindeki yeteneği keşfetmesini sağlayıp, yaşadığı topluma ve insanlığa çok önemli katkı sağlarsa bu ciddi bir başarıdır. Kendi beklentileri ve amacı, bu tüm içeriğin içinde olup bir özerk alan yaratması bu sürecin başarısının en önemli noktasıdır.

Bir zaman dilimi içersindeki yaşamın gelişim sürecini ve verilen emek sayesinde ortaya çıkan yeteneği yönetme kurgudundan söz ediyorum.

Milyon dolarlık veya milyon avroluk bir anlaşma neticesinde, milli unsurları içeren bir yarışta sağladığı başarının bir ülkeye ve bir topluma ait olması mümkün müdür?

Üzerindeki mayoda, kendine ait değil ama anlaşma yaptığı ülkeye ait bayrak ile sağladığı başarı ve sevinç ne kadar samimi olabilir ki?

Arkasındaki sözleşme ve verilen primlerin beklentisi, bir ülkenin değil, şahsileştirilmiş bir kurgunun pazarlanmasından başka bir şey değildir.

80 milyonluk bir ülkede, sistematik bir spor politikası ve kurgusu oluşturamamanın sonuçları ancak ve ancak geçici çözümlerlle sağlanır. Bu çözümler toplumsal ızdırap içermemelidir.

Bu durum, toplumsal bir sorun olmakla beraber, çözümü ise ancak büyük bir konsorsiyum içerisinde yer alacak, sürecin paylaşlarının çabaları ile oluşturulur.

Emek, zaman, ortak yaşam paylaşımı, aidiyet duygusu, var olma kabulü, bilim… Hiç bir şey kendiliğinden ya da pazarlıklarla oluşmaz.

Önce, sorunu samimi olarak kabul etmeli ve çözümün yapılanın olmadığını kabul etmekle işe başlamak gerek.

Özeleştiri çözümün başlangıç noktasıdır.

Aynı açmaz futboldaki yabancı kontenjanın neredeyse sınırsız hale gelmesiyle yaşanıyor ve olumsuz sonuçlarının yansıması ise daha acımasız olacaktır.

Sakın ola ki; Premier League’i örnek olarak kimse vermesin!

Şu andaki değeri 5,54 milyar avro olan ve dünyanın en değerli ligi olan bir lig ile Süper Ligi kıyaslamak komik olur.

Her türlü altyapı organizasyonu İngiltere Futbol Federasyonu tarafından yapılmış olan ve oyuncu yetiştirme ile sorunu olmayan bir kurgunun pazarlanarak, ekonomiye katkı sağlaması, katma değer yaratması ciddi bir ayrıcalıktır.

Ekonomideki kırılganlıkla beraber, cari açığı tetikleyen bir spor organizasyonunun getirisi, ancak büyük borçlanmalar ile altyapı kurgusunun ortadan kalkmasına neden olur.

Hele hele hiç bir sistematik yapıya sahip olunmayan bir ülkenin oyuncu yetiştirme hamleleri, kulüpler için birer külfet halini alır.

Sportif anlamda, alınan oyunculardaki kaliteyi tartışmak, başkanı tartışmak ve bu oyuncu yapısını bir arada tutabilecek bilgi ve entellektüel yapıya sahip olamayan antrenörleri tartışmak başka bir gündemdir.

‘Rant’ kurgusu üzerine oturtulmuş sisteme, sözde fraklı formata sahip antrenör diye lanse edilen antrenörlerin çanak tutması, zaten tüm gelişmeleri net ortaya koyuyor.

Yetersizlikleri onların susmalarının gerekçesidir.