Geçmişe doğru çıktığınız yolculukta, bir zamanlar yaşadığınız anlar yalnızca kişilerle bütünleşmez. Onları mekânlar tamamlar. Bazen eski bir koltuk, yosun tutmuş duvar, çerçevesi kırılmış tablo, anılarla bütünleştirir bizi. Uzun zamandır gitmediğimiz bir şehir heyecanlandırır. Ya da yıllar sonra çocukluğunuzun geçtiği mahalleye girince özlemleriniz burnunuzda tüter. Masum dünyanızın izleri duruyordur orada… Ve Voltaire’nin sözü kulağınızda çınlıyordur: “Gençleri bırakınız dünyayı düşledikleri gibi görsünler, büyüyünce nasıl olsa olduğu gibi göreceklerdir.”

Artık katı, gerçekliği acıtıcı, zalim dünyanın esirisinizdir. Bir taşın üstüne oturur, yeniden o saf, umudu barındıran, şen şekrak, alnı açık günlerinize dönmek istersiniz. Bu nedenle Yaşar Seyman’ın çocukluğunun geçtiği gecekondu, “umutkondu” olarak çıkar karşınıza. Yamru yumru sokaklarda topaç çevirmeye çalışan günleriniz göz kırpar. Bisiklete binip babanızın yanına, muhtarlığa uğruyor, oradan da okula gidiyorsunuzdur. Derken üç genç idam ediliyordur. Gözlerinizde yaş… etiniz bile acıyordur o anda.

Çünkü “umutkondu” herkesin yolunun geçtiği yerdir. Firarisi de, mültecisi de, tutuklusu da oradadır. Öldüren de öldürülen de sahiplenir. Sarışın oğlu idam edilen anne de mahallenin gerçeğidir. Onu ispiyonlayan da. Aynı hayatın yansıması gibi.

Yaşar Seyman, son kitabı “Zine”de, yalnızca kendi yaşamının değil, doğup büyüdüğü “umutkondu”dan çıkışını, aldığı eğitimi, meslek hayatını, örgütlülük inancını, sendika hareketinin içinde önderlik görevini sırtlanmasını, bu zine-826007-1.süreçte dünyanın hemen her yerinde karşılaştıklarını kaleme almış. Ama daha çok kadınları…

Her biri ülkenin zenginliği kadınları… bilgeliği suskunlukla bütünleşen kadınları… ruhları yaralanmış kadınları… kendini yeniden yaratmak için ölümü elinin tersiyle iten kadınları… ekmeğini evladına veren karnı aç gönlü tok kadınları… dünyayı değiştirmek için attığı adımı sekteye uğratmak adına binbir zorlukla karşılaşan kadınları… direnen kadınları…

Onlardan biri Yanık Ayşe. Kızı, yıllarca babasının tacizine uğramış. Evlerin dört duvarları arasında çığlıkları günlerce yankılanmış. Evladı, anneannesine kaçıp gidince farkına varmış gerçeğin. Dünyası kararmış bir anda ama bir olmuşlar. çare aramışlar dertlerine. Derman olabilecek bir kapı bulmak için çırpınmışlar. En sonunda gitmişler Kadın Koruma Derneği’ne. Başkanla işbirliği yapıp baba hakkında suç duyurusunda bulunmuşlar. Mahkum ettirmeyi başarmışlar onu. Baba, da nasıl babaysa, boş durmamış. Hapisaneden öldürme tehditlerine devam etmiş. Oturdukları kırık dökük evi satıp savmakla, onları sokağa atmakla korkutmaya çalışmış . Bu defa adalet onları korumuş. Evi de elinden almış adamın. Vermiş gül yüzlü kadınlara.

Mesele ne Yanık Ayşe ne de güzelim kızı. Onlar gibi susan, sesini çıkarmayan kaç kadın var? Bilmiyoruz. Bir çoğu bu yükü taşıyamıyor, intihar ediyor, bir kısmı mezara kadar susuyor.

Yaşamlarınız elinizde. Bunu diyor Yaşar Seyman.

Soru sorun kızlar. Sorun ki bir daha ölümler olmasın.

Şule Çet neden atıldı plâzadan?

Gülistan Doku neden öldürüldü?

Emine Bulut’un boğazı neden kesildi?

Güldünya neden töre denilerek yok edildi?

Susmayın kızlar… susmayın.

Korkmayın kızlar… korkmayın.