Gazetemiz BirGün yılın ilk manşetini “Düşlediklerimizi gerçek kılma zamanı” diye attı. L. Doğan Tılıç da “İlk gün” başlıklı yazısında “Imagine/Hayal et” şarkısından söz etti.

“Imagine”, 1971 yılında John Lennon’un yazdığı ve seslendirdiği ütopik bir şarkının adıdır. Şarkıda Lennon, kendi ütopyasının hayal edilmesini ister; orada ülke yoktur, din yoktur, millet yoktur, mülk yoktur. Orada sadece barış içinde yaşayan ve tüm dünyayı paylaşan insanlar vardır.

Kendi payıma 30 yıl önce “Hayalci olabilmek?” diye sormuş ve şöyle cevaplamıştım: Hayal kurmasını bilmeyen, karabasanları yaşamaya mahkûmdur. Bir devrimcinin hayali, yarını bugünden tasavvur edebilme yeteneğidir. Çünkü bir devrimci “düş gibi görünen” ile “mümkün olanı düşünmek” arasındaki sınırı, bilinçli eylemiyle, iradi müdahalesiyle kaldırabilir, yarını bugünden yaratabilir ve yaratıcı olabilir. Düşünceyi yeniden üretmekle yetinmeden, düşlediği yarının şimdiden gerçekleşecek nüvelerini, eğilimlerini bugünkü imkânsızlıklar ortasında mümkün kılmaya çalışır.

Yeni yıl bizler açısından değiştireceğimiz, saraylılar açısından muhafaza edecekleri bir süreç olacak.

Çünkü onlar geçen yıl olduğu gibi bu yıl da küfür edecekler, “zillet, cibilliyetsiz, terörist, boş teneke, beyni sulanmış, ahlak yoksunu, kuduz, kafaları basmaz” diye sıralamaya, “Anırsalar da anırmasalar da biz doğru yoldayız” demeye devam edecekler. Ama “Doların üzerindeki köpüğün bir günde ortadan kalktığını gördük” dediklerinde biz de “Peki, öfkeden köpürenleri ne edeceksin?” diye soracağız.

Elbette öfkeden köpüreceğiz. Kızacağız. Öfkeleneceğiz.

Kızmalıyız. Öfkelenmeliyiz. Ama onların hayal gibi hayal kurmaktan bile aciz olduklarını, hayal diye sattıklarının palavradan ibaret olduğunu unutturmamalıyız. Aya gideceklermiş, doğalgaz bulmuşlarmış, ekonomiyi şaha kaldıracaklarmış. Mış. Mış.

Hepsinin gerçekleşmesi imkânsız martavallar olduğunu bıkmadan teşhir edeceğiz. Ve tabii ki gerçekleşmesi mümkün olandan hareket edeceğiz ve böylece gerçekleşmesi gereken hayalimize kavuşacağız. Gerçekleşmesi mümkün olan nedir? Direnmektir. Gerçekleşmesi gereken nedir? Onların çekip gitmesidir.
Ancak işte böyle mümkün olanları yapabildiğimiz ölçüde gerçekçi hayaller kurabiliriz. “Hayallerimiz ile” yaşamak başka, “hayallerimiz için” yaşamak başkadır. Birincisi, hayallerle yetinip gerçek hayattaki karabasanları yaşamaya kölece boyun eğmektir, ikincisi karabasanları yok etmekte inatçı olabilmektir. İnatçı olabilmek nedir? Her şeyden önce, itiraz edebilmektir. İtiraz edebilmek onlara dünyayı başlarına dar edebilmektir.

Çünkü onlar “ikili” bir dünyada yaşıyorlar. Hayır, öyle “dünya-ahiret” ikiliğinde filan değil, ikiyüzlü ve ikili dünyalarda yaşıyorlar. Kendi dünyalarında çifte maaşlarla, uçaklarla, lüks araçlarla, saraylarda sefa sürüyorlar. Kendilerinden olmayan başkalarına zindan ettikleri dünyada ise, yardım dağıtmak yerine yardım toplamak için iban numarası gönderiyorlar, felaketlerde keyif çayı atıyorlar. “Ekonomik sıkıntı çekiyorsan, iki kilo yerine yarım kilo et al, domatesi iki kilo alma, iki tane al” diyorlar. Zulüm üstüne zam yapmaktan hiç geri durmuyorlar.

Bizim tek dünyamız var. Yaşamaya mahkûm olduğumuz değil, özgürlüğümüzü kazanacağımız bir dünya!

Ve öyleyse, özellikle de gençler! “Düşlediklerimizi gerçek kılma zamanı”nda yaşayan ve yaşatacak olan ve hayalperest olmaktan vazgeçmeyen genç arkadaşım. Siyasi itirazlarını sevgilinle el ele gezmek gibi gündelik iş haline getirdikçe ve itiraz ederken sevgilinle el ele gezmekten de vazgeçmedikçe, siyasi program ile gündelik isteklerinin bir ve aynı olduğunu kavradıkça, önünde duran, sana ve hepimize göz kırpan geleceği kurmaya başlamış olacaksın.
Çok mu bilmece gibi oldu? Varsın olsun. Çünkü yaşamak bir acayip bilmecedir. Çözüm için cebelleşmek zordur ama insanlık düşleri için zorunludur.