Türkiye’de temel yapısal sorunlar iyice yoğunlaştıktan sonra bunların semptomu olarak kur fırlamasına şahit oluyoruz. 2013’te, 2015’te ve 2018’deki radikal sıçramalar bir çevrimin sonuna işaret ediyor. Ancak kamunun manevra alanının genişliği sayesinde kriz öteleniyor

Zor bir dönemde direnç noktalarına ihtiyaç var

Ali Rıza Güngen - Dr. Siyaset Bilimi

Türkiye ekonomisindeki çalkantılar sona ermiyor ve doludizgin krize koşuyoruz.

Özellikle 2013 sonrasında, birbirine geçen aşamalarla ilerleyen uluslararası finansal krizin çevre ülkelere etkisi, sermaye akımlarında istikrarsızlık oldu. 2015 yılında birçok çevre ülkesinde ekonomik performans çakılırken Türkiye’de döviz kuru fırlamış ancak ekonomik büyüme daha az etkilenmişti. 2016’da darbe girişimi sonrasında ise kampanyalarla, devlet bankaları üzerinden müdahalelerle ve vergi indirimleriyle iç talebi artıran, Kredi Garanti Fonu’nu devreye sokarak batık firmaları yüzdürmeye çalışan hükümetin tercihleri sorunları ağırlaştırarak öteledi.


2016 sonunda kredi hacmini hızla artırarak ekonomik sorunları 2017 referandumu sonuna erteleyen hükümetin aslında benzer bir planla 2018 seçimlerine gitmeye çalıştığını görüyoruz. Ancak bu plan işlemiyor. Üstelik seçim sonrasına da bir enkaz bırakıyor.

Sorun nereden kaynaklanıyor?
Türk Lirası’nın dolar karşısında son iki haftada yüzde 8, yılbaşından bu yana ise yüzde 15’ten fazla değer kaybetmesinin arkasında iki neden bulunuyor. Tasarruf açığı, kronik cari açık, rekabetçi olmayan üretim gibi yapısal sorunlarını aşamamış ekonomi, küresel ekonomide çevreye sermaye akışı yavaşladığında bundan en çok etkilenenler arasında yerini alıyor. Amerikan Merkez Bankası miktarsal genişlemeyi sonlandırmanın ilk işaretini 2013 Mayıs’ında vermişti. 2015 sonundan 2018 ortasına kadar altı kez faiz artışı yapan FED ve merkez ülkelerdeki merkez bankalarının politikaları çevreye daha az sermaye girişinin temel nedenini oluşturuyor. Sermayenin finansman ihtiyacı yüksek çevre ekonomiye teveccühü, merkezden çağrılırken daha zor gerçekleşiyor.

Ancak Türkiye’deki çalkantı başka çevre ülkelerden daha derin. Nedeni ise kısa vadeye bakarak tespit edilebilir ve daha açık bir şekilde politik karakter taşıyor. Kredi hacmini genişletmeye çalışır, piyasadan doğru düzgün vergi toplamazken bir yandan da kamunun elindeki mevduatları muhtemel jeopolitik gerginlikler karşısında devreye sokmak için artıran AKP hükümeti, aslında Türkiye’de faizlerin 2017’de hızla tırmanmasını destekledi. Kamu mevduatlarını 2017 sonunda 30 milyar TL’den fazla artıran ve borçlanma limitini milyarlarca lira aşan hükümetin yaptıkları 2018’e yüksek faiz ve artan cari açık ortamı bıraktı. Kamunun biriktirilen mevduatı askeri operasyonlar sırasında ve başta müteahhitler olmak üzere kamudan alacaklıların ödemeleri yapılırken 2017 Aralık ve 2018 Ocak-Şubat aylarında kullanılmış görünüyor.

Mart ayında Fed’in faiz artırımı kararı sırasında Türkiye’den sıcak para çıkışı gerçekleşti, rezervler 4,8 milyar eridi.

Faizlerin hızla tırmandığı, özel sektör ve kamunun borcu ile cari açığın finansmanı için bir yıl içinde 240 milyar dolara ihtiyaç duyan Türkiye’de ancak daha da yüksek getiri vaadi ile sermayeyi çekmek mümkün hale geldi. Faiz artışı zorlanırken, tepedekiler seçim sürecinde bunu mümkün olduğunda geciktirmeye çalıştılar ve çalışıyorlar. Belirsizlik ortamında sıcak para kaçıyor ve finansal kriz eşikten içeri adımını atıyor.

Bundan sonra ne olacak?
Sihirli bir değnekle Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları çözüme kavuşmayacağı ve kısa vadede yüksek sermaye girişleri kendiliğinden gerçekleşmeyeceği için ilk fırsatta Merkez Bankası faiz artışına gidecek. Faiz artışının zamanına ve oranına göre yeni bir kısa oyun kurulmuş olacak. Seçim sonrasında ise çöküşün boyutlarına göre daha fazla faiz artışından, ana hatları 30 Nisan’da Türkiye için hazırlanmış IMF Konsültasyon Raporu’nda verilmiş olan programın IMF anlaşmasıyla uygulanmasına kadar uzanan olasılıklar söz konusu.

Adı IMF’li ya da IMF’siz radikal faiz artışı, kemer sıkma ve sonrasında orta vadede toparlanma öngören programın destekçilerinin seçime bir bakıma aynı çatı altında, IMF partisi olarak girdiğini belirtmek gerekli. Bu partinin destekçileri klasik neoliberal programla yeni bir canlılık evresini başlatmak istiyorlar. Planda zayıf halka Türkiye’ye sermaye girişlerinin çok yüksek olasılıkla 2019 ortalarına kadar düşük tempoda seyredecek olması, örneğin seçim sonrasında geçici bir güçlenme görülse de Türkiye’de faizlerin hızla düşmesini kolaylaştıracak beklentisiyle işaret edebileceğimiz hiçbir ekonomik göstergenin bulunmaması. Bunlara ek olarak siyasal gerginlik ve kriz ortamının seçim sonrasında da devam etmesi kuvvetle muhtemel duruyor.

Direnç noktaları gerekli
Türkiye’de temel yapısal sorunlar, iyice yoğunlaştıktan sonra bunların semptomu olarak kur fırlamasına şahit oluyoruz. 2013’te, 2015’te ve 2018’deki radikal sıçramalar bir çevrimin sonuna işaret ediyor. Ancak kamunun manevra alanının genişliği sayesinde kriz öteleniyor. Bu dönemin zorluğu çöküş, hayat pahalılığı ve işsizlik tehlikesinin yoğunlaşması. AKP’nin iktidar kaygısı nedeniyle her türlü yola başvurarak değişimi engellenme uğraşı da mevcut. Ancak adı konulmamış bir IMF’ciliğe iktidar karşılığında hazır bir parti olan AKP’den sonrasını inşa etme arzusundaki partilerin kendilerini IMF kollarına atmaya hazır olmaları da önümüzdeki dönemi zorlaştırıyor.

IMF partisinin düşünce sistematiği belirsizlikleri ortadan kaldırmak ve popülist sızmaları engellemek adına siyasetin alanının daha da daraltılmasına uzanıyor. Buna karşın sermaye sözcülerinin her platformda sert eleştirisinden gelir adaleti tesisi için düzenlenecek her türlü eyleme söz konusu sermaye programını boşa düşürmenin yollarını aramak gerekli.


Sermaye hareketlerinin vergilendirildiği, desteğin batık KOBİ’lere değil üretim kooperatiflerine verildiği, kamunun ekonomideki ağırlığını planlama düşüncesiyle birlikte artıran bir program alternatif bir hattın ilk adımlarını oluşturabilir. Güçlendireceğimiz ve inşa edeceğimiz ufak direnç noktaları (dayanışma ağları, alternatif üretim örgütlenmeleri, somut talepler etrafında ortak eylemler) dahi içinden geçeceğimiz zor dönemde çok kullanışlı olacaklar.