Bu karamsar tablo karşısında en temel ihtiyaçlara, doğaya dönüş ilk adım ve ilk refleks olarak şekilleniyor. Eskilerin “şerden hayır doğar” sözüne kulak verme zamanı

Zor günlerde bir nefes: Kooperatifler

ZEYNEP ALTIOK AKATLI

Uzunca bir süredir farklı şekillerde doğanın isyanına tanıklık ediyoruz. Doğa talanının geleceğimizi taşıyacağı kara tabloya işaret ederek türlü saldırı karşısında kentimizden, ülkemizden dünyamıza açılan geniş doğa çağrısına kulak vermeye çalışıyorum. Neo liberalizmin küresel etkileriyle yüzleştiğimiz iklim krizinden, köylerimizdeki tarım alanlarının ranta, paraya teslimine uzanan aklımın erdiği her alanda farkındalık yaratarak korumacı, iyileştirici adımların paydaşı olmaya çabalayanlardan biriyim.

Covid 19 pandemisi çoktan tıkanmış olan kâr ve paylaşım odaklı sistemin yerleşik hale gelmesinin garantörü olan iktidar sahiplerinin sadece bir kesimin refahını düşünerek yok saydığı nice sorunun sonuçlarından sadece biri. Çoğumuz için kelime dağarcığımıza eklenen yeni bir terim: pandemi. Ülkemiz açısından baktığımızda tek bir adamın refahı adına bilimi yok sayarak imâna emanet atılan tüm yetersiz ve/ya yanlış adımların savunusunu üstlenen yandaş kesimin sınırlı kelime dağarcığında halk, emek, dayanışma gibi kelimeler yerine yaldızlı bir karşılamayla yer buldu. Nereye baksanız birileri pandemi kelimesini cümle içinde kullanma ödevi verilmiş gibi yüksek açıklamalarda bulunuyor. Pandeminin bizleri tanıştırdığı karantina günlerinde yandaş olmayan akademisyenlerin, sanatçıların, gazetecilerin zorunlu yeni düzen içinde sanal ortamda yaptığı görsel paylaşımların fonunda kitaplık görüntüsü olmasını sorgulamak dışında kitapla, bilgiyle bir tanışıklığı olmadığı anlaşılan bir aklın can siperâne savunduğu bu iktidarın da tek odağı pandeminin fırsata çevrilmesi.

Biz yazının başında doğanın isyanı dedik, çağrısına kulak verelim. Ekosistem döngüsüne insanoğlunun verdiği zararın kısa vadeli etkileri bugün hastalık, kıtlık, doğal afetler gibi bir çeşitlilikle karşımıza geliyor. Bu sıkıntıları kısa vadede aşmak ve uzun vadede sürdürülebilir bir doğa döngüsünü yeniden kurabileceğimiz önlem ve uygulamalara ihtiyacımız var. Bu noktada en önemli konulardan biri tarım ve üretim. Büyük resim şu; korumadığımız, hoyratça yok ettiğimiz tükettiğimiz en zengin, en doğal kaynaklarımızdan verim alınamıyor. Korumaya çalışanları engelleyen, şiddet uygulayarak püskürten, dayanışma ağını, tarım örgütlenmelerini, kooperatifleri, sendikaları “tehlikeli” bulan anlayış var. Geriye kalan çiftçiyi değil sarayı önceleyen politikalarla yok edilen tarım alanları, yoksullaşan köylü, çiftçi, yüksek maliyetli en temel gıda ürünlerini bile satın alamayan bir halk.
Bu karamsar tablo karşısında en temel ihtiyaçlara, doğaya dönüş ilk adım ve ilk refleks olarak şekilleniyor. Eskilerin “şerden hayır doğar” sözüne kulak verme zamanı. Bahsettiğimiz gerçekleri görmek yetmiyor dayanışmayı, paylaşmayı yeniden gündemine alan uyuşturulmuş kesimlerin uyanması için her eve giren bir şerle karşılaşmak gerekmeseydi keşke. Ancak en cahil, en bilgisiz, en hipnotize kesimlerin farkındalığı hep en bencil deneyimler ve korkularla mümkündür. Kıtlıkta, yoklukta gelenekler devreye girip paylaşma, dayanışma nasıl hemen gelişiyorsa, dayanışmanın üretim döngüsündeki rolünden konuşmak için en doğru zaman belki de.

Para kazanamayan çiftçinin sofrası boş

Ege’nin, Anadolu’nun verimli topraklarında bin bir çeşit lezzetli ürünlerimiz yok artık. Salatalıkla domatesin lezzetini ayıramadığımız hibrit tohumlarla üretilen ürünlerin ise fiyatları gıda enflasyonuyla %60-80 arasında artıyor. 2006 yılında yerli tohum ticaretine getirilen yasakla ürün çeşitliliği, lezzet ve sağlık sofralarımızdan eksik. Para kazanamayan çiftçinin sofrası boş. İktidarın teşvik, destek paketleri yerine yasaklarla dayattığı üretim biçimi yaşamı da etkiliyor. Ormanından deresine, yaylasına, merasına her alanda geri dönüşümü mümkün olmayan bir tahrip var. Bu tahrip arısından, kuşuna, balığına, tilkisine hatta bizlere varıncaya tüm canlıları yok oluş tehlikesiyle karşı karşıya getiriyor. AKP iktidarıyla iyice hızlanan yok ediş 18 yılda binlerce yılda oluşan doğa tahribatının onlarca katına ulaşmış durumda.

Atalık yerli tohumlarımızı yasaklayan anlayışın son Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli 2019’da yaptığı bir açıklamada ''İthal tohum aldığınız zaman yanında hastalığı da bir şekilde size satıyorlar. Ayrıca ithal tohum aldığınızda şu veya bu şekilde katma değer yurt dışında kalıyor. İthal tohum yerine mutlaka yerli tohum kullanmamız lazım'' diyor ama uygulama çok farklı. Sadece tohumda değil tüm ürünlerde dışa bağımlı “Yeni Türkiye”de bakanlığın adı Tarımsal Ürün İthalat Bakanlığı olarak değiştirilse yeridir. Korona günlerinde dün rastladığım bir reklam filmiyse bana Ferhan Şensoy’un 80’lerde sahnelediği “kahraman bakkal süpermarkete karşı” isimli oyunu düşündürdü. İktidarın örgütlü mücadelenin dayanışmanın önünü kesmek ve kapitalizmi güçlendirmek için yarattığı sarı sendikalar gibi sarı kooperatifler de iş başında. Küçük üreticiyi çiftçiyi koruyarak halka sağlıklı ve uygun fiyatlı ürün sağlayan üretici kooperatiflerini de yok edecek, yoksul ve ihtiyaç sahibi çiftçiyi değil yandaş zengin üreticiyi daha zengin edecek mükemmel bir kurgu var karşımızda. İktidarın milli birlik ve beraberlik soslu “milli tarım” seferberliğiyle zor zamanda kendi başarı hanesine alkış toplamak için düşünülmüş yeni bir şov hazırlanmış. Kahraman bakkal, küçük esnaf, aile işletmesi, kahraman çiftçinin karşısında daima yabancı sermaye, yabancı zincirler, yabancı/ ithal ürünler var ve bunu adı Milli

Tarım!

Az önce değindiğim dayanışma kültürüyle iyiliği de örgütlemek mümkün. Kooperatifçiliği doğru anlamak, doğru şekillenen geleneği yaşatmak köyleri kalkındırmak mümkün. Salgının ilk günlerinde Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ni ziyaret ettim. 1962’den beri faaliyet gösteren şimdiki ortaklarının babası ya da dedesi de kooperatif ortağı olan bir mücevher Bademler köyü kooperatifi. Geçmiş yıllarda sebze ve zeytin üretiminin ağırlıkta olduğu köyde son yıllarda çiçek üretiminin payı giderek artmış. Kooperatif arazisinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin katkısıyla bir de Doğal Yaşam Köyü kuruldu. Burada geleneksel köy yaşamı turizme açıldı. Yerli ve yabancı turistler Bademler'in deneyimli üreticilerinden salça, tarhana, reçel, turşu ve köy ekmeği gibi ürünlerin yapımını öğreniyor. Ziyaretçiler ayrıca, kooperatifin çiçek seralarındaki üretim sürecine katılabiliyor, zeytin toplayıp kooperatifin zeytinyağı fabrikasında zeytin sıkımı da yapabiliyor. Köylüler açısından ise Doğal Yaşam Köyü üretimlerine ek yeni bir istihdam ve gelir kaynağı. Buradaki Kooperatif Ürünleri Pazarı’nda sadece Bademler Kooperatifi’nin değil, Türkiye’nin farklı bölgelerindeki kooperatiflerin de ürünü satılıyor. Böylece bir yandan kooperatifler arası dayanışma sağlanıyor bir yandan da tüketici daha ucuz ve güvenilir ürünlere ulaşabiliyor.

Kooperatif Başkanı Mehmet Sever’le kooperatif ürünleriyle donatılmış dost sofrasında karantinaya girmeden hemen önce yaptığımız kahvaltının tadı damağımda. Mehmet Sever “Kooperatifleşme bir tercih değil, zorunluluktur. Kooperatifler, üretimin planlanması aşamasından başlayarak üretim sürecini, ürün kalitesini, ürünlerin soframıza gelene kadar olan aşamalarını örgütleyen yapılardır. Ayrıca kooperatifler gönüllülük esasına dayalı, bağımsız yapılardır. Yöneticileri ortaklar kendi özgür iradeleriyle seçer, denetler, gerekirse de değiştirir. Bu yönüyle de kooperatifler demokrasinin beşiğidir. Ayrıca güvenilir gıda, doğanın korunması ancak üreticinin örgütlenmesiyle olur. Biz bütün üreticilerin kooperatiflerde örgütlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Kooperatifler birlikte üretilen, birlikte bölüşülen örgütlenmelerdir. Evet, kooperatifleşelim ama doğru kooperatif modelleri olması konusunda da hem bilimsel olarak hem de pratik olarak bu işin yapıldığı alanlarda doğru bilgilenmeyle yola çıkalım” diyor.

Sistemin değil üretenin yanında olacağız

Şimdilerde dayanışmanın, örgütlü mücadelenin önemine bir kez daha dikkat çekerek doğru modelleri örgütlemeye, mevcut yapıları yaşatmaya önem vermeliyiz. Kahraman bakkalları, kahraman köylümüzü desteklemek için yapacağımız alış veriş aynı zamanda bizi doğanın tüm güzellikleriyle buluşturacak. Nefesleneceğiz. Sistemin değil üretenin yanında olduğumuz gibi yok olan lezzetlere, mis kokulu dalından yemişlere kavuşacağız. Ben alışverişlerimi mümkün olduğunca Bademler Köy Kooperatifi pazarından ve ülkemizin her köşesinden kooperatif ürünlerini bize ulaştıran Narlıdere Dayanışma Kooperatifi’nden alıyorum. Mahalle bakkalımı, esnafımı tercih ediyorum.

Korona’yla savaştığımız bu günlerde imkânı olmayanlara el uzatmak adına bu yapılar aracılığıyla paketler alarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak isterseniz. Dayanışma Kooperatifi’nde bulunan ürünlere ve dayanışma paketlerine www.dayanismakoop.com adresinden ulaşabilir ya da Bizİzmir dijital platformu üzerinden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in çağrısıyla başlatılan “Biz Varız” dayanışmasına katılabilirsiniz.