Vatandaş sandıklara gidip söyleyeceğini söyledi, ama onun söylediklerini son söz saymakta zorlanan bir iktidar var! AKP’nin dünkü hamlesi ve Erdoğan’ın Moskova dönüşü uçakta söyledikleri gösteriyor ki, iktidar bloku İstanbul seçimlerinin yenilenmesini sonuna dek zorlayacak. Muhalefet, Erdoğan’ın; “İstanbul gibi bir şehirde, (aradaki fark) 30 binle başlayacak, süratle iş 13 bine kadar düşecek. Neyle? Yapılan itirazlarla. Ne […]

Vatandaş sandıklara gidip söyleyeceğini söyledi, ama onun söylediklerini son söz saymakta zorlanan bir iktidar var! AKP’nin dünkü hamlesi ve Erdoğan’ın Moskova dönüşü uçakta söyledikleri gösteriyor ki, iktidar bloku İstanbul seçimlerinin yenilenmesini sonuna dek zorlayacak.

Muhalefet, Erdoğan’ın; “İstanbul gibi bir şehirde, (aradaki fark) 30 binle başlayacak, süratle iş 13 bine kadar düşecek. Neyle? Yapılan itirazlarla. Ne yapalım biz, bunun peşini mi bırakalım? İtirazlar devam edecek. İstanbul’da tespit edilenler, usulsüzlük noktasında şaibe getiriyor. Aslında samimi bir davranış olsa, bu iptale götürür” şeklindeki sözlerini, YSK’ye ne yapması gerektiğinin işaret edilmesi olarak gördü.

Geçmişte pek çok durumda ve pek çok kurumda, Erdoğan’ın işareti üzerine harekete geçildiğinin örnekleri anımsanınca böyle bir endişe boş değil.

Erdoğan, “Nihai karar mercii YSK. YSK verir kararı, isterse 1 oy olsun. Orası bu kararı verdiği zaman, ‘eyvallah o zaman başım gözüm üstüne’ dersin. Ama nihai merci neresi, orası.” derken, YSK’nin elini güçlendirip rahatlatıyor mu, yoksa onu baskı altına mı alıyor sorusunun yanıtı iktidarın geçmiş pratiklerinde görülebilir.

Nitekim AKP, Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “sonuna kadar itiraz” yaklaşımının yansıması olarak, dün YSK’ye olağanüstü itiraz dilekçesi verip Büyükçekmece’de seçimin iptalini istedi. Orası iptal edilirse İstanbul da iptal edilir diyecekler…

Bütün bu açıklama ve girişimleri YSK’ye baskı gören muhalefet liderleri Kılıçdaroğlu ve Akşener, YSK’ye tarihi sorumluluğunu anımsatarak, atacağı adımın demokrasi ve kaos arasında bir seçim olacağını vurguladılar.

Bir yanda, neredeyse bütün gücün tek elde toplandığı bir iktidar ve onun liderinin ağzından her çıkanın talimat kabul edilip yerine getirildiği bir pratik var; öte yanda da, muhalefetin son derece güçlü argümanlarda hatırlattığı yasalar ve içtihat…

Herhalde, bugünün Türkiye’sinde, son bir iki yıldır yaşanan iktidar pratikleri ardından, kimse YSK yargıçlarının yerinde olmak istemezdi! Şimdi, iktidar ve muhalefet tarafından ortaya konulan iki çok net talep ve bir o kadar da net bir durumla karşı karşıyalar.

Kılıçdaroğlu’nun yedi madde halinde saydığı talepler, sadece iki muhalefet partisinin değil, aralarında AKP’lilerin bile olduğu geniş bir kesimin YSK’den talebi: Bu son karar merciinin yasalara ve daha önce benzer durumlarda verdiği kararlara uygun davranması; baskıya boyun eğmemesi; demokrasiye karşı, seçimlerin olmadığı bir Türkiye arayışına hayır demesi; ülkeyi kaosa sürükleyen değil aydınlığa çıkaracak bir karar alması bekleniyor. 

Olağan koşullarda her yargıcın tereddütsüz ve hiç endişe duymadan verebileceği bir karar, bugünün Türkiye’si koşullarında zor bir karara dönüşüyor!

Bütün bu olanlardan sonra, yenilenecek bir seçimi, eğer seçim dürüst bir seçim olabilirse, muhalefetin çok daha büyük bir farkla kazanacağı öngörülebilir.

Ancak, kaybedilen bir seçimin sonucunu çeşitli gerekçelerle reddetmek ne kadar demokrasi dışıysa; hangi gerekçeyle olursa olsun kazanılan bir seçimin tekrarını kabul etmek de demokrasi dışı olacaktır.

Anlaşılan AKP, girdiği yol ayrımında gözünü karartıp tercihini İstanbul seçimini yeniletmekten yana yaptı.

Şimdi YSK, bu tercih karşısında 31 Mart’ın sonucunu ya iptal ya da onama gibi zor bir karar verecek! 

Karar iptal ve seçimin yenilenmesi olursa, bu kez de muhalefet böyle bir seçime katılmak ya da katılmamak gibi zor bir kararla karşı karşıya kalacak!

Kısacası, memleket tam anlamıyla bir zor kararlar arifesinde…