Ezen ezilen çelişkisinin en şiddetli olduğu zamanların solun sesinin de en çok kısıldığı zamanlar olması yeni değil. Yakınlarda açıklanan gelir dağılımı (eşitsizliği) raporu da bunu kanıtlamıyor mu? En zengin yüzde 1 dünyanın toplam varlığının yarısından fazlasını ele geçirmiş durumda. Böylesi bir açık adaletsizliği siyasal alanda solun nefesini kesmeden sürdürmek mümkün olabilir mi? Bırakalım eşitlik, özgürlük […]

Ezen ezilen çelişkisinin en şiddetli olduğu zamanların solun sesinin de en çok kısıldığı zamanlar olması yeni değil.

Yakınlarda açıklanan gelir dağılımı (eşitsizliği) raporu da bunu kanıtlamıyor mu? En zengin yüzde 1 dünyanın toplam varlığının yarısından fazlasını ele geçirmiş durumda. Böylesi bir açık adaletsizliği siyasal alanda solun nefesini kesmeden sürdürmek mümkün olabilir mi? Bırakalım eşitlik, özgürlük taleplerini, milyonlarca insanın en acil talebinin yoksulluktan, açlıktan ölmemek olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ezilenlerin sesini ortaklaşarak yükseltecek bir siyasal hareketi daha doğmadan boğmak zorunda olduklarını bilmiyor olabilirler mi?

Gerçekte az olanın kendini çok gösterdiği, çoğunluğun ise kendisini az zannettiği denilen halden söz ediyorum. Onlar ne yaptıklarını biliyorlar! Yüzyılların birikimi ve deneyimi ile kendilerini güçlü, yenilmez, değiştirilemez gibi “yutturmalarının” yollarına alışkınlar. Çok sıkıştıklarında savundukları ve hatta bir yönetme aracı olarak kullandıkları “demokratik ilkelerden” vazgeçmekte de tereddüt etmiyorlar. Venezuela, açık bir örnek. Trump da değil, asıl olarak Almanya ve Fransa’nın Trump’ın peşine takılması, ulus devlet egemenliği, demokrasi, seçimlere saygı gibi yaldızları döküveriyor. Bütün ilkeler, sonuçta onların kazanması ilkesine göre esneyebilir.

Onlar ne yaptıklarını biliyorlar da, peki onlara karşı olanlar?

Selin Sayek Böke’nin Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde (AKPM) oylanan Türkiye’deki siyasal muhalefete yönelik karar tasarısına hayır oyu vermesine gösterilen tepkilerin ezici çoğunluğu “yerel seçimlerde CHP’ye oy vermeyin”di. Ama biri daha açık ifade etti. HDP’li ya da en azından o çizgiye yakın olduğu anlaşılan birinden gelen “Madem CHP böyle, inadına AKP ye oy verelim!” Sanki, Demirtaş ve HDP’lileri tutuklayan AKP hükümeti değilmiş gibi… Lütfen dokunulmazlıkların kaldırılmasına CHP oy verdiği için oldu, demeyin… Bir yanda diyelim AKP politikalarına böylesi destek veren CHP var, ama diğer taraf AKP’nin bizatihi kendisi.

Derdim CHP savunusu yapmak değil, Böke’nin oyu da eleştirilebilir tabi ki. Ama inadına AKP’ye oy verelim diyenlerin, kendi partilerinin bir yandan da misal İstanbul Esenyurt’ta kendi adaylarının gösterilmesi için aynı “faşist CHP” ile pazarlık yaptıklarını bilseler ne hissedeceklerini de merak etmek gerekli.

Al birini vur ötekine mi, diyelim. Maduro’nun yaptıklarını “devrimci şiddet” parantezine mi alalım? Almayalım tabi gibi abuk bir liberallikle aslında ABD’ye de karşıyım ama diye kıvıralım mı? Maduro, bu şekilde iktidardan düşürülürse gelecek ABD vahşetine de nasılsa hayır deriz diye kendimizi korumaya mı alalım. “Yetmez ama evet”, değil mi bu?

Azın kendini çok diye yutturduğu dönemlerde, gerçekte çok olanlar kendilerini az hissettiklerinden bir akıl tutulmasına kapılırlar. Nasılsa var olanı değiştirmek mümkün değil, öyleyse ben/ biz sadece “domuzdan koparacağımız kılın” hesabına bakalım. “Güce” karşı bir yetersizlik hissederken, güçle bir başka ezilenin aleyhine küçük ittifaklar kurarak kendine pay çıkarma stratejisi. Nasılsa yıkılmaz o zaman bu koşullarda olabilecek en olası yararı çıkarmaya bakayım. Bu yararı elde etmek için ilkelerden ödün vermemin bir zararı yok, çünkü ilkelere bağlı kalırsam ben de diğerleri gibi zarar görmeye devam edeceğim!

İktidara karşı ittifakları çoğaltmak varken, iktidarla kendi küçük çıkarı için ittifak yaparak kazandığını, kendini kurtardığını sanarken iktidarın gücünü berkitmekten başka bir sonuca ulaşamama hali.

Ne böyle bir CHP’nin ne de böyle bir HDP’nin iktidarı değiştirme gücü olabilir! Oysa Devrimci bir yol, iktidarla hiç bir uzlaşıya girmemek ama her tür muhalefeti ortaklaştıracak ilkelerden hiç ödün vermemektir.