Yıllarca özelleştirmenin güzelleştirme olduğu hikayelerini dinledi dünya. Gemisini kurtaranın kaptan olduğu liberal bireycilik vaazları dinledi…

Din, yoksulluk edebiyatıyla iktidar olanların pratiğinde “Rabbena hep bana”ya dönüştü.

Ve geldik bugünlere! Gözün görmediği kadar küçük bir şey kendini egemen sananlara diz çöktürüp haddini bildirdi (www.birgun.net/haber/egemen-kim).

Küresel salgının merkez noktalarından biri haline gelen kapitalizmin kâbelerinden New York’ta Vali Andrew Cuomo, medikal malzemelere erişimdeki ciddi sıkıntıya dikkat çekti. 70 centlik maskeyi 7 dolara satıyorlar, biz almazsak başka ülkelere gönderiyorlar diyerek, medikal malzeme üreten şirketlerin federal hükümet tarafından kamusallaştırılmasını istedi.

50’li yıllarda “Her mahalleye bir milyoner” sloganıyla “küçük Amerika” olma yolculuğuna çıkan Türkiye’de, İçişleri Bakanı, bazı maske üreticilerinin maskeleri Sağlık Bakanlığı’na satmak yerine depolarında tuttuklarını açıklayıp, Allah’ın adını da anarak, “Allah şahit, 10-12 saat süreleri daha var, yarın fabrikalarına el koyarız” dedi.

Sadece bizde değil, sağlık sistemini özelleştire özelleştire bugünlere gelen kapitalist Batı’da özel hastanelerin yönetimi devlete geçti, oteller salgın süresince hastane olarak kullanılmak üzere geçici olarak sahiplerinden alındı.

Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun bakiyesi İngiltere’de, o insanları yaşarmak için çırpınırken marketleri yağmalayıp ona bir muz, bir domates bırakmayanlar yüzünden ağlayan hemşireyi gördük. Aynı İngiltere’de yüksek virüs riski nedeniyle sağlık çalışanlarını oturdukları evlerinden çıkarmak isteyen ev sahiplerini duyduk…

Toplum basitçe ‘bir arada duran’ veya aynı topraklarda yaşamak ‘zorunda kalan’ insanlar topluluğunun adı değil de, bir dizi insani (siyasal, ekonomik, kültürel, ahlaki, hukuki vs.) kurucu bağ ile birbirine bağlanmış insanların varoluş biçimi demek ise…” (N. Erdoğan), Covid-19’la gördük ki kapitalizm “toplum olmak” önünde de engelmiş.

Şimdi, her büyük kriz döneminde olduğu gibi, yine “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” analizleri kapladı ortalığı. Peki, nasıl olacak?

O bize bağlı işte!

Özelleştirmenin ve piyasacılığın şampiyonu iktidarlar bile zora gelince kamuculuğa sarıldılar. En zor krizleri kamucu yaklaşımlarla aşabileceksek, bizi yaşatmak için kendi yaşamını riske atan sağlık çalışanını evden çıkarmanın düşünülemeyeceği diğerkam bir ahlak geliştirmek zorundaysak, illa zora mı gelmek gerek? Her şeyin daha kolay olduğu dönemlerde de daha iyiyi yapmanın yolu kamuculuk değil midir?

Kriz dönemlerinde mecburen sarıldığımız “biz” olma anlayışını da aşağıdan yukarı inşa edeceğiz.

ABD’yi dümdüz eden kasırgalarda Küba; mahalle mahalle, blok blok örgütlenmesi ve herkesin en yakınındakine nasıl yardım edeceğinin bilgisine sahip olması sayesinde ayakta kalabiliyordu.

Vuhan, Covid-19’a karşı sürdürdüğü “halk savaşı”nı mahalle mahalle, blok blok örgütlenmesi sayesinde kazandı.

Ben, yazı yazmanın bir işe yaradığını Alpay-Korona! (www.birgun.net/haber/alpay-korona) yazımla hissettim: “Bizim apartmanda da yapıyoruz” mesajlarını alınca… Cevdet Yüksel Bey’in, altına telefon numarasını yazdığı “Derya Apartmanı-Korona Dayanışması” mektubunu bütün apartman sakinlerine dağıttığını görünce… Sevgili Ercan Kesal, bizim metni kendi sitelerinde de benzer bir yapı kurmak için isteyince…

İktidarları şeffaflığa zorlamak, kamuculuk, dayanışma örgütleri, sadece kendimizi değil ihtiyacı olanları düşünmek… Bunlar bu belayı def etmek için de bundan sonra da gerekli olan şeyler.

Sadece zora gelince hatırlanacak değil!