Zorbalığın virüsü özgürlük arayışını tetiklediğinde...

AYSEL SAĞIR

Sudanlı yazar Tayeb Salih, yıllar önce yazdığı Kuzey Göç Mevsimi, edebiyatın egemen zihniyetler karşısındaki gücünü de ilan eden bir özellik taşıyor. Zira romanın dünyayla buluştuğu andan itibaren (1966), İslamcılar ve onların karşıtlarında yer alanlar tarafından reddedilmesi bunu yeterince kanıtlıyor. Aslında Kuzeye Göç Mevsimi, kendini gösterir göstermez, -özellikle Ortadoğu halklarının- zihinlerinde de büyük bir göç başladığını; tabuların, dayatılan korkuların, ezberlenmiş doğru ve yanlışların yerlerinden oynadığını söyleyebiliriz. Kitabın ve yazarının uğradığı kovuşturmalar, gördüğü baskılar, yasaklar… ise bunun kanıtı.

Kendi doğup büyüdüğü topraklarda tümüyle farklı bir yaşam inşa eden iki ana karakter üzerinden kurguluyor metnini yazar. Söz konusu karakterleri de birbirlerinin iki ayrı yüzü olarak konumlandırıyor. Ancak, karakterlerden birinin anlatıcı konumunda olduğunu belirtelim. Bu anlatıcı, İngiliz Edebiyatı eğitimi almak için gittiği İngiltere’den eğitimini tamamladıktan sonra döndüğünde, köyde yaşayan Mustafa Said’le karşılaşıyor. Böylelikle konu, kendi doğduğu topraklara dönen anlatıcının gizemli bir şekilde köye yerleşerek orada evlilik yapan Mustafa Said’in ‘şaşırtıcı’ varlığıyla ilişkilenmesi üzerinden şekilleniyor. İki karakter üzerinden değişimin ironisinin yapıldığı metinde, düğümler alışılagelinin dışında bir yaşamı olan Mustafa Said’in sırlarına yaklaşıldıkça çözülüyor.



‘Ben Othello değilim’
Bu sırların ardında İngiltere’de ekonomi okumuş bir “dâhi”nin olduğunu söylemeye gerek var mı? Anlatıcının da aynı yerde İngiliz edebiyatı tarihi okuduğunu düşünürsek, oryantalizmin kıyılarında dolaştığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama öyle değil! “Bize en büyük Avrupa zorbalığının virüsünü boşalttılar. Somme ve Verdun’daki, dünyanın daha önce hiç bilmediği bu virüsü, onların bin yıldan fazla zamandır taşıdıkları virüsü. Evet, beyler, sizin evinize bir istilacı olarak girdim, tarihin damarlarına enjekte ettiğiniz zehrin bir damlası olarak. Ben Othello değilim. Othello bir yalandı.”

Konu sırlarla örülü olan (Mustafa Said) bir kişiliğin etrafında döndükçe, düğüm haline gelmiş sorunlar, sömürgeleştirilmiş toplum bireylerinin modern hayat problemleri olarak daha bir netlik kazanıyor. Mustafa Said karakteriyle duyguyla, aklı karşı karşıya getiren yazar, onun davranışlarını uçlaştırarak, insanın karmaşık yanlarını görünür kılıyor da diyebiliriz. Ancak çelişkilerin batı eğitimi alan karakter üzerinden şekillenmesi, sorunun sömürgeci bir öz taşıdığını düşündürse de, geleneklerin ve tabuların kıskaç altına aldığı basit yaşamların kimlik mücadelesi, özgürlük yolculuğu daha ağır basıyor. Ki, metnin gücü de buralarda yatıyor.

Ayrıntı Yayınları’nın Kuzeye Göç Mevsimi’yle birlikte, Aradaki Nehir, Bir Buğday Tanesi, yine Tayeb Salih’ten yayın programına aldıkları ve Arapçadan çevrilecek olan “Zeyn’in Düğünü” (Urs az Zein) ile G.Afrika ve Arap Edebiyatının güçlü isimlerini Türkiye’li okuyucularla buluşturmasındaki payını da bir kenara atmamak gerekiyor.