Okullarda zorbalık: Sayıca ve kuvvetçe ‘üstün’ çocukların daha zayıf ve azınlıktaki çocukları aşağılaması ve hırpalaması. Aşağılananlar genelde bir sebeple çoğunluğa uy-a-mayanlar (şişman, inek, ‘kız gibi’, hiperaktif, fazla zeki, aşırı duygusal, hırçın gibi özelliklerle tanımlanıyorlar).

Yöneticiler ve öğretmenlerin zorbalığa meydan bazen de cüret veren sözleri: “olabilir, sen de kendini savun” ya da “sen de arkadaşlarını tahrik etme ama” (toplumsal hassasiyet konusunun tomurcukları).

Tehdit unsuru. Bir öğretmen dördüncü sınıfların haşarı çocuğunu tehdit unsuru olarak tanımlıyor. Tehdit? Bir çocuğu ya da insanı tanımlarken kullandığımız kelimeler ona nasıl bir yaklaşım gösterdiğimizi ve göstereceğimizi yansıtır. Tehdit olarak algılanan çocuktan ne bekleyebiliriz? Tanıma uymaktan başka yol bırakır mıyız?

Türkiye siyaseti. Ülkedeki gerilimleri ve düşmanlıkları anlamak için okul binasına girip çevreye bakmak yetiyor. Üstelik bu dışlayıcı ve baskılayıcı yaklaşımlar (kaynak olarak) siyasi görüş ayırdetmeksizin bir yaygınlık gösteriyor.

Reddetmek
Beni bir toplantıya konuşmacı olarak davet etmeye gelip de zamanımın uymadığını duyan bir meslekdaşımın gözündeki üzüntü ve bir anlığına hafifçe kızgın ifadeyi görünce ne yapmalıydım? Reddedilen kişilerin beyin işleyişine baktığınızda fiziksel ağrı/acıdan sorumlu talamik çekirdeklerin aktif olduğunu görebiliriz. Reddedilmenin ya da reddedilmeseydik kazanacaklarımız’ı kaybetmenin yarattığı psikolojik acının fiziki acı ile benzer bir beyinsel temeli olması şaşırtıcı mı?

İçim yandı, dediğimiz durumlarda beynimizde bir çeşit ‘yanık’ oluşuyor.

Bir başkasının acı çektiğini gördüğümüzde bunu durdurmak için reflekslerimiz harekete geçer. Ben de, “keşke programım elverseydi” diye yanıt verince karşımdaki kişinin rahatlaması (acının daha artmaması), acının anlaşılmasıyla beraber azalma eğilimine girdiğini düşündürüyor. “Beni değil teklifimi reddettin, reddetmek zorunda kaldın”. “İçime su serptin”.

Kısa kısa yazmak. Okurlarımdan ‘tweet’ tarzı yazılarımı baştan savma bulanlar oluyor; oysa, emek olarak bir fark yok. Bir deneme yapmamı hoşgörün lütfen.