Zorlanıyoruz hem de vites değiştirsek de...

Mustafa Torun
*Uzm Dr., Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı-TTB Merkez Konseyi Delegesi

Evet, zorlanıyoruz, vitesi değiştirsek de… Lime lime dökülüyoruz.

Covid-19 pandemisi maalesef ülkemizde ve dünyada, yeniden köpüren deniz gibi, dalga dalga, kimseyi dinlemeden, zannedersiniz yüz metre koşusuna çıkmışçasına ilerliyor. Durması için elinden geleni yapmaya çalışan bilim çevreleri ve sağlık çalışanları hariç, tüm sermaye çevreleri sanki ellerini ovuşturup bu manzarayı seyrediyor.

11 Mart-1 Haziran arası dönemde, sağlık çalışanlarımızın yoğun çabası, Cumhuriyet dönemi sağlık anlayışımızdan kalan etkiler ve Bilim Kurulu’nun kısmı doğru önerileri sonucu, birçok dünya ülkesine göre, görece olumlu sayılabilecek sonuçlar maalesef tuzla buz olmak üzere. Zorlanıyoruz, hem de bayağı…

1 Haziran’dan itibaren önerilen “yeni kontrollü yaşam” anlayışımız toplumla uyuşmadı. Bunu hemen hemen herkes görmüş durumda. Maalesef kimse ses edemiyor.

Bu gelişmenin iki temel nedeni var:
İlki yönetenlerin ciddi bir kaosu beraberinde getirecek, işsizlik, açlık, yoksulluğun sonuçları ve oluşacak ekonomik darboğazın getirdiklerine katlanamama endişesiydi. Başından beri bizi yönetenlerin tercihlerini geniş kitlelerden yana kullanmadığını, bir avuç yandaştan yana, hem de gözümüze baka baka kullandığını biliyoruz. Bu bilinen gerçek ancak ayrı bir tartışma konusu.

İkinci önemli nokta ise toplumda oluşan aldırmazlık...
Bugün artık belirleyici noktaya gelen, geniş kitleler de oluşan “Vurdumduymazlık, ilgisizlik, aldırmazlık ve artık ne olacaksa olsun mantığı”… Bu durum toplumu büyük bir çıkmaza sürükleyecek gibi duruyor. Bunu görmemek için kör sağır ve dilsiz olmak gerek.

Elbette toplumun tümünü sorumlu tutmuyoruz. Bu doğru da olmaz.
Ancak kırsal alanda; düğün, nişan ve cenaze katılımları gibi geleneksel buluşmalar arttıkça, olgu sayısındaki artış belirginleşiyor. Tatil yöreleri ve sahillerdeki olağanüstü görüntülere bir de ‘maske, mesafe ve hijyen’ kurallarına uymamayı eklediğimizde maalesef olan oluyor.

Sorumlu tek başına yönetim dersek, eksik olur. Nasrettin Hoca’nın dediği gibi: “Hırsızın hiç mi suçu yok?” Toplumun bir bölümü ve sorumsuz davranan bireyler, bu olumsuz gelişmenin tetikleyicisi durumunda.

Aklımızı başımıza almanın zamanı geçmek üzere… Maalesef gidişat iyi değil. Daha dikkatli ve özenli davranmazsak çokça dram yaşanacak gibi. Toplumsal sorumluluğumuzu unutmayalım. Kurallara harfiyen uyan, elinden gelen çabayı esirgemeyen dürüst insanların mutlaka bu konuda da örgütlenmesi, kurallara uymayanları uyarması şart.
Ekonomi, eğitim, sağlık ile sosyal yaşamımız yeni ve kaldırılamaz bir alt üst oluş ile karşı karşıya kalmak üzere.
Bilim Kurulu, bilimsel ve akıl yöntemlerinde ısrarlı davranmalı.

Sorumluluğu siyasi kadroya havale eden anlayışı bir an önce terk ederek, sadece siyasilere karşı sorumlu olmadıklarını, “halkın sağlığını korumanın” her şeyden daha önemli olduğu gerçeğini unutmamaları gerek. Umarım en kısa sürede bu sorumluluklarını hatırlar ve buna uygun tavır alırlar. Alamama durumları varsa kitlelere gerekçelerini anlatarak, istifa etmeleri en dürüst tutumdur.

Maalesef küresel kapitalizm, pandemi olgusunu da kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, “çark dönsün” diye alınan önlemleri gevşetme sürecine girdi. Milyonlarca emekçiyi bilimsel kuralları göz ardı ederek çalıştırmadan vazgeçmiyorlar. Emperyalizmin dünya halklarını hastalıkla başbaşa bırakan, adeta onları kaderlerine bırakıp, “kendi çözümünü ve önlemini sen al” mantığını yürütüyor. Bunu iyi tanımak, insanlık düşmanı yüzünü ve emek düşmanı tavrını unutmamak gerekiyor.