Alevi örgütlerinin, zorunlu din dersi uygulamasına karşı hafta sonu gerçekleştirdikleri eylemde taşınan pankart

Alevi örgütlerinin, zorunlu din dersi uygulamasına karşı hafta sonu gerçekleştirdikleri eylemde taşınan pankart ve resimler bir paradoksa işaret ediyordu. “Irkçı – gerici eğitime geçit vermeyeceğiz”, “Eğer demokrasi var ise zorunlu din dersleri kaldırılsın” pankartlarının yanında taşınan Hz. Ali resmi ile “Medet Ali” yazılı yeşil bandajlar dikkat çekiciydi.

Bir yanda Hz. Ali resmi, öte yanda alnına “Medet Ali” yazan yeşil bandaj bağlamış gençlerin attığı “Irkçı – gerici eğitime geçit vermeyeceğiz”, “Eğer demokrasi var ise zorunlu din dersleri kaldırılsın” sloganları…

Eylemi izlerken aklıma şu soru takıldı: Din derslerini zorunlu olmaktan çıkartmayı, eğitimi gerici içeriğinden temizlemeyi amaçlayan bir mücadele bir başka dini sembolden yararlanılarak başarılabilir mi?

Bu mümkün değil; üstelik böyle bir yol izlenmesi, sorunu iki farklı inanç biçimi arasındaki tartışmaya dönüştürür. Ki bu da zorunlu din dersi uygulamasına yönelik itirazın ciddiyetine zarar verir. Ve sorunun, egemen olanın isteği doğrultusunda çözümlenmesine yol açar. Bizce itirazın temel argümanı özgürlükler olmalı. “Bizim inancımıza yer verilmiyor”, “Kültürümüz yok sayılıyor” gibi gerekçelere dayalı itirazın bu hükümetten alacağı yanıt hazır. “Müfredatta Aleviliğe de yer vereceğiz”.

Tepkinin sadece Alevilerden yükseliyor olması, AKP hükümetini bu dersin içeriğine odaklıyor. Bu da Hükümetin ve din dersinin zorunlu olarak sürmesinden yana olan diğer kesimlerin istediği bir şey.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin (PSAKD) önderliğinde zorunlu din dersi uygulamasını protesto etmek için gerçekleştirilen 24 saatlik oturma eylemine Hükümet adına tepki veren Devlet Bakanı Faruk Çelik’in açıklaması da bu tespitimizi doğruluyor. Çelik, Alevi inancına yer veren müfredatın hazır olduğunu 2011-2012’de ders kitaplarına gireceğini söyleyerek Alevilerin istemlerini nasıl algıladığını/algılanması gerektiğini gösterdi.

Zorunlu din eğitimi aleyhine açılan davalar da dinsel/kültürel farklılık gerekçesine dayandırıldığı için yargı kararlarında da dersin içeriğine vurgu yapılıyor. AİHİM kararı da öyleydi: “Din kültürü ve ahlak bilgisi” dersinin programı, İslamiyetin bir mezhebine veya ülkede yer alan bir tarikata mensup olanların görüşlerini göz önünde bulundurmamış ve dolayısıyla bu konular kapsanmamıştır.”, “Mahkeme, ...söz konusu inancın ortaya çıkışında en büyük etkisi olan iki şahsiyetin yaşam ve felsefesinin öğretilmesinin bu öğretimdeki eksikleri telafi etmekte yetersiz kaldığı görüşündedir. " Görüldüğü gibi AİHM kararı dersin zorunluluğuna ilişkin değil; içeriğine atıfta bulunuyor. Hükümetin Mahkemeye kanıt olarak sunduğu 9. Sınıf kitabında Hacı Bektaşi Veli ile Ahmet Yesevi’den birer paragraf fazla söz edilmiş olsaydı böyle bir karar bile çıkmayabilirdi.

Hükümetin, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi)’in Alevi bir ailenin (Hasan ve Eylem Zengin) başvurusu üzerine verdiği karara tepkisi de benzer ifadeler içeriyordu. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, "Söz konusu kararlar, eski müfredata dayanarak verilmiş kararlar. Eski müfredatta Alevilik'le ilgili konular yer almıyordu, oysa müfredat değiştirildi ve yeni müfredatta Alevilik de işleniyor." demişti. (Hüseyin Çelik bu lafı üç yıl önce etti. Faruk çelik ise üç gün önce müfredatın 2011-2012 öğretim yılında uygulanacağını söylüyor. Demek ki Hüseyin çelik üç yıl önce bize yalan söylemiş).

Görüldüğü gibi Hükümet, din derslerinin seçmeli olması gerektiği noktasına çekilemiyor. Çünkü ne itirazın gerekçesi ne de yargı kararları bu dersin seçmeli olmasını güçlü bir şekilde dile getiremiyor. Bunun sorumlusu elbette Aleviler değil; bir inanç grubu olarak Aleviler, din dersi sorununu kendi açılarından gündeme taşıyıp kamuoyu yaratılmasını sağladılar. Sorunun bu noktada tıkanmasının asıl sorumlusu laik, demokrat, özgürlükçü, çağdaş, liberal adına ne derseniz deyin bilimsel ve demokratik bir eğitimden yana olduğunu söyleyip de bu konuda yeterince aktif olmayanlardır. Bu cenahtan güçlü bir ses çıkmayınca din dersi konusu doğal olarak inançlar arası bir sorunmuş gibi algılanıyor.   

Alevilerin stratejik bir hatasına dikkat çekmeme rağmen onların zorunlu din dersi uygulamasına karşı olduklarını biliyorum. Hatta devlet eliyle din eğitimi verilmesine bile karşılar. Şu görüşler eylem alanında görüştüğüm PSAKD yönetim kurulu üyesi Kemal Bülbül ile Haci Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez’e ait “Devletin dini ve inancı olmaz. Çağdaş, bilimsel, demokratik ve laik bir eğitim için Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi kaldırılmalı. Devlet din eğitim ve öğretimi yapmamalı”

Din dersi sorunu, hele hele eğitimi gerici içeriğinden temizleme, Alevilerin olduğu kadar kendisini demokrat olarak tanımlayan, özgürlüklerden yana herkesin sorunu olmalı.

-----------------------

Tanrı, okulun olmadığı yere ikinci cami inşasına başlayanların duasını kabul eder mi?


Ankara’nın son iki yılda en hızlı büyüyen yerleşkelerinden biri Eskişehir yolu üzerindeki Yaşamkent Mahallesidir. Edindiğim bilgilere göre mahallenin nüfusu 20 bini geçmiş. Nüfusu genç, bundan dolayı her evde en az bir öğrenci var. Sadece benim oturduğum apartmanda 56 daire olduğunu söylersem sanırım fazla söze gerek kalmaz.

Birkaç ay önce mahallenin park alanı olarak düşünülmüş bir boşluğunda İkinci caminin inşaatı başladı. Allah o camide namaz kılacakların dualarını kabul etsin! Ben namaz kılacakların duasının kabul edilmesini diliyorum ama Allah kabul eder mi bilmem.

Eğer söylendiği gibi “Oku” Kuran’ın ilk emirlerinden biriyse kabul etmemesi gerek. Çünkü mahallede henüz bir ilköğretim okulu yok. Tanrı sormaz mı adama: Be kardeşim altı yedi yaşındaki çocuğunu sabahın köründe kaldırıp onlarca kilometre ilerideki okullara gönderirken namazını illa da kapımın önündeki camide kılacağım diye okul yerine cami yapmanı mı emrettim sana?” Sormaz mı Tanrı “Programa dayalı eğitim okul dışında yapılamaz. Ama namazını her yerde kılabilirdin” diye.


Öğretmen yok, şube müdürü çok


Gazetelerde okuyoruz, öğretmen olmadığı için boş geçen ders haberlerini. Örneğin geçen hafta öğretmen olmadığı için Mardin'in Derik ilçesine bağlı Kelektepe (Keleke) Köyü İlköğretim Okulunda büyük öğrencilerin küçüklere ders verdiğini öğrendik. Kim bilir bilgimizin olmadığı kaç okulda imam, köy muhtarı ya da öğrenci öğrenciye ders veriyordur.

Milli Eğitim Bakanı, KPSS Eğitim Bilimleri sınavının iptal edilmesini de bahane ederek öğretmen kıtlığını vekâletle çözeceğini söylüyor.  300 binin üzerinde öğretmenin atama beklediği bir ülkede vekâleten öğretmenlik olsa olsa Türkiye’de olur. Bir de bunun adına vizyon (ileri görüşlülük) diyorlar. Ben buradan Bakana, akşama kadar hiçbir iş yapmadan oturan öğretmen stokunun yerini gösteriyorum: Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, il ve ilçe müdürlüklerinin müdür yardımcıları ile şube müdürü sayısını kadro sayısı ile karşılaştırırsa epey bir malzeme çıkar.

Henüz herhangi bir ilde iki milli eğitim müdürü yok, ama beş kadrosu bulunan ilçe müdürlüklerinde kadrolu kadar kadrosuz şube müdürü atandığına tanık oluyoruz: Mesela Ankara’nın Çankaya ilçe Milli Eğitim Müdürlüğünde 6 şube müdürü norm kadrosuna karşılık 11 şube müdürü var. Gönderelim birini Kelektepe köyüne de çocuklar öğretmen yüzü görsün!