Zübüklerin Z

Zübük’ü hep biliriz, yabancımız değildir. Burada özel isim gibi yazdığıma bakmayın, cinstir, cins isimdir. Zaten cins olan, özeldir, özel olan da cins. Hatta o kadar ki, bir şey itiraf etmeme izin verin, bu hususta Orhan Kemal ile Aziz Nesin’i de hep karıştırırım, yeni değil, belki 50 yıldır! Zübük hangisinin yapıtıdır, peki Müfettişler Müfettişi’ni kim yazmıştır, ya gider kitaplığıma bakarım ya da uzaktaysam, artık kimliğimiz yerine geçen cep telefonuna! Murtaza’yı bilirim ama Bekçi Murtaza, o Orhan Kemal ustamızındır.

Zübük ise Aziz Nesin ustamızın ölümsüz eseri. Ölümsüz, zira, Zübük bir tip, toplumsal bir tipik. Zübük de Ustanın, onun bulduğu, türettiği bir sözcük. Zübükler ölmez ya da bir ölür bin doğar ya da yeniden doğar ölümlerde! İşte öyle bir şey! Hepimiz... diye başlayan kalıbı son 30 yıldır hayli kullandık, bazıları tartışma yarattı bazıları o kadar önemsenmedi, bana kalırsa en hakikisi “Hepimiz Zübüğüz!” olmalı. Değil miyiz? Zübük deyip özelliklerini burada saymayayım isterseniz, bir başka deyimle idare edeyim, “Kırk kişiyiz, kırkımız da birbirimizi biliriz!”


Aziz Nesin’in 1961’de yayımlanan kitabı Zübük’ün adıyla anılan kahramanı Zübükzade İbrahim Bey tipik bir kasaba politikacısıdır. Siyasetin merkez sağ ve merkez sol, iki büyük parti üzerinden yapıldığı yılların İç Anadolu’sunda, herhalde her kasabada rastlanan tiplerden. Şimdinin ‘her şey dahil’ kafasıyla, her devrin ‘her şey mubah’ anlayışının pek farkı yok. Popülist siyaset yapan tüm partilerdeki pek çok milletvekili üç aşağı beş yukarı birbirine benzer. Milliyetçilikten mukaddesatçılığa pek çok ortak hassasiyetleri, kırmızı çizgileri vardır. Zübükzade bunların süzülmüş bir örneğidir işte.

Dümenini döndürmek, çarkını çevirmek için her kılığa giren, herkesin adamı olan Zübük tiplemesi, bugün elbette daha çok sağ siyasetteki politikacıları temsil ediyor. Aziz Nesin ustamızın kitabı yazmasının üstünden 60 yıl geçti, köprülerin altından da çok sular geçti. Hatta suların üstüne de çok köprüler dikildi, hem de Deli Dumrul’ın köprüleri gibi. Geçenden 5, geçmeyenden 10 para alırmış ya Deli Dumrul, işte o mesel de gerçek oluverdi şimdi!

Zübük, filmleri Türkiye sosyolojisinin hazinesi olan, Aziz Nesin’le birlikte onu da her dem andığımız, aradığımız Kemal Sunal’ın da tiplemelerinden biriydi. Olmazsa olmazdı zaten. Her bakımdan bereketli böyle bir karakteri de Kemal Sunal oynadı. İzlemişsinizdir, romanını okuyanlar da çoğunluktadır. Ben burada konuyu anlatmayayım, hem anlatmaya da ne gerek var, bu yazıyı okurken bile hemen zihninizde canlanıyor, televizyonu açınca, haberlere bakınca, dolaşmaya çıkınca, yolda, orda burada şurada görüyorsunuz zaten!

Her yol mubah, her kılığa girerim! Bizim de bir ortalamamız var, olmaz mı her toplum için bir ortalama alınır. Bizimki de sanırım Zübüklerden çok, şimdi asil milletimize haksızlık etmeyelim, Zübüklere özenenler, alkışlayanlar, destekleyenler, oy ve gönül verenler olmalı. Örneğin kendisi fırsat düşmediği, korktuğu ya da dini, ahlaki nedenlerle çalmayan ama ‘çalıyorlar ama helal olsun çalışıyorlar, iş yapıyorlar’ diyen. Zübük kim oluyor bu durumda, hırsız mı yoksa onu destekleyen mi? Belki de romandaki gibi “Hepimiz Zübük’üz!” Neden olmayalım?

Zübük havuzu. Şimdilerde havuz medyası diye İslamcı ve milliyetçi iktidarın yancılarına deniliyor ya, demek ki havuz, balık çiftliği gibi sürekli bir Zübük üretim merkezi. Duşakabinoğullarına memleket yangınlarında bir de Ibanoğulları eklendi, aslında hepsinin de atası bu Zübükzade işte.

Anlatmış mıydım? Üniversitede Çağdaş Türk Şiiri dersindeyiz, dönemin ilk dersi, öğrencilerle tanışıyoruz, hangi şairleri, şiirleri, kitapları sevdiklerini konuşuyoruz. Bir erkek öğrenci ‘Cemal Süreya’yı çok severim’ dedi ve ardından da onun diye şu üçlüğü okudu. Aslında bir üçlük patlattı desem yeri var: “Çay var içersen/yol var geçersen/ ben var seversen”. O bunu okumuş olmanın mutluluğuyla bakarken, gülerek “zopa var yirsen!” dedim ben de! Dördüncü dizeyi eklemiş oldum. Ayrıca küçük bir katkım olsun, bu üçlüğü isteyen bundan böyle eklediğim dördüncü dizeyle okusun. Kamu spotu! Telif neyim de istemem!
Cemal Süreya’nın şiiri olduğunda ısrar ediyordu. Sonra “Necip Fazıl’ın şiiri” dedi, ‘zopa’lı dizeyi yineledim, ondan da vazgeçti, fakat ‘hocam çok ünlü bir şairin, bulup dergiyi size getireceğim’ dedi. Sözünde durdu, buldu, bir hafta sonra derse getirdi. Popüler dergilerden biriydi, orta sayfasında bu dizeler vardı ve altında kimin adı yazıyordu? Aşık Veysel!

Ne desem boş, ‘zopa’ zaten latife! Şimdi çay nerden geldi aklına derseniz, hiç aklımdan çıkmıyor diyeceğim, sizin çıkıyor mu? Tabii yine Aziz Nesin’den, malumunuz sağlığında memleketteki her şeytanlık onun başının altından çıkıyor diye hücum edilir, o da reddetmezdi, ateist bir insana bunu derseniz reddeder mi hiç? Biz tabii o ne yapsa, yaptı yine bir Azizlik deyip seviniyorduk! Aziz Nesin yaşadı ve yazdı diye hep seviniriz!

Fakat şimdi her zamankinin tersine bir şey söyleyeceğim, sanırım Aziz ustamız da bu konuda bana karşı çıkmazdı! “Tam Aziz Nesinlik bir durum, keşke şimdi olsaydı ne biçim yazardı!” Hep söyleriz bunu. Galiba hayli zamandır bunu söylemeye gerek duymuyoruz. Durumlar Aziz Nesinlik, lakin onun yazacaklarını bile fersah fersah aşacak öyle şeyler söyleniyor, konuşuluyor, yapılıyor, yazılıyor ki, Usta bile bunları gıptayla, imrenerek izliyordur ve hakikaten bu seviyenin vaktiyle vermiş olduğu oranı daha da arttırmış olduğunu görerek üzülüyordur, sevinecek hali yok ya!

Yüzeysel adıyla yayımlanacak, alt başlığı ‘Toplumsal Tipikler’ olan kitabımda 29 toplumsal tip ve karakteri yazdım. Okuduğunuz yazı da kitabın son yazısı. Önce “Zübüklerin Zelig” koydum başlığını, yazının sonlarına doğruysa herkes Zübük’e kendince bir sıfat ya da ad ekleyebilir diyerek bundan vazgeçtim, ‘Zübüklerin Z’ dedim.

Zelig(1983), Woody Allen’ın en farklı filmi bence, herkese benzeme, kendini sevdirme, beğenilme hastalığı, Zelig’i her ortama uymaya hazır bir kişi kılar. Amerikalı bir Yahudi’yken Nazilere katılması gibi. Bağımlı kişilik bozukluğu diye de geçiyor Bukalemun Sendromu diye de, her ortama uyması, her renge bürünmesi açısından. Öz Türkçesi Timur Selçuk’un ünlü şarkısındaki gibi “sağcıyla sağcı solcuyla solcu”dur Zelig. Zübüklerin Zelig’i tanımanız ve izlemeniz menfaatiniz icabıdır.

Zübüklerin Zebercet. Kendisi Yusuf Atılgan’ın edebiyatımıza armağanı Anayurt Oteli’nde(1973) bulunur. Dışlanmış, yalnız, tedirgin, güvensiz, horlanan, iletişimsiz bireyin şahikasıdır. Filmi de unutulmaz, Ömer Kavur çekmişti, 1986.

Zübüklerin “Zalak Mahmut”. Behiç Pek’in yarattığı bu harika karakter bana kalırsa bir nev’i Zübük’tür zaten. Zübüklüğün tüm halleri mevcuttur. Onu sürekli kışkırtan eli bıçaklı, öfke küpü Zeki ise yine bir başka Zübük tasviridir.

Zübüklerin Zırtapoz. Al birini vur ötekine. Aynı anlamı(yoksa anlamsızlığı mı demeliyim) çoğaltmakta üstlerine yoktur, birbirlerini bulmuşlardır, canciğer olmuşlardır, pek de uymuşlardır! Memlekette mebzul miktarda bulunduklarını yazmama gerek var mı bilmem!

Zübüklerin Zırdeli. Üzüm üzüme baka baka kararmaz bence, güneş olur, şiir olur, aşk olur, güz olur, lakin insan insana baka baka kararır, kararmak ne kelime, Aziz Usta’nın bir kitabının adı gibi, Memleketin Birinde Hoptirinam(1969) olur. E olursa ne olur? Zübüklerin Zırdeli olur!

Zübüklerin Zalım. Zübük mağdurken mağrur olan, belediye başkanı, vekil, başbakan olduğunda, benzeri makamlara kurulduğunda kendini padişah sanan bir ademoğludur. Allah beterinden saklasın diyeceğim ama, zalımlardan zalım bir Zübük olup Zalımoğulları geleneğini sürdürmekte de üstüne yoktur!
Alayımız Zübüklerin Z’siyiz, Zübüklerden bir Zübüğüz işte, artık hangisi münasipse!