#10yearschallenge Facebook’un siyah aynası
ZEYNEP YILMAZ Facebook’un teşvik ettiği “10 year challenge” kısa zamanda tüm dünyada etkili bir paylaşım etiketine dönüştü. 10 yıl önce ve şimdi arasındaki değişimi ortaya koyacak, insanları geçmişiyle bugünü arasında bir yolculuğa çıkaracak hoş bir paylaşım setiyle karşılaştık. Facebook’un bu geçmişten bugüne yolculuğunun, gelecekle ilgili bir algoritma oluşturulmasına veri hazırladığı yönünde fikirler de ileri sürüldü. […]
ZEYNEP YILMAZ
Facebook’un teşvik ettiği “10 year challenge” kısa zamanda tüm dünyada etkili bir paylaşım etiketine dönüştü. 10 yıl önce ve şimdi arasındaki değişimi ortaya koyacak, insanları geçmişiyle bugünü arasında bir yolculuğa çıkaracak hoş bir paylaşım setiyle karşılaştık.
Facebook’un bu geçmişten bugüne yolculuğunun, gelecekle ilgili bir algoritma oluşturulmasına veri hazırladığı yönünde fikirler de ileri sürüldü. Facebook yetkililerinin karşı çıktığı bu görüşü tümüyle yok saymak, komplo teorisi olarak görmek mümkün mü? Yoksa Facebook ve sosyal paylaşım ağlarının sadece bir iletişim ağı olmanın ötesinde hem şirketler hem de istihbarat için açık bir veri bankasına dönüştüğü gerçeğini akılda tutmakta fayda mı var? Bunun kararı sizin… Şimdi biz, “10 year challenge” üzerinden ileri sürülen gelecek algoritması üzerine düşünelim…
Gelecek
Yapay zekâ uzmanı Kate O’Neill bu konuda yazdı. İleri sürülen görüşe göre, Facebook “10 year challenge” ‘yaşlanma algoritması’ oluşturmak üzere temiz veri topluyor. 10 yıl önceye ait fotoğraflar Facebook arşivlerinde de yer alabilir şüphesiz. Ancak bu kesin değil aynı zamanda bu fotoğrafların karşılaştırma için yeterli olup olmayacağını da belli olmaz. O nedenle 10 yıllık değişimin temiz bir verisi, 10 yıl sonraya da götürecek bir algoritmanın güçlü bir kaynağına dönüşebilir.
Geçmiş ve bugünden daha ötesinin, gelecekteki yüzünün yapay zekâ ile gerçeğe en yakın biçimde çizilmesi istihbarat için hiç de küçük olmayan bir kayıt olabilir. Facebook ve sosyal paylaşım ağlarının anlık bir bilgi depolama alanı olmanın ötesinde geleceğe ilişkin eğilimleri, ilgileri, yönelimleri belirleme konusunda çaba içinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu ağlarda karşılaştığımız anketlere verilen yanıtlar, kimi zaman bir ünlüyle kimi zaman bir masal kahramanıyla kimi zaman gelecekteki halimizle ilgili süpriz sonuçlara götürürken, verilen her yanıtla bir iz toplama işlemi de sürdürülüyor. Kate O’Neill, “10 year challenge” konusunda bu duruma işaret ederken hiç de temelsiz bir tartışma yapmıyor.
Sınırlar
10 yıl sonra yüzünüzün nasıl değişeceğinin bilinmesini sakıncalı bulmayabilirsiniz. Hatta, Facebook bu verilerle ‘şimdi ve 10 yıl sonra’ paylaşımları yapmaya başlasa büyük bir ilgiyle karşılanacağını söylemek de abartılı olmaz. Sosyal paylaşım ağları insanları her haliyle, görünür olmaya, şeffaflaşmaya çağırıyor. Burada sadece şimdi ne yaptığınızı değil aslında ne olduğunuzu (ne hissettiğinizi, sizi belirleyen mutluluklarınızı, yaralarınızı açarak) göstermek, elbette kimi zaman da abartarak ya da biraz gerçek dışı öğeler katarak bir hikaye oluşturmanızı ister. Zamanla bu hikaye sizin gerçeğinize dönüşür ve sizi belirler. Bunu yaparken sürekli izler bırakmak zorundasınız. İlgileriniz, sosyal eğilimleriniz, siyasal tercihleriniz, barındırdığınız potansiyel riskler tümü Facebook üzerinden şirketlerin ve istihbaratların elinde, büyük bir veri bankasına dönüşür.
Peki buradan kaçmak mümkün değil mi? Ya da gerekli mi? Elektronik izlerden kaçmak hiç de mümkün değil. Ama ne kadar şeyin paylaşılacağı, sınırların nasıl belirleneceği size kalıyor. Bu görünürlülük ve açıklık çağrısına sizin yanıtınızla ilgili bir durum. Ama sizin belirleyemediğiniz husus ise tüm verilerin hayatın her alanını kontrol eden bir mekanizmanın hızla yeni veriler elde ederek daha çok bilmesi ve tahmin etmesidir.
Sİyah Ayna
Akılda tutmamız gereken şey ise, tüm bilgilerin bir gün kullanılmak üzere saklı tutulmadığı, sizi yönlendirmek üzere canlı yeni verilere dönüşmesidir. Şirketler sizin ilginize hitap edecek reklamları önünüze koymakla kalmaz, ilginizin yönünü de belirleyecek bir veri bombardımanına tutar. Önünüze sürekli gelmeye devam eden bilgiler ve reklamlarla, kendinizi ve hayatı anlamlandırma biçimlerinize müdahaleler süreklileşir. Bu da aslında hayıtımızın ‘kontrol merkezinin’ değişmesi bir bakıma elimizden alınması anlamına gelebilir. Black Mirror dizisinin son bölümü bildiğiniz üzere, kontrolü izleyicisine bırakıyor. Kahramanın hayatını belirleyecek kritik kararların alınması izleyicinin elindedir! Oradaki hayatın nasıl şekilleneceği, kahramanın kaderinin nasıl biçimleneceği sizin elinizdeki kumandanın tuşundadır! Siz artık dizinin pasif bir izleyicisi değil, kontrol merkezine oturmuş bir güçsünüz! Ama aslında tüm olay örgüsü dönüp dolaşıp sizi belli bir karar vermeye zorladığında, kontrolün kimde olduğu belirsizleşir! Bugün hayatımız böyle bir müphemlikle malul… Kontrol kimde?