Google Play Store
App Store
12 Mart, siber sansürle mücadele günü….

Erol ÖNDEROĞLU*

Türkiye'de internete “çocukları korumak” adına getirilecek filtre uygulamasına karşı İstanbul Taksim’deki İstiklal Caddesi’nde 40 bin kişinin katıldığı geniş katılımlı protestonun üzerinden 14 yıl geçmiş.

Bu zaman zarfında ise, dijital imkanların başımızı döndürdüğü, gazeteciliğin de hızla ve heyecanla dijitalleşirken rolünü yaygın şekilde sosyal medya platformlarına kaptırdığı ve online sansüre her şekilde direnmenin artık “demode” addedildiği, herkesin seyirci kaldığı bir dönem geçirmişiz.

Buna karşılık, dijital dünyadan sadece tehlike görenler, 2007’de alelacele hayatımıza bir İnternet Suçları Kanunu soktuklarından beri, dur durak bilmeden, çevrimiçi bilgi alma kanallarımızı tıkayacak yasal bariyerlere her gün bir yenisini eklediler.

Düşünün; kamu makamları, kötüye kullanıldığından Anayasa Mahkemesi’nin 10 Ekim 2024’te yürürlükten kaldırdığı “kişilik hakları” düzenlemesine daha fazla başvuramayınca online sansürü bu kez “milli güvenlik” ve “kamu düzeni”ne dayandıracak şekilde yaratıcılık geliştirdiler. İstismar.

Mayıs 2011’de kitlesel olarak karşı koyduğumuz filtre programı, “çocuklarımız için” idi. Endişelendirmekle kaldığımız bugünkü tablo ise, otoriter bir yönetimin tüm bir yetişkin toplumun bilgi dünyasını formatlamaya dönük oldukça planlı ve kapsamlı bir müdahaleden ibaret.

AB’DEN “KEYFİLİĞE” KARŞI YASAL ADIM

İsterseniz, gelin sadece geçmiş bir yılda Avrupa Birliği ve Türkiye’de neler yaşandığına bir göz atalım:

AB, gazetecilerin haber kaynaklarını gizli tutma haklarını vurgulayan, keyfi davalara karşı koruyan Avrupa Medya Özgürlüğü Yönetmeliği'ni (EMFA) Nisan 2024’te kabul etti, Kasım’da da Avrupa vatandaşlarının çok sayıda güvenilir bilgi kaynağına erişim hakkını tanıyan 3. Maddesini yürürlüğe soktu.

Yönetmeliğe katkı yapmış kuruluşlardan RSF, bu arada üye devletleri, bilgi kaosunu da azaltarak gazetecilere gerekli özgürlük ve güvenliği sağlamaya; medyayı gazeteciliği finanse etmeyi sürdürmeye; büyük dijital platformlarını da güvenilir bilgi kaynaklarını çoğaltmaya çağırıyordu.

https://rsf.org/en/european-media-freedom-act-emfa-right-reliable-information-has-been-legally-acknowledged-first-time

TÜRKİYE’DE 3 BİN 136 GAZETECİLİK İÇERİĞİNE YASAK

Zaten Ağustos 2023’te Dijital Hizmetler Yasası’nı (Digital Services Act – DSA) da kabul etmiş AB’de bunlar yaşanırken, yasaların her şeyden önce “kısıtlama” ve “cezalandırma”yı çağrıştırdığı Türkiye 2024’ü, o yıl 3 bin 136 haber ve gazetecilik içeriğine erişim engeli getirerek kapatıyordu (Bianet Medya Gözlem 2024 Bilançosu: https://bianet.org/haber/2024te-iktidar-gazeteciye-kan-kusturdu-303909 ).

SANSÜR, DAVA, EV HAPSİ…

Kimi kamu ve özel kuruluşlar ile muktedirler, Anayasa Mahkemesi hakimliklerin elindeki silahı alıncaya kadar, haz edilmeyen haberler için hakimliğe koşarak “adrese teslim sansür” kararları çıkarttı. Bu müdahaleler, Sulh Ceza Hakimlikleri ve Bilişim Teknolojileri Kurumu (BTK) üzerinden ve yargısal bazda yürütülse de, etkin ve bağımsız yargı denetiminden (etkin itiraz hakkı) yoksun olduğundan, aslında idari bir karaktere sahip.

Son dönemde sansür, Can Dündar ve Metin Cihan gibi sürgündeki gazetecilere ait kimi sosyal medya hesaplarının Türkiye’den erişime kapatılmasına kadar dahi vardı.

Sansürde hedef, Timur Soykan ve Barış Terkoğlu gibi gündem yaratabilen, ilgiyle izlenen araştırmacı gazetecilerin etkisini kırmaktır. Soykan halen 1 milyon TL tazminat istemiyle yargılansa da “Halkbank’tan mafyaya 550 milyon kredi” haberine yıldırım hızla erişim engeli getirildi. Youtube kanalında bölgesel istikrarsızlığı yorumlarken dili sürçen Özlem Gürses’e dava açılmadan önce ise “ev hapsi” pratiğiyle tanıştık.

Çığır açtığı kadar yetkililerin yakın markajında olan online habercilik hafife alınmayacak bir yasal taciz altında. Sözümona “dezenformasyon” düzenlemesi deseniz, sanki resmi onaydan kurtulmuş haberleri cezalandırmak için çıkarılmıştı. Taciz, deprem ve seçim gibi zorlu dönemlere ilişkin haberler nedeniyle Evrim Kepenek gibi habercileri elbette ki pas geçmedi.

SİBER GÜVENLİK, YA GAZETECİ GÜVENLİĞİ?

Türkiye’de haberciler, RSF’nin tescil ettirdiği İnternet Sansürüyle Mücadele Günü’ne tam bir güven güvensizlik ve güvencesizlikle giriyor. İfade özgürlüğü alanımızı şimdi de, Siber Güvenlik Kanunu göz koyabilir. Her ne kadar siber saldırılara karşı caydırıcılık sağlanması gibi haklı ve tüm dünyada önceliklerden biri haline gelen tedbirler de öngörse düzenleme, pratikte gazetecinin bu kez de konut dokunulmazlığı ve özel hayatına göz dikilmesine yol açabilir.

Ülkemizde ağır sansür merakı ve tahribatı; finansal kriz ve sosyal medya platformlarının medya gibi konumlanması gibi onca sorundan sonra gazeteciliğin, bu kez Yapay Zeka trenini kaçırmasına mal olacak. Kuruculuktan öte, olanakları kaçıran, zamanında regülasyon getiremeyen ve sadece tüketen…

(*) RSF Türkiye temsilcisi ve Bianet medya özgürlüğü raportörü