Google Play Store
App Store

783 Bin metrekare büyüklüğündeki ülkemizi, devasa sorunları altına süpürdüğümüz devasa bir halıya benzetebiliriz sanırım. Hesaplaşılmayan ve bastırılan her travma, her suç iktidarların ihtiyacına göre çıkarılıp “kullanılmak” üzere halı altında bekletiliyor. Hiçbir zaman gerçek bir yüzleşme ve hesaplaşma yaşanmadığı için de benzer altüst oluşları, hukuksuzlukları sürekli yaşıyoruz.

Ülkemizin yaşadığı en önemli kırılmalardan olan, “15 Temmuz” diye adlandırılan darbe girişimi sonrası da aynı şeyleri yaşıyoruz. Aradan geçen sekiz yıla rağmen ne etkin/adil bir hesaplaşma ve yüzleşme söz konusu ne de tekrarının yaşanmaması ve travmaların sağaltılması için bütünlüklü bir yaklaşım söz konusu.

HALKA MAL EDİLMİŞ BİR ÖZELEŞTİRİ YOK

Kuşkusuz bu sonuçta ana belirleyen Fetullahçı yapılanmaya alan açan iktidarın değişmemiş olması. Fetullahçı yapılanma ile kadro ve dünya görüşü olarak etle tırnak kadar iç içe geçmiş AKP iktidarının bu hesaplaşmanın “tek belirleyeni” olması. Sonradan AKP’ye eklemlenen MHP’nin de sorumsuz iktidar ortaklığının konforunu yitirmemek için bu konuda AKP çizgisine angaje olması da belirleyici tabii ki. Bu haliyle iktidarın ve genel olarak sağ/milliyetçi iktidarların birkaç kuşağı etkileyecek, gelecekteki siyasi iklimin de ana dinamiklerinden birisi olacak bu “sorunu” çözmeleri, hesaplaşmaları ve yüzleşmeleri olası değil. Çünkü iktidarın derdi Fetullahçı yapılanmanın toplumla, devletle, emperyalizmle kurduğu “ilişki” değil o yapının kendisi ile olan “karşıtlığı”. O nedenledir ki yargılayanlarla yargılananların aynı eylemleri yaptıklarını, bakanlarla müebbet alanların, ihraç edilenlerin hangisinin daha Fetullahçı olduğunu karıştırabiliyoruz. O nedenledir ki iktidar, model olarak aynı olan yapılara (Menzil, Süleymancılar, İskenderpaşa, İsmailağa, vs.) alan açmaya devam ediyor. Fetullahçı yapılanmanın hamisi olarak gördüğü ABD ile bu eksende derdi yok. Halka mal edilmiş bir özeleştiri bile söz konusu değil. En fazla “Kandırıldık, Allah affetsin”!

AKP/MHP iktidarının 15 Temmuz’u her anlamda kullanması “anlaşılabilir". Etkin bir mücadele ve yüzleşme sermayesiyle, medyasıyla kadrolarıyla iktidarı bitirir. Kurmak istedikleri yeni rejimin ihtiyacı olan “kurucu bir mit” olarak da işlevsel 15 Temmuz. Ancak AKP/MHP, ülkeyi 15 Temmuz’a götüren süreçteki rolünü tartıştırmak istemiyor. TBMM’de kurulan araştırma komisyonunun başına getirdikleri isim ve komisyonun çalışma yöntemi bile gerçek bir hesaplaşmadan ziyade “halı altına süpürme” girişimiydi. Maalesef muhalefet Yenikapı’ya verdiği destekten sonra bu tuzağa da düştü. Böylece asıl sorumluyla mücadele ve hesaplaşma önderliği terkedildi, sorumlulara meşruiyet verildi. Ülkeyi 15 Temmuz’a getiren sürecin aktörleri ya arazi oldular ya yargıç koltuğuna oturdular ya da Fetullahçıların varlıklarına ganimet olarak el koydular. Hatta yeni dönemde daha pervasızlaştılar. Üstelik kişisel çıkarlarını bile “Fetö” söylemi ile büyüttüler. “Fetö” borsası bile kuruldu, daha ne olsun! Fetullahçılarla el ele kumpas davalarını yürütenler, geçmişte Fetullahçılarla iç içe olan yargı, bürokrasi ve sermayenin “acaba beni de sanık koltuğuna oturturlar mı?” korkusunu alabildiğine kullandı, kullanıyor. Bu arada neredeyse sürecin faturası CHP’ye kesildi!

Dediğim gibi AKP ve sermayenin bu tutumu “anlaşılabilir”. Ancak anlaşılamaz ve bence yanlış olan solun/sosyalistlerin tutumu. Şöyle ki; liberallerin aksine, baştan beri özel olarak Fetullahçı yapılanma, genel olarak cemaat ve tarikatlarla her aşamada (referandum, laiklik, vs.) doğru tutum alan, bunun için bedel ödeyen sol, 15 Temmuz’la birlikte özellikle entelektüel anlamda “ilgisini” azalttı. Bu da AKP’ye siyasi olarak alan açtı. Oysa devlete (bürokrasi, sermaye, medya, vs.) hakim olan bir yapının karşısına bir gecede yabana atılmayacak (üstelik saatler önce o yapı adına sokağa çıkabilecek) bir kitlenin karşı çıkışındaki dinamikler iyi analiz edilmeliydi. Özellikle CHP’nin AKP/MHP ittifakının yalnızca ceza hukukunu araç olarak kullanma yaklaşımının karşısına yalnızca bu süreçlerdeki hukuksuzluklara vurgu yapan refleksif yaklaşımı yerine, daha bütünlüklü, etkin ve adil bir hesaplaşma/yüzleşme programı ortaya konulmalıydı, halen de konulabilir.

Vurguladığım gibi mevcut iktidar ve sağ/milliyetçi iktidarlar, 15 Temmuz ve ülkeyi 15 Temmuz’a götüren süreçle hesaplaşamazlar. Yenilerini de engelleyemezler. Diğer temel meselelerde olduğu gibi bu sorunu da ancak “biz” çözebiliriz.