19 Mayıs ve gençlik
Gençleri bu ülkede tutacak bağların giderek zayıfladığı görülüyor. Bunun mutlaka tersine çevrilmesi gerek. Değişmez önceliğimiz, toplumu ve gençliği umutsuzluğa sürükleyen dinci iktidarın hâkimiyetinden ülkeyi kurtarmak. Siyasette de bir gençleşme zorunluluğu bulunuyor. Ortanca yaşı Türkiye’nin çok üzerinde olan Batı Avrupa’da, siyasi piramidin tepesinde olanların yaşı, nüfus yaş piramidinin ortanca yaşına yakın düşüyor. Yani Türkiye’dekinin tersine…

19 Mayıs 1919, Türkiye Kurtuluş Savaşı’nın simgesel başlangıç tarihidir. Kuşkusuz öncesi de vardır ama asıl kopuş ve ivmelenme eşiği burasıdır. Kuşkusuz Yunanistan’ın İzmir’i işgali ile Bandırma vapurunun Samsun’a hareketi arasında neden-sonuç ilişkisi vardır. Ama 19 Mayıs sadece Kurtuluş Savaşı’nın değil onu izleyecek devrimci nitelikteki Kuruluş Savaşı’nın da öncü adımıdır.
Aydınlanma ilkeleri ve feodal kalıntıların tasfiyesi temelinde yeni bir ulus-devlet oluşturma mücadelesine yönelik bu burjuva demokratik devrimci dönüşümün 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin (BMM) kuruluşu, 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı gibi başka tarihi uğrak noktaları da olacaktır. İzleyen 15 yıl boyunca da çok sayıda hukuki, siyasi, idari, iktisadi reformla desteklenecektir.
Gençlik ve Spor Bayramına dönüşmesi
19 Mayıs bir bayram olarak ilk kez 1926 yılında Samsun’da kutlanmıştır. 24 Mayıs 1935’te ise “Atatürk Günü” olarak resmileştirilmiştir. Hemen sonrasında, Beşiktaş Kulübü’nün girişimiyle Fenerbahçe Stadı’nda ve Galatasaray ve Fenerbahçeli sporcuların da katılımıyla 19 Mayıs kutlanmıştır. Daha sonra yapılan Spor Kongresi’nde Beşiktaş kurucu üyesi Ahmet Fetgeri Aşeni “Atatürk Günü” olarak kutlanan bayramın “19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı”na dönüştürülerek her yıl kutlanmasını önermiştir. Kongrede kabul edilen bu öneri, Atatürk’ün onayıyla 20 Haziran 1938’de yasalaştırılmıştır.
Bayramın resmi adının önüne “Atatürk’ü Anma” ibaresinin getirilmesi ise Atatürk’ün başlattığı Aydınlanma devriminin içini boşaltma misyonuyla hareket eden 12 Eylül cuntacılarınca 1981 yılında yasalaştırılacaktır. Ulusal bayramların simgelediği tarihi dönüm noktalarının gözden düşürülmesi ise 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde Cumhuriyet ve Aydınlanma karşıtlığı üzerinden iktidara çöreklenen siyasal İslamcı iktidara düşecektir.
Kurucu liderlerin gençliği
Türkiye’nin Kurtuluş-Kuruluş mücadeleleri tarihi, 20. Yüzyılda bağımsızlık savaşı veren dünya halklarının rehber edindiği bir çizgiyi temsil edecektir. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti, içten ve dıştan yediği tüm darbelere karşı, 20. Yüzyıl boyunca genç kalmaya ve dünyaya ilham vermeye devam edecektir. Kıymetini bilmeyenler, 1950’lerden itibaren NATO/ABD ideolojisine ve büyük sermayenin programına angaje olan düzen siyasetleri ile TSK olacaktır.
Cumhuriyet devrimlerinin ayrılmaz bir parçası da Cumhuriyet öncülerinin gençliği olacaktır. Mustafa Kemal Samsun’a ayak bastığında sadece 38 yaşındadır. Ona 1920’de katılacak olan İsmet İnönü ise 35 yaşındadır. Aynı dönemlerde bakanlık görevi yapanlar benzer yaş kuşağından gelirler, hatta daha genç olanları da vardır. Örneğin 1924 yılı kabinesinde Dahiliye Vekili Recep Peker 35 yaşında, Eğitim Bakanı Şükrü Saracoğlu 37 yaşında, Maliye Bakanı Abdülhalik Renda 44 yaşındadır…
Bu kadar genç bir kuşağın siyasette önemli yerlere gelmesi bakımından Kuruluş dönemi istisnai değerdedir. 1972’de İsmet İnönü’ye karşı Kurultay kazanan Bülent Ecevit’in 1970’lerdeki bakanları olsun, göreve getirilen belediye başkanları olsun (1977’de Ali Dinçer 32 yaşında Ankara, Muhterem Ağababaoğlu 34 yaşında Aydın Belediye Başkanıdır…) 1970’li yıllar CHP özelinde ikinci bir gençleştirme örneğini oluşturacaktır. Ancak 12 Eylül 1980 darbesi bu eğilimin önünü kestiği için, 1970’lerin genç siyasetçileri kesintiye uğramış kariyerlerini 2000’lerde dahi sürdürmek peşinde olacaklardır.
Gençliğe Hitabe
Mustafa Kemal büyük Nutkunu yakın çevresiyle tartışarak ve belgeleriyle hazırlamıştır. (Afet İnan, Belleten, TTK, Ekim 1966). 1927 yılında II. CHP Kurultayında bu nutku altı gün boyunca bizzat kendisi okuyacaktır. Bu Nutkun sürprizi, son iki sayfada tarihten değil gelecekten bahsetmesi ve geleceği gençliğe emanet etmesidir. Bu ünlü hitabenin son satırlarında Cumhuriyet’in iç düşmanlarına dikkat çekilerek adeta bugünler öngörülmekte ve aymazlık hatta ihanet içindeki iktidar sahiplerine karşı mücadele sorumluluğu gençliğe bırakılmaktadır.
Mustafa Kemal yeni nesil bir gençlik oluşturmak peşindedir, ancak bu kısmen başarılmıştır. Atatürk’ün ülkeyi emanet edebileceği bir toplumsal kesim olarak Cumhuriyet içine doğmuş ve Aydınlanma devrimlerini özümsemiş genç kuşaktan başkasını düşünememesi hem doğa yasalarına hem de siyasetin gerçeklerine uygundur. Ancak eğitim ve aydınlanma devrimleri sonuna kadar götürülemediği için 1946 sonrasında gericilik hortlayacaktır.
Nüfus piramidinde son fırsat penceresi
Türkiye nüfusu giderek yaşlanmaktadır. Buna rağmen ortanca (medyan) yaş 2018’de 32 iken 2023’te hâlâ 34’tür ve ülkenin önünde bir süre daha değerlendirebileceği önemli bir genç nüfus potansiyeli bulunmaktadır. Ancak 2020-2022 döneminde nüfus artışının (pandeminin de hızlandırıcı etkisiyle) ortalama binde 7’lere düşmesi, 2023’te ise binde 1,1 düzeyinde gerçekleşmesinin gösterdiği gibi, bu son fırsat penceresi en geç 20 yıl içinde kapanmış olacaktır. Türkiye nüfus dinamiklerinin Avrupa toplumlarınkiyle eşitlenme süreci hızla tamamlanmaktadır. Siyaset ve sermaye kesimleri genç sığınmacı/göçmen nüfus üzerinden bunun işgücü temelinde telafi olanaklarını zorlamaktadır, ancak bunun da çeşitli sorunları ve sınırları bulunmaktadır.
Tarımsal faaliyetlerde gençleşme zorunluluğu
Türkiye’de işçi sınıfı her şeye rağmen halen genç bir nüfustan oluşmaktadır. Gerek sanayide gerekse yeni gelişen hizmet sektörlerinde bu ağırlığı gözlemlemek mümkündür. Gerçi kötü emekli aylıkları nedeniyle emeklilerin tekrar çalışma yaşamına dönmek zorunda kalmaları, özellikle hizmetler kesiminde tabloyu bir ölçüde değiştirmektedir. Ancak konfeksiyon ve inşaat gibi alt-sektörlerde kayıtdışı ve genç yabancı işgücünün payı artmaktadır.
Asıl sorun tarımsal faaliyetlerde yaş ortalamasının 55 olması ve giderek yükselmesi eğilimidir. Çiftçi çocukları bu kadar oynak kazanç/zarar tahterevallisinin olduğu, çalışma ve yaşam koşullarının düşük standartta ve sosyal güvencenin yetersiz olduğu bir sektörde ebeveynlerinin izinden gitmeye hevesli değillerdir. Bununla çelişik bir biçimde mevsimlik işçilik ve hayvancılıkta da sığınmacılara olan talep giderek yükselmekte ve bunlar ortalama yaşı aşağıya çekmektedir. Tarımın bir geleceği olacaksa, mutlaka gençlerin daha büyük bölümünü tarımsal faaliyetler içinde tutma politikalarının merkezi yönetimce geliştirilmesi zorunludur.
Türkiye’de siyasette de bir gençleşme zorunluluğu bulunmaktadır. Tersten örnek verelim: Ortanca yaşı Türkiye’nin çok üzerinde olan Batı Avrupa toplumlarında, siyasi piramidin tepesinde olanların yaşı, nüfus yaş piramidinin ortanca yaşına yakın düşmektedir. Yani Türkiye’dekinin tersine…
Gençleri ülkede tutma zorunluluğu
Türkiye’nin asıl meselesi iyi yetişmiş gençliği ülkede tutabilme kavgasına dönüşmektedir. Ülkenin dinci eğitim ve kadrolaşma politikalarına teslim edilmesi, partizanlığın her türlü liyakat ilişkisini dışlaması, yurttaşların çocukları için eğitim ve mesleki gelecek tasavvurlarının çökmesi, hukuksuzluğun her alana taşması ve adalet aramanın imkânsızlaşması, mafyalaşmanın meşrulaştırılması, Cumhuriyetin kazanımlarının aşındırılması açılarından bakıldığında, gençleri bu ülkede tutacak bağların giderek zayıfladığı görülmektedir.
Bunun mutlaka tersine çevrilmesi gerekmektedir. Değişmez önceliğimiz, toplumu ve gençliği umutsuzluğa sürükleyen dinci iktidarın hâkimiyetinden ülkeyi kurtarmaktır. Peki, ama kurtulana kadar mücadele etmekten geri mi duracağız? Ülkeyi bu Cumhuriyet ve Aydınlanma karşıtlarına mı bırakacağız? Nerede kaldı gençliğin kararlılığı ve mücadele azmi? Bütün bunlar için birlikte mücadele etmeye ne dersiniz ey gençlik?