197 gündür gasp edilen bir hak: Kadınların soyadı hakkı
AKP, AYM’nin iptal ettiği ‘kadın evlenmekle kocasının soyadını alır’ hükmünü 9. Yargı Paketi ile aynı biçimde geri getirmek istiyor.
Av. Sema YURTBİLİR - EŞİK Gönüllüsü
Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi Türk Medeni Kanunu’nun “Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır” hükmünü eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etti. İptal kararı 28 Ocak 2024 tarihinde yürürlüğe girdi. 29 Ocak Pazartesi Günü Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü bir avukat olarak Nevşehir İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü’ne evlenmeden önceki soyadımı tek başına kullanmak istediğimi belirten bir dilekçe ile başvuru yaptım. Başvuru gerekçesi gayet açıktı. Artık kadınları, erkek eşin soyadını almak zorunda bırakan bir hüküm yoktu. Anayasa’nın 153.maddesi hükmü gereği, Anayasa Mahkemesi kararları, yasama, yürütme, yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığına göre, nüfus müdürlükleri de başvurumuzu olumsuz karşılayamazdı. Fakat nüfus müdürlüğü dilekçeme cevap dahi vermedi. Benden sonra başvuru yapan kadınlar da olumsuz yanıt aldılar. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının yürürlüğe girmesinden sonra tam 197 gündür gasp edilen soyadı hakkımızın mücadelesini veriyoruz.
EŞİK gönüllüsü kadınlar olarak nüfus müdürlüklerinin ardından Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK) başvuru yaptık. Nüfus müdürlüklerinin talep ettiğimiz halde tarafımıza evlenmeden önceki soyadımızı tek başına kullanmamızı sağlayacak kimlikleri düzenlemediğini, bunun Anayasa’ya, uluslararası sözleşmelere, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olduğunu dile getirdik. Cinsiyetimiz nedeniyle uğradığımız ayrımcılığın giderilmesini talep ettik. TİHEK’ten ilk gelen cevap “belge eksikliği” şeklindeydi. Nüfus müdürlüğüne başvuru sırasında aldığımız evrak kayıt numarasına rağmen belge eksikliği iddiası ile dosyamız sürüncemede bırakıldı. TİHEK, üzerine düşen görevi yapmak ve ayrımcılığı tespit etmek yerine, taleplerimizi bürokrasiye boğarak geçiştiriyordu. Bu kez kendilerine, kuruluş kanunlarını hatırlatan bir dilekçe yolladık. 6701 Sayılı Kanun 9/1 maddesi “f” bendine göre; TİHEK, insan hakları ihlallerini resen (kendiliğinden) incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek, “g” bendine göre; ayrımcılık yasağı ihlallerini resen veya başvuru üzerine incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek zorundaydı. Resen inceleme görevi olan bir kurum, başvurumuzu evrak eksik diyerek geri çevirmişti. Bu sırada TBMM’de AKP’nin sunmuş olduğu 9.Yargı Paketi Kanun Teklifi’nin kadınların soyadı ile ilgili 15.maddesinin görüşülüyor olması ve AKP’nin teklifinin iptal edilen 187.maddeyi aynen getirme yönünde olması tesadüf değildi elbette. Başvuru yaptığımız kurumların da Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcılığına rağmen TBMM’den çıkacak yasal düzenlemeyi bekledikleri çok açıktı.
Bir diğer gönüllümüzün TİHEK başvuru dosyasına İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nden gelen cevap ise Nüfus Hizmetleri Uygulama Yönetmeliği 24.maddesinin TBMM’den çıkacak yasal düzenlemeye kadar uygulanmaya devam edileceği şeklindeydi. Nüfus Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün normlar hiyerarşisini bilmiyor olması elbette mümkün değildi. Yönetmeliğin bu hiyerarşide Anayasa’nın ve kanunun altında kaldığını basit bir hukuk okuması yapan vatandaş dahi bilebilirdi. Yasa yoksa yönetmelik nasıl olabilirdi? Ya da Anayasa Mahkemesi kararına aykırı bir yönetmelik nasıl olabilirdi? “Yasa olmasa da yönetmelik halen yürürlükte” anlamındaki cevap, normlar hiyerarşisini yok saymak ve başvurularımızı kasıtlı olarak reddetmek, sürüncemede bırakmak demekti. Böylece biz kadınlar, tarafımıza verilen cevaplarla tekrar tekrar ayrımcılığa maruz bırakılmış olduk. Oysa nüfus müdürlükleri de Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü de İçişleri Bakanlığı da TİHEK de Anayasa Mahkemesi kararı ile bağlıydı.
Şu aşamada şahsım ve diğer EŞİK gönüllüsü kadınların yaptığı son başvuru ise Kamu Denetçiliği Kurumu’na (OMBUDSMANLIK) yapılan başvurulardır. 6328 Sayılı Kanun’a göre Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlidir. TBMM Başkanlığı’na bağlı kurumdan, idarenin hukuka aykırı işlemlerini tespit etmesini beklediğimiz bir süreçteyiz.
Peki biz kişiliğimize sıkı sıkıya bağlı soyadı hakkımızı elde etmek için bu başvuruları yaparken sorumlu bakan ve genel müdürlük ne yapıyor? Anayasa Mahkemesi Kararı’nı görmezden gelen İçişleri Bakanlığı, kadınlara hukuka aykırı olarak yapılan bu dayatmalara sessiz kalıp ortada hiçbir mesele yokmuş gibi davranıyor. EŞİK’in “AYM iptal kararı doğrultusunda Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere uygun bir genelge ile nüfus müdürlüklerine kendi soyadını kullanmak için başvuran kadınların taleplerini yerine getirin, yeni evlenen kadınlara talepleri doğrultusunda soyadı hakkını kullandırın.” içerikli çağrısına kulaklarını kapatıyor. Bakanlık ve Genel Müdürlük hareketsiz kaldıkça hak ihlali, başvuran her bir kadın için, her geçen gün katlanarak devam ediyor. Oysa biz biliyoruz ki bu konuda yasal bir düzenlemeye dahi gerek yoktur çünkü imzalamış olduğumuz CEDAW Sözleşmesi bu ihtiyacı gidermektedir. CEDAW Sözleşmesi 16/1-g maddesine göre taraf devletler eşler arasında eşitliği sağlamak için aile adı seçiminde eşlere eşit haklar tanımakla yükümlüdür.
Anayasa’nın 90.maddesinin “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.” hükmü gereği, kadınların soyadı konusunda iptalden sonra boşluk olmadığını, yasa yapılmasına gerek dahi olmadığını kabul etmek gerekir. Fakat görüleceği üzere temel bir insan hakkı için yapılan başvurular Anayasa’ya, uluslararası sözleşmelere, AYM kararına, AİHM kararlarına rağmen kurumlar tarafından görmezden gelinmektedir. Kurumlar, AYM kararına uymayarak hukuk devleti ilkesini ve hukuk güvenliğini yok etmekte, adalet inancını ortadan kaldırmaktadırlar.
Kadının evlenmeden önceki soyadını tek başına kullanmasına izin vermemek kadının insan hakları ihlali ve cinsiyet nedeniyle ayrımcılıktır. Bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları ile tescillenmiştir. Buna rağmen, ilga edilmiş bir hükmü ısrarla kadınlara dayatan nüfus müdürlükleri ve evlendirme memurluklarının hukuka aykırı uygulamalarını İçişleri Bakanlığı’nın görmezden gelmesi kabul edilemez. EŞİK çağrısını bir kez daha tekrar ediyor, İçişleri Bakanını Anayasa Mahkemesi kararına uymaya, iptal kararı doğrultusunda nüfus müdürlüklerine genelge göndermeye, 197 gündür gasp edilen soyadı hakkımızı iade etmeye davet ediyoruz.