Google Play Store
App Store

Sultanlar Ligi’nin ilk yarısı önceki birkaç sezonla karşılaştırıldığında çok daha çekişmeli geçerken ligin ikinci yarısı ve play-offlardaki rekabet açısından voleybolseverleri umutlandırdı.

Sultanlar Ligi’nin ilk yarısı sonunda, ilk 4 sıraya bakıp son 4 normal sezon sonu sıralaması ile aynı takımların yer aldığından hareketle alışıldık bir sezon geçirdiğimiz söylenebilir, fakat aslında ligin ilk 7 sırasında yer alan takımların aralarında oynadığı maçlarda geçtiğimiz sezonlardan çok daha çarpıcı sonuçlarla karşı karşıya kaldığımızı söylemek mümkün. Ligin 3 şampiyonluk adayı 2’şer mağlubiyet alırken, bu toplam 6 mağlubiyetin 2’sini tattıran Galatasaray ilk 4’ün dışında kaldı. Türk Hava Yolları’nın 4.lüğü ise, sezon başı yaşananlar göz önüne alındığında tam bir “talihin dönüşü” hikayesiydi. Zerenspor sezona çok kötü başlayıp ivmeyi yukarı döndürürken Bahçelievler de tam tersi bir grafik sergiledi. Ligin dibinde de, neyse ki, galibiyetsiz bir takım olmadan devreyi kapattık. Bütün bunlar göz önüne alındığında, ligimizin, İtalya Ligi ile karşılaştırıldığında, küme düşme hattı açısından olmasa da (Serie A’da 2’den az galibiyet almış takım yokken, Sultanlar Ligi’nde son 2 sıradaki takımın 1 galibiyeti var), ligin zirvesinde daha rekabetçi bir havada olduğunu itiraf etmek lazım.

Fenerbahçe lige son 2 sezonun şampiyonu ve önceki sezonlardan farklı olarak Melissa Vargas’ı ilk haftadan itibaren kadrosunda bulundurarak girdi. Fakat bu sefer de Arina Fedorovtseva’nın Çin ziyareti ile karşı karşıyaydı. Yine de Fenerbahçe’nin voleybol dünyasında pek fazla takıma nasip olmayan bir statüde olduğunu söylemek lazım. Eda, Gizem, Vargas, Ana Cristina ve Arina uzun süredir bu takımda oynuyorlar. Hatta artık sembol bir isim olan Eda’yı bu ekipten çıkardığımızda dahi geride kalan 4’lü, ortalama 4,5 yıldır Fenerbahçe’de forma giyiyorlar ve bu çok önemli bir kadro istikrarı anlamına geliyor. Stefano Lavarini’nin görevden ayrılmasının ardından Marco Fenoglio’yu göreve getiren Fenerbahçe’de ligin ilk yarısındaki performans genel olarak antrenör ve orta oyuncuların performansı üzerinden görüldü diyebiliriz. Fenerbahçe taraftarları ilk yarıda özellikle Aslı Kalaç’ın performansından zaman zaman şikayetçiydi ve orta oyuncu transferi konusunda kulüp yöneticilerinden bir beklenti içine girdiler. Ben bu eleştirilerin biraz sert olduğunu düşünsem de, yabancı sınırından en az etkilenen zirve takımı olmuşken böyle bir takviyenin hiç fena olmayacağına da eminim. Özellikle ilk 3 Şampiyonlar Ligi maçının ardından, çeyrek finalde kupanın favorilerinden birisiyle karşılaşma ihtimali, Arina’nın ocak sonu-şubat başında takıma dönecek olmasına rağmen taraftarları çok da rahat hissettirmiyor.

Eczacıbaşı ilk yarıyı yine fırtınalı bir şekilde geçirdi. Aslında ligin zirvesindeki takımlardan genel anlamda çok geride bir performans göstermemelerine, Şampiyonlar Ligi’nde puan kaybetmemelerine ve hatta ligin ilk yarısının ikinci kısmında çıkışa geçen Vakıfbank’ı net bir skorla mağlup etmelerine rağmen eleştiriler genel olarak, alışıldığı şekilde Ferhat Akbaş’ın etrafında şekillendi. Ben her ne kadar bu eleştirilerin, oyunla ilgili olanların bir seviyeye kadar haklılık payı olduğunu düşünsem de, taraftar beklentisi ve hayal kırıklığının üsluba yansıdığını ve Akbaş’ın hak ettiğinden daha sert biçimde eleştirildiğini düşünenlerdenim. 3-1 kazanılan Vakıfbank maçını ele alalım. Akbaş ilk setin sonunda hiç fena oynamayan Elif’in yerine Naz’ı oyuna aldığında kafalarda bir soru işareti oluşmuştu, fakat Naz setin sonunda oyun kalitesini duraklatmayı bırakın daha da ileri götürerek setin rahat biçimde kazanılmasını sağladı (bu konuya yazının sonunda değineceğiz). Eczacıbaşı’nda, maçları saha kenarından izlediğinizde (3-0 kaybedilen Fenerbahçe maçında bu fırsatı yakalamıştım) oyuncularla antrenör arasında bir uyum ve iletişim eksikliği hissediliyor, fakat öte yandan aynı oyuncular Akbaş’ın varlığını bilerek kulüple sözleşme uzatıyorlar. Dolayısıyla, akıllara ortaya atılan sorunların abartılıp abartılmadığı geliyor. Mesela, antrenörün geçen sezondan bu yana büyük bir gelişme göstermiş Yaprak Erkek’teki ısrarına da dikkat çekmek gerekiyor. Elbette burada oyuncunun ayağına gelen fırsatı iyi değerlendirmesinin de etkisi var, fakat sonuçta bunun için ona şans verilmesi gerekiyor. İlk yarının sonunda formunu yükselten Dana Rettke ve ikinci yarıda (umuyoruz ki) sahalara dönerek hücum gücünde fiziksel anlamda katkı yapacak vatandaşı Kathryn Plummer’ın varlığı ile Eczacıbaşı’nın ikinci yarı nasıl bir performans göstereceğini merakla bekliyoruz ve ikinci yarı boyunca bu konuya fırsat buldukça değineceğiz.

Vakıfbank, sezona büyük soru işaretleri ve 3-0’lık şok bir Galatasaray mağlubiyeti alarak başladı. Cansu’nun sakatlığı ve yeni orta oyuncu Yuan Xinyue’nin yabancı sınırına takılmasıyla istediği kadroyu bir türlü sahaya süremeyen Giovanni Guidetti’nin takımı kasım ayıyla beraber toparlanmaya başladı ve Fenerbahçe ile Milano galibiyetlerinin ardından, Sıla Çalışkan’ın, Cansu Özbay’ın yokluğunda hiç fena işler yapmamasının da etkisiyle form olarak rakiplerini yakaladı. Bu bölümde Marina Markova’nın da müthiş bir çıkış yakaladı ve ilk yarıyı % 50 verimlilikle smaçörler arasında kendi alanında lider bitirdi. Devrenin sonundaki Eczacıbaşı maçı bütün istatistiklerde ezildikleri bir maç oldu ve onlar için 2. yarı öncesi bir uyandırma servisi oldu diyebiliriz. Vakıfbank’ın 2 liberosu Aylin ve Ayça ilk yarıda vasat bir performans sergilediler (bu istatistiklere de yansıdı) ve bu oynadığı her kupaya talip bir takım için yeterli bir performans değil.

Galatasaray, sezona, yönetim kurulunun ilk 5 parolasıyla başladı. Aslında her şey bir peri masalı başlangıcı gibiydi. Yeni Hollandalı pasör Britt Bongaerts daha ilk birkaç hafta sonrası taraftarlardan tam not alarak sözleşmesindeki +1’in aktif hale getirilmesi konusunda şüphe bırakmamıştı. Ortada Timmerman ve Yasemin çok iyi oynarken, Eylül Akarçeşme adeta milli takıma göz kırpıyordu. İlk 5 maçta puanı bırakın set kaybetmeyen takım Fenerbahçe maçıyla bulutların üstünden dünyaya indi. Sarı-lacivertliler 21 sayıdan ötesini göstermemişlerdi. Bunu, Aydın ve THY mağlubiyetleri izleyince Galatasaray, zirve hesaplarını ertelemek zorunda kaldı. Fenerbahçe mağlubiyetinden sonra devre sonuna kadar verilen performansın inişli çıkışlı olduğunu söyleyebiliriz ve takımın ikinci yarıda, istim üzerindeki THY’yi yakalaması için bu istikrarsız profili düzeltmesi gerekiyor. Bu istikrarsız performans Kalandadza, Dangubic ve İlkin’den oluşan ssmaçör hattı için daha çok göze çarpıyor.

THY, yıla Neriman Özsoy ve Ze Roberto’nun olaylı biçimde takımdan ayrılışı ile başladı. 2 sezon önce Marcelo Abbondanza’nın, ocak ayında ayrılışı sonrası görevi alan Kamil Söz’e yine iş düşmüştü. Ne ilginçtir ki bu ikilinin ayrılışı sonrası özellikle köşe oyuncularının performansında gözle görülür bir artış görüldü. Öyle ki bu konuda zaafları olan Brezilyalı Julia Bergmann ilk yarıyı servis karşılamada ilk 7 içinde, bu konuda ihtisas yapmış Hande ve Bosetti’nin önünde bitirdi ve daha çarpıcı olanı bu 7 isim içinde en çok servis karşılayan oyuncuydu. Tuğba da bu listedeki üçüncülük koltuğuna hücumda % 42’yi ekleyerek 5. Sırayı ekledi. Tabii Melis Yılmaz’ı göz ardı etmek imkansız. THY liberosu, ligin en iyi servis karşılayan 5. liberosuydu, fakat üstünde yer alan 4 isimden çok daha fazla servis karşılamıştı ve savunmada da çok iyi bir performans vermişti. Melis, bana göre artık VNL’de 1 veya 2 etapta, o etabın kadrolarında olmalı ve hatta bazı maçlarda forma giymeli, bunu birkaç sezonki, özellikle de bu sezonki performansı ile hak ediyor.

Kuzeyboru için sezonun en çarpıcı olayı herhalde büyük umutlarla transfer ettikleri Vietnamlı smaçör Tran Thi Thanh Thuy’la, ondan neredeyse hiçbir verim alamadan ve doğru dürüst dakika bile veremeden yolları ayırmaları oldu. 4T kariyerine Endonezya Ligi’nde devam etmek için takımdan ayrılırken, Kuzeyboru sezonun ilk yarısında ilk 7’de kendileri dışında sadece Galatasaray’ı 2 puan alarak mağlup edebildi. Bunun dışında tüm takımlara mağlup oldular ve hatta Fenerbahçe maçında 17 sayıdan daha yukarısını göremediler. Ülke voleybolunun önemli antrenörlerinden Mehmet Bedestenlioğlu’nun takımı, bu sezon geçtiğimiz sezonlara göre 1 seviye daha aşağıda performans veriyor ve ikinci yarıda performanslarını yükselterek zirve yarışını daha çekişmeli bir hale getirmelerini bekliyoruz.

Zerenspor ilk yarının en ilginç performanslarından birisine imza attı diyebiliriz. Kurdukları kadro hiç fena değildi ve yükselişte olan yıldız adaylarıyla, bir zamanların ağır toplarını bir araya getirdikleri bir formülle yola çıkmışlardı. İlk 4 haftada fikstürleri çok zorluydu, ancak beklenenin de altında bir performansla 4’te 0 başlangıcı yaptılar. Derken Malinov’un performansını artırması ile Mihajlovic ve Uzelac’ın devreye girmelerini izleyen 6 haftada 6 galibiyet aldılar. THY maçı onların sıralamadaki yerlerini belirlemeleri açısından en kritik maç oldu. O maçı kazanabilseler, ilk 4’ün ensesinde olacakken şu anda tablonun üst kısmının en altında devreyi kapattılar. İkinci yarının başında yine çok zorlu bir fikstürleri ve var oraya Fenerbahçe maçında olduğu gibi (bana göre ilk yarının en güzel maçıydı), zirvedeki takımdan alınmış bir galibiyeti iliştirebilirlerse yine tehditkar hale gelebilecekler.

Kapatırken neyse ki, ligin dibinde de önceki yıllara oranla küme düşmesine kesin gözüyle bakılan, 0 galibiyetli bir takım olmadığından hareketle daha umut verici bir 2. devre izleyeceğimizi söyleyelim. Sarıyer, Nilüfer, Aras Kargo ve Keçiören son 2 sırayı almamak için kıyasıya bir mücadele verecekler. İlk yarıda birçok maç içinde seti kazanmanın eşiğinden dönerek puanlardan olan Alper Hamurcu’nun takımı Aydın, sezona 3’te 3 ile başladıktan sonra tepetaklak olan Bahçelievler ve 36 top alan orta oyuncunun takımı (Emily Maglio’dan bahsediyoruz tabii ki) Beşiktaş şu an ligin üçüncü bölgesini oluşturuyor.

TVF VE YAYINCILIK KALİTESİNDEKİ ÇÖKÜŞ

Yazının sonunda Sultanlar Ligi’nin yayıncılık açısından ilk yarıda, ligin rekabetçiliğinin aksine, geçtiğimiz yıllara oranla oldukça sıkıntılı bir ilk yarı geçirdiğini belirtmemiz lazım. Öncelikle GDS’lerden başlayalım. Önceki yıllara oranlar GDS’lerde bu sezon ilginç şeyler oldu. Görüntünün ayarlandığı masada bir görevli topu en iyi açıyla yakalamaya çalışırken fare tuşuyla mücadele ediyor, ekranı büyütüyor, kaydırıyor, yakınlaşıyor derken kararın ekrana geldiği anla netleşmesi arasında ilave bir 5 saniye geçiyor. Üstüne üstlük kararların bekleme süresi de giderek artıyor. Son olarak ekrana gelen görüntüler de tatmin edicilikten uzak, hatta son haftada oynanan El Clasico’da Giovanni Guidetti’nin uzun itirazlarına konu olacak şekilde yanlış olabiliyor. Yayıncılıkla ilgili bir başka konu ise kadroların yansıması. İlk yarıda TVF TV yayınlarında, maç öncesi ekrana gelen kadroların neredeyse tümünde 2-3 isim yanlış yazılmıştı (Derya Çabacioğlu, Gizem Gurseven, Cansu Özbey, Malisa Vargas vs…) ve bu durum 13 hafta boyunca düzelmedi. Kendisini sürekli “voleybol ülkesi”nin federasyonu olarak tanıtan federasyonun resmi yayın kanalına bu tür hatalar yakışmıyor. TVF TV’de durum böyleyken TRT’de de durum farklı değil. Orada da ilk yarı boyunca bir spiker sorunu vardı. Maçları sunan spikerler neredeyse her maç isimleri karıştırırken bazen sahadaki herkes Kalandadze oldu bazen Dangubic. Kimi zaman sahada olmayan oyuncunun servis attığına şahit olduk (!). Son olarak da ligimizde genel olarak eksikliği görünen bir şeye değinmek istiyorum: Ciddi basın toplantıları. Maç sonunda, antrenör ve oyuncuların ellerine küçük mikrofonlar tutturularak “duygularının sorulduğu” baştan savma röportajlar yerine, maç içi değişikliklerin, planın, orta oyuncuların neden yeteri kadar pas almadığının, 2’li değişikliklerin arkasındaki düşüncenin sorulabildiği basın toplantılarını arıyoruz. Mesela, Ferhat Akbaş’a, yukarıda bahsettiğimiz, Vakıfbank maçının ilk setinin sonunda, Elif iyi oynarken yaptığı Elif-Naz değişikliğinin arkasındaki düşünceyi sormak isterdik, ancak şu ana kadar bu tür bir profesyonellikten uzak görünüyoruz.

∗∗

İLK YARININ ENLERİ

İlk yarının enleri listesinden önce listeyle ilgili birkaç not vereyim. Kamil Söz’ü, karmaşa içindeki THY’yi bir buhrandan çıkardığı için ve zirvedeki diğer 3 antrenöre göre daha kayda değer bir iş yaptığı için seçtim. Smaçörler kısmında Tuğba Şenoğlu, hem aldığı sorumluluk hem de hücüm yüzdesi ve manşette ilk 5’te olmasından dolayı benim için Yaprak Erkek ve Ana Cristina’nın 1 adım önündeydi. Ortalarda Dana Rettke blok sayısında çok üstlerde yer almasa da hücumda ve bloktan top sektirmede ilk 2’deydi. Fakat burada belirteyim, Emily Maglio’nun hakkını vermemiz lazım, ligdeki bazı takımların orta oyuncularının, devre boyunca aldığı pas sayısına devrenin yarısında ulaşmış bir oyuncudan bahsediyoruz. Markova, Bongaerts, Melis ve Timmerman seçimlerinde ise pek zorlanmadığımı belirteyim…Ve MVP. MVP için birkaç adayım vardı aslında, Vargas, Lazareva, Britt Bongaerts, Mihajlovic ve hatta Melis gibi. Fakat burada şunu düşündüm. Bu isimlerden hangisini takımından çıkarırsak en büyük zararı verir ve bu düşünceden hareketle Lazareva’da karar kıldım, zira onsuz Kuzeyboru, Fenerbahçe maçındaki Kuzeyboru demekti. Doğal olarak da en iyi pasör çaprazı ödülüm de ona gitti.

Takımı: Fenerbahçe

MVP: Anna Lazareva

Anna Lazareva

Antrenörü: Kamil Söz (THY)

Kamil Söz

Pasörü: Britt Bongaerts (Galatasaray)

Britt Bongaerts

Smaçörü: Tuğba Şenoğlu (Eczacıbaşı), Marina Markova (Vakıfbank)

Pasör Çaprazı: Anna Lazareva (Kuzeyboru)

Liberosu: Melis Yılmaz (THY)

Orta Oyuncusu: Eline Timmerman (Galatasaray), Dana Rettke (Eczacıbaşı)

Maçı: Zerenspor 3 – 2 Fenerbahçe

Puanı: Bojana Drca ve akıl dolu plaseleri. Özellikle Kuzeyboru maçı son setteki kadife plasesi.