Google Play Store
App Store

Baki Demirel "Mecburen bu kadar yaratılmış işsizlik üzerine daha fazla işsizlik oluşmaması için faizlerin düşmesi gerekiyor. Ancak bu da cari açığı artıracaktır. Ancak Türkiye dışarıdan sıcak paraya bağımlı hale getirilmiş bir ülke. Döviz cinsinden yükümlülükleri de artıyor" diyor.

2025 mücadelesiz zor geçer

Y. Emre Ceren

2025 yılına başlarken iktidar ücretleri resmî enflasyon rakamlarının altında, kira artış oranlarını ise üstünde açıkladı. Halka beklenen enflasyon dayatılırken, reel enflasyona göre yükselen hayat pahalılığı karşısında tüm ücretler eridi.

İktisatçı Doç. Dr. Baki Demirel ile 2025 yılında halkı bekleyen ekonomik kriz ve sorunları, gelişen işçi mücadelelerini ve yeni küresel eğilimleri konuştuk.

Asgari ücret, emekli maaşları ve kira artışları açıklandı. Ücretler ve enflasyon arasında açılan farkla 2025’e başlıyoruz. Siz bu yıl ekonomi karşısında halkın durumunu nasıl görüyorsunuz?
ENAG mı TÜİK mi İTO mu doğru enflasyon ölçüyor diye bir tartışma var. Devletin resmî enflasyon rakamlarına göre bile enflasyon %44 açıklandı. Ancak asgari ücrete bir yılda verilen zam yüzde 30. Yani enflasyonun 14 puan altında zam verildi. Bunun adı zam değil ücretlerin enflasyon altında eritilmesi demektir. Memur ve emeklilerin durumu da benzer. Ara zamla birlikte memurların zammı da resmî enflasyonun altında. Bütün ücret ve maaşlar resmî enflasyonun altında kalarak eritilmiş oldu. Öte yandan baktığımızda, asgari ücret şimdilik açlık sınırında duruyor ama gelecek aylarda bu sınırın altına inecek. Emekli maaşları zaten açlık sınırının altında. Bu demektir ki bırakın yoksulluğu insanlar ertesi gün çalışabilmek için gerekli gıdaları bile alamayacak durumda. Bu koşulların yanı sıra Türkiye’de son birkaç yıldır çok ciddi bir kalite erozyonu da var. Ticaret Bakanlığı da düzenli olarak tespit ettiği belli firmaları açıklıyor. İnsanların geçinemediği yetmezmiş gibi bir de gittikçe daha sağlıksız besinleri, daha kalitesiz kıyafet ve diğer temel malları tüketmek zorunda kalıyorlar. Açıkçası gençlerini iyi besleyemeyen bir toplum için geleceğin ümitli olabilmesi de çok zor. Bu anlamda ben 2025’in emekçiler için yoksulluğun ağırlaşacağı bir sene olacağını düşünüyorum.

Baki Demirel

Ülke ekonomisi içinse açıkçası faizlerin düşmesi işsizliğin daha fazla artması anlamına gelecek, çünkü küçük işletmeler için nakit gelirleri azalacak. Belki kredi maliyetleri de azalabilir ancak yine de ben bu politikanın geniş tanımlı işsizliğin yüksek seyretmesinden yana olduğunu, bunu hedeflediğini düşünüyorum. Çünkü bu şekilde yüksek işsizlik ücret baskılamasına da bir zemin oluşturuyor. Bu enflasyonla bir mücadele de değil çünkü enflasyonun asıl sebebi kâr patlaması, aşırı kâr oranları. Devlet kendi yönettiği mallara enflasyon seviyesinde artış yaparken, özel sektör serbest şekilde çok daha üzerinde fiyat artışı yaparken emekçilerin gelirlerini reel olarak eritmek adil değil. Gelir dağılımının bu kadar gerilediği bir ülkede hem finansal istikrarsızlık olur hem de makro-ekonomik istikrarsızlık devam eder. Bu program enflasyonu düzeltmez ancak yoksulluğu ve işsizliği artırır.

Ücretlerin bu kadar ezdirilmesi hayat pahalılığını da kalıcılaştırmaz mı?
Hayat pahalılığı dediğimiz şey zaten gelirle ilgilidir. Enflasyonun düşmesi ise fiyat artış hızının düşmesidir. Enflasyonun 80 değil 40 olması fiyat artış hızının bir yıl içerisinde yüzde 80 değil yüzde 40 seyretmesi anlamına gelir. Ancak siz gelirleri bu enflasyonun altında artırırsanız reel olarak eritirsiniz. Mal fiyatları artarken o oranda gelirlerin yükselmemesi hayat pahalılığı yaratır. Emekçiler ve emekliler için hayatın daha çekilmez ve zor olacağı anlamına gelir.

Geçtiğimiz günlerde Polonez işçilerinin direnişi kazanımla sonuçlandı. Bu tür mücadelelerle daha fazla karşılaşacağımız bir sürece girer miyiz?
Zaten bu işin sırrı o. Sermaye yanlısı politikaları politika yapıcının tercih ettiği açık. Buna karşı örgütlü işgücünün direnişi önemli. Sarı sendikacılıktan vazgeçilmeli, tasfiye edilmeli ve emekçi birliği sağlanmalı. Aşırı kârların panzehri de daha adil bir gelir dağılımının da sırrı budur. Emekçilerin hak ettiği gelirleri insan onuruna yaraşır ücretleri almalarının da başka yolu yok gözüküyor. Politika yapıcı kendisi de enflasyonu oligopollerin ve tekellerin fiyat davranışının hızlandırdığını, enflasyonu büyük oranda tetiklediğini itiraf etmesine rağmen kâr-fiyat sarmalı görmezden gelinerek fiyat-ücret sarmalı varmış gibi politika üretiyorlar. Tabii bunun karşısındaki tek çare de emekçilerin birliği, örgütlülüğü ve direnişidir.

Dünyadaki ekonomik gelişmeler ışığında Türkiye’nin durumunu nasıl görüyorsunuz?
Türkiye çok ciddi bir makro riskle de karşı karşıya. Trump’ın son açıklamaları dünyada istikrarsızlığın artacağını gösteriyor. Buna karşın mecburen bu kadar yaratılmış işsizlik üzerine daha fazla işsizlik oluşmaması için faizlerin düşmesi gerekiyor. Ancak bu da cari açığı artıracaktır. Ancak Türkiye dışarıdan sıcak paraya bağımlı hale getirilmiş bir ülke. Döviz cinsinden yükümlülükleri de artıyor. Trump’ın uygulayacağı yeni merkantalist politikalar Türkiye gibi ülkelerin para birimleri üzerinde de risk yaratabilir. Dolayısıyla orada bir kur riski bizi daha büyük bir enflasyonla, makro-ekonomik istikrarsızlıkla hatta bir finansal istikrarsızlık artışıyla karşı karşıya bırakabilir. 2025 küresel gelişmeleri Türkiye ve diğer gelişen piyasalar için de riskler barındırıyor.