Google Play Store
App Store

Eylül enflasyonunun beklentileri aşması ve faiz indirimlerinin yavaşlayacağı beklentisi, hem kamunun hem yurttaşların hem de reel sektörün borç yükünü gittikçe daha da ağırlaştırıyor. Kamu faiz harcamaları hızla yükselirken dış borç ve bireysel krediler tarihi seviyelerde. Borç krizi risk yaratırken yüksek faiz ortamında zorlaşan geri ödemeler kırılganlığı giderek artırabilir.

2025 sonbaharında borç sorunları
Fotoğraf: AA

Zaman zaman ekonomide borç verilerini analiz ediyor, olası riskleri değerlendiriyoruz. Eylül enflasyonunun beklenenden yüksek yüzde 3,23 gelmesi, önümüzdeki süreçte faiz indirimlerinin hız kesmesinin beklenmesi borç sorunu üzerinde özellikle durmayı gerektiriyor. Çünkü bu, piyasa faizlerinin de yüksek seyretmesi; gerek bütçeye de baskı yapacak şekilde kamunun faiz ödemelerinin artmaya devam etmesi, gerekse bireyler ve şirketlerin borç ödeme sorunlarının daha da derinleşmesi anlamına geliyor. İsterseniz şimdi başlıca borç kategorilerini tek tek inceleyelim.

Kamu Borçları:

Eylül 2025 Kamu Borç Yönetim Raporu’na göre Ağustos 2025 itibarıyla kamunun borçları 12,477 milyar TL’ye (304,2 milyar dolar) yükselmiş bulunuyor. Bu borçların yüzde 43,9’u TL, yüzde 56,1’i döviz cinsinden. Borçların döviz payının 2022’de yüzde 65,5 iken bugün 9 puan kadar gerilemesi sonucu döviz kuru riski azalmış görünüyor. Buna karşın TL faizlerinin yüksekliği borç yükünü tırmandırıyor. Nitekim 2025 bütçesinde faiz harcamaları 1,950 milyar TL öngörülmüşken Orta Vadeli Program’da (OVP) bu rakam 2,052 milyar TL’ye revize edildi. 2026 yılı için ise tüketici enflasyonu yüzde 16 tahmin edilirken faiz harcamalarının yüzde 33 artışla 2,856 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor.

Bu tablonun ortaya çıkmasında başlıca iki neden var:

Birincisi dezenflasyon programının yolunda gitmemesi, enflasyonun üstünde faiz ödeme anlayışının sürmesi nedeniyle faiz ödemelerinin yüksek seyri.

İkincisi ise 19 Mart operasyonu sonrası devlet iç borçlanma senetleri borçlanma faizlerinin sıçraması. Şöyle ki, 2025 Mart ayı iç borçlanmanın ağırlıklı ortalama maliyeti yüzde 35 iken Mayıs’ta yüzde 47,2’ye çıkıyor. Ağustosta ise enflasyonun bir ölçüde gerilemesine rağmen yüzde 38,7’de kalmaya devam ediyor.

Dış Borçlar:

2025 2'nci çeyrek itibarıyla Türkiye’nin dış borçları 547,7 milyar dolarla tarihin en yüksek düzeyine yükselmiş bulunuyor. Gerçi GSYH’nin yüzde 37,2’si ile bu uluslararası düzeyde yüksek bir oran değil. Ülkenin geçmiş yıllarına göre de bir düşüş söz konusu. Ancak bu görüntü aldatıcı. Çünkü dış borçlar bire bir dövizle ödenmek zorunda. Halbuki dolar cinsinden GSYH üretimin TL cinsinden değerinin dövize çevrilmesi suretiyle hesaplanıyor. Döviz kurunda bir zıplama halinde bu göstergenin kritik bir düzeye yükselmesi olası. Dış borçlarda 2024 sonuna göre 27,5 milyar dolarlık bir artış gözleniyor. Bu, döviz kuru değişiminin enflasyonun altında seyretmesinin, dış borcu cazip hale getirmesinin sonucu. Son 10 yıllık periyotta yapılacak bir değerlendirme ise, özel sektör borçlarının kaba taslak yerinde saydığını, Kamu Sektörü + TCMB borçlarının ise 121,2 milyar dolardan 257,6 milyar dolara çıkarak iki kattan fazla arttığına işaret ediyor. Diğer bir deyişle döviz kuru riski kamunun sırtına binmiş durumda.

Reel Sektör Şirketlerinin Döviz Yükümlülükleri:

İstatistiklerde finans dışı kesim şeklinde ifade edilen firmalarda net döviz pozisyonu 2017 sonunda dip noktasına, -200 milyar dolara kadar inmişti. 2018 ve 2021’deki döviz atakları şirketleri döviz borçlarından uzak durmaya davet etmiş, 2023 sonunda -70 milyar dolarlık net döviz pozisyonuyla 130 milyar dolarlık bir iyileşme gözlenmişti. Gelgelelim, 2023 seçimleri sonrası uygulanan Şimşek programı tekrar dövizle borçlanmaya davetiye çıkardı. TL faizlerin yüksekliği bazı firmaları döviz varlıklarını elden çıkararak ve/veya döviz borçlanarak TL gereksinimlerini sağlamaya teşvik etti. Yurt içi döviz kredi artış oranına getirilen sınırlamalar ise firmaları yurt dışından borçlanmaya teşvik etti. Bu da aslında kırılganlığı artırdı. 2025 Temmuz itibarıyla reel kesimin net döviz pozisyonu 182,6 milyar dolar. Yurt dışından sağlanan krediler ise 114 milyar dolarla (son 1 aydaki 1 milyar dolar düşüş bir yana bırakılırsa) tarihin en yüksek noktasında.

Önümüzdeki 1 Sene İçin Gereken Borçlanma Miktarı:

2025 Temmuz itibarıyla vadesine 1 yıldan az kalmış kısa süreli borç miktarı 223,3 milyar dolar. Son 12 ayın cari işlemler açığı da 18,8 milyar dolar. OVP’deki tahminleri göz önüne alarak önümüzdeki 1 yılın cari açığını 23 milyar dolar varsayabiliriz. Böylece kısa süreli dış borçlar + olası cari açık toplam 246 milyar dolarlık bir dış finansman ihtiyacı sinyali veriyor. Hesaplamaları biraz inceltirsek, dış ticaret kredilerinin yenileneceğini, yabancıların döviz mevduatlarının yüzde 90 oranında değişmeyeceğini varsayabiliriz. Yine de yenilenmesi gereken 60 milyar dolar kredi ve 23 milyar dolar cari açık finansmanıyla birlikte 90 milyar dolar civarında bir taze paraya gereksinim var. Biraz düşse de 260 CDS puanı (Kredi Temerrüt Takası) ve 5 yıllık eurobondların yüzde 5,84’lük faiz oranı bu gereksinim karşılansa bile maliyetin oldukça yüksek olacağına işaret ediyor.

Bireylerin Borç Yükümlülükleri:

19 Eylül verileriyle tüketici kredileri 618 milyar TL’si konut, 51 milyar TL’si taşıt, 1,876 milyar TL’si ihtiyaç, olmak üzere 2,545 milyar TL’ye vardı. Bireysel kredi kartı (BKK) borçları da 2,454 milyar TL’ye dayandı. Böylelikle bireysel kredilerin 5 trilyon TL eşiğini aşmasına ramak kaldı. En son verilerle ihtiyaç kredilerine uygulanan ortalama faiz oranları yüzde 60. BKK aylık faizleri de daha yeni yüzde 4,50’ye düşürüldü. 2026 için yüzde 16 enflasyon öngörüldüğü düşünülürse, bu katlanamaz bir borç yükü anlamına geliyor. 2023 seçimleri öncesi, hatırlanırsa enflasyon yüzde 50 civarında seyrederken ihtiyaç kredisi faizleri yüzde 27’ye, kredi kartı aylık faiz oranı ise yüzde 1,36’ya indirilmiş, yurttaş adeta borçlanmaya zorlanmıştı. Şimdi yüksek faiz ortamında haliyle insanlarımız bu borçları geri ödemekte zorluk yaşıyor. Takibe giren alacak oranları tüketici kredilerinde yüzde 3,8’i, BKK’de yüzde 4,1’i bulmuş durumda. Reel gelirlerin, buna bağlı olarak satın alma gücünün düştüğü koşullarda bu sorunun derinleşmesi kaçınılmaz görünüyor.

Tüm bu borç sorunları göz önünde tutularak, başta CHP toplumsal muhalefet bileşenlerinin nasıl çözümler önerdiklerinin kamuoyuyla paylaşılması büyük önem taşıyor. Örneğin, literatürde “tiksindirici borç” olarak yer alan toplum yararına kullanılmayan gayrimeşru borçlar sorunu nasıl halledilecek? Tanınan miktar ve fiyat garantileri ile kamuyu baştan zarara uğratan Kamu-Özel İşbirliği projelerine bir neşter vurulacak mı? Giderek önemli bir toplumsal sorun haline gelen bireysel kredi borçları için mağdur durumda bulunan alt gelir grubundaki yurttaşlara nefes aldıracak adımlar atılacak mı? Bu ve benzer soruların cevaplarını bekliyoruz.