Google Play Store
App Store
24 saat geçti ama savaş hâlâ sürüyor
Fotoğraf: Depo Photos

Doç. Dr. İkbal DÜRRE / Moskova Üniversitesi

Donald Trump seçildiği takdirde Ukrayna Savaşı’nı 24 saat içinde bitireceğini söylemişti. Tabii ki bu bir seçim vaadi ve sembolik bir zaman dilimiydi.

Önemli olan “Ben bu savaşı bitireceğim” mesajıydı. Peki, Rusya’nın cephe hatlarında ilerlediği bir dönemde yeni başkan bu vaadini gerçekleştirebilir mi?

Bence evet.

Kamala Haris de gelse bu savaşın artık dondurulması ihtimali yüksek olurdu. Ama Trump ile bu çok daha gerçekçi bir hal aldı. 6 Kasım’da Kremlin’den konuyla ilgili yapılan temkinli, “aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz” mahiyetindeki açıklama, beklentinin bu yönde olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

‘FESTINA LENTE’

Sadece Moskova konuya cephedeki avantajlı durumundan dolayı “festina lente” (yavaşça acele et) mantığıyla yanaşıyor.

“Festina” çünkü hem cephede, hem ekonomide işler fena gitmiyor; “lente” çünkü ne kadar böyle gideceği konusunda belirsizlikler var.

Her ne kadar Trump göçmen, ekonomi gibi iç siyaset dinamiklerinden dolayı kazanmış ve yoğunluğunu ona verecek olsa da dış siyasette de ABD’nin çıkarlarını esas alarak Joe Biden dönemindeki “hem nalına hem mıhına vuran” yöntemlerden farklı, daha net, zaman zaman beklenmedik hamleler içeren ve sonuç getirici adımlar atacaktır.

Bu aynı zamanda Rusya ve Ortadoğu için netleşmesi uzun sürmeyecek bir belirsizlik hali doğuruyor.

Evet, Ukrayna Savaşı bitecek ama yaptırımlar, Rusya ile iyi ilişkilere sahip diğer ülkelere yeni dönemde nasıl bir yaklaşım sergileneceği, onlar üzerindeki baskılar artıp artmayacağı, dondurulan varlıklar meselesi… Bütün bunlar soru işaretleri.

Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’ye Biden’ın oğlu ile ilgili yolsuzluk dosyalarını vermediği için kızgın. Savaşa artık para harcamak istemeyen yeni başkan için bu da Moskova lehine, Kiev aleyhine ek bir etken.

İKİNCİ KISSINGER

Bütün bunların üzerinde çok daha büyük bir faktör var: Elon Musk.

Onun Putin ile uzun süredir kontak halinde olduğu söylentileri temelsiz değil.

Dış siyasette özellikle Çin denkleminde önemli rol oynayacağı beklenen Musk, ABD’nin “ikinci Kissinger’ı” olma yolunda.

Putin, Henry Kissinger’a çok değer verirdi. Bu denklemde yavaş yavaş Rusya’yı Çin’den koparma siyaseti alttan alta işlenecektir diye düşünüyorum.

Ama Rusya-Çin ilişkileri de içeride başlatılan “Sibirizasyon, 2. Kez Doğu’ya Dönüş” siyaseti (detayları ayrı bir yazının konusu) kapsamında çok daha köklü temellere oturtulmaya çalışılıyor. Yani eğer Washington böyle bir beklenti içindeyse, “eskisi kadar” kolay olmayacağı bilinmeli. 90’lı yıllardan itibaren “sütten ağızı yanan bir Moskova” var artık.

Diğer taraftan, kesinlikle oluşamayacak bir durum da değil.

ORTADOĞU BİLMECESİ

İlişkilerde Ukrayna’dan sonra diğer öncelikli mesele de Ortadoğu, Suriye.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Trump çok eski arkadaşlar, beraber yıllarca yemişler içmişler… Yani öyle zorlama bir dostluk değil.

Netanyahu’nun Putin ile diyaloğu da iyi. Rusya’nın genel duruşu Filistin lehine olsa da İsrail, Rusya’da savaşın başında yayımlanan “dost-düşman ülkeler” listesinde “dost ülkeler” kategorisinde. Şahsi ilişkiler de mutlaka bütün konularda orta yol bulmakta rol oynayacaktır.

Kimse Trump’ın Suriye için ne karar vereceğini bilmiyor. Beklenti bu kararda İsrail’in etkin olacağı yönünde. Hatta son yaşananlardan anladığımız kadarıyla Ankara’da da beklenti bu yönde.

Her halükarda Trump’ın Suriye siyaseti, sonucu öngörülemeyen bir denklem. Trump önceki döneminde Suriye konusunda Pentegon’a söz geçirememişti. Ama bu sefer çok daha güçlü ve büyük bir ihtimalle dış politika konusunda “derin devlet” ile anlaşarak iktidara gelmiş bir Trump var.

Genelde bölgede özelde Suriye’de İran’ın etkisinin kırılacağı kesin. Peki, doğacak bu boşluğu Washington kimin doldurmasını ister? Moskova’nın mı, Ankara’nın mı?

Yoksa şimdilik hiç kimseye mi?