AKP’nin ekonomi yönetimi aciz durumda. Kuru zapt etmek için rezervler tüketildi. Ödenmesi gereken 203,3 milyar dolar dış borç bulunuyor. Seçim sonrası ödemeler dengesi krizine sürüklenme olasılığı çok yüksek.

3 Perdeli trajedi
Ekonomi yönetimi TL’yi kısma yoluna gitti. Tahtakale’de alışveriş makası daraldı. (Foto: Depo)

Aslında seçim sonuçlarının yüzlerini güldürmesine karşın AKP’nin ekonomi yönetimi aciz durumda. 28 Mayıs’a kadar durumu idare edebilmek için debeleniyor. Adeta 3 perdeli bir trajedi yaşanıyor. Tüm trajedilerdeki gibi ortalarda tumturaklı sözler sarf eden “kahramanlar” dolaşıyor. Ama aşırı ihtirasların, açgözlülüğün bedelini sade insanlar ödüyor.

1.Perde: Seçimlerden önce ekonomi yönetimi tüm dikkatini döviz kurunu yatay tutmaya vermişti. Doların 20 TL’nin altında kalması hem döviz üzerinden ekonomik istikrar algısını güçlendirecek, hem de kur geçişkenliği yoluyla enflasyonun daha da sıçramasını engelleyecekti. Nitekim dolar kuru 14 Mayıs seçimlerine 19.56 TL’den girdi. Bu arada  “değişim” beklentisiyle kredi risk primi CDS 500 puanın altına 480’e kadar düştü. Seçim sonrası faizlerin artırılması olasılığı 2 yıllık tahvil faizlerini ise yüzde 19’a çekti. Tüketici enflasyonu da baz etkisinin de yardımıyla yüzde 43.7’ye geriledi. Dar gelirli kesimleri en fazla ilgilendiren gıda fiyatları enflasyonu ise 54 civarında seyretti. Gelgelelim döviz kurunun seçim sonrasında sıçrayacağı beklentisi döviz ve altın talebini tetikledi. Kurları zapt etmek için rezervlerden yoğun satışlar yapmak gerekti. Seçimler öncesi son haftaya girilirken Nisan başından beri 18 milyar dolar civarı döviz satılmıştı. Sırf 12 Mayıs haftasında rezervlerde 9 milyar dolar daha erime olduğu, brüt döviz rezervlerinin 105.1 milyar dolara kadar düştüğü görüldü. Üstelik aynı hafta yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatları 3 milyar dolar gerilemişti. BDDK’nın talimatlarıyla ve bankaların KKM’ye yüksek faiz önermeleriyle bazı tasarruf sahipleri döviz hesaplarını çözerken, anlaşılan büyük döviz talebi Tahtakale’de, yani tezgah üstü piyasada gerçekleşmişti. Hatırlarsak seçim öncesi bankalar döviz kuru alış-satış makasını giderek açmışlar: yüzde 2, yüzde 4 derken 14 Mayıs arifesinde bu oran yüzde 10’un üzerine çıkmıştı. İster istemez tüm işlemler makasın göreceli daha dar seyrettiği döviz büfelerine kaymıştı. İlk tur seçimler sonrası net döviz rezervlerinin 2,3 milyar dolara kadar gerilediği anlaşıldı. Yani artık tüketilecek cephane de kalmamıştı. “Dost” ülkelerden, başta Katar 15, BAE 5, Suudi Arabistan 5, Çin 6 gelmek üzere swap ve döviz depo mevduatı yoluyla gelen dövizler de durumu kurtarmaya yetmemişti.

2. Perde: Öyleyse dövizi tutmanın tek yolu kalmıştı TL’yi kısmak. Yani insanların TL’ye ulaşmasının önünü kapatıp, döviz ve altına yönelmesini engellemek. Bu doğrultuda kredi kartından nakit avans çekimi ve kredi kartı ile kuyum alışverişi ve kredili mevduat hesabı kullanımı (KMH) sınırlandırıldı. Kredi büyümesine göre menkul kıymet tahsisine yönelik düzenleme de ağırlaştırıldı. Böylelikle bankalar canhıraş devlet tahvili alımına koyuldular. İki yıllık tahvilin faiz oranı yüzde 8’e inerken, 2 yıllık eurobond faizleri yüzde 11’e dayandı. TL borçlanmanın dolar borçlanmadan daha ucuz olması gibi garip bir durum ortaya çıktı. Bu arada dövize yönelmenin engellenmesi için KKM faizlerinin yüzde 50-55’lere kadar yükseltildiği haberleri geldi. Son rakamlara göre son 1 haftada KKM 144 milyar TL daha artarak 2.347 milyar TL’ye yükseldi. Bu resmi kurdan 118.5 milyar dolar gibi çok endişe verici bir düzeye işaret ediyor. Piyasadan TL çekeyim derken bir anda likidite kurudu. Yani nakit kıymete bindi. Bu ekonomide bünyedeki kan dolaşımının yavaşlaması, sonunda kişinin bitap düşmesi gibi olumsuz bir etki yaratır. Nitekim döviz alımları hız kesti, Tahtakale’de alışveriş makası daraldı, dolar kuru 20,30-20,40 aralığına oturdu. Ne var ki piyasada işlemler de durdu, ödemeler aksadı, kredi kanalları tıkandı. Kredi kıtlığı (credit crunch) denilen olgu gözlenmeye başladı. Bu arada TL’ye sıkışılınca borsaya da yoğun satışlar geldi. Endeks 4 işgününde 4.796’dan 4.501’e, yüzde 6.2 düşüş kaydetti.

3. Perde: Bu durumun vahameti görülünce de Merkez Bankası 19 Mayıs bayram filan demeyip hem kredi avans çekimi, hem de menkul kıymet tesisi kararlarını kaldırdı. KOBİ’lere yönelik ihracat kredileri ve konut kredileri de uygulamadan muaf tutuldu. Bu da ekonomi yönetiminin ne denli kararsız ve çaresiz olduğunu kanıtlıyor. Zaten bu günlere kredi kartı ve ihtiyaç kredisi faizlerini yapay biçimde düşük tutarak, insanlara  borçlanarak talep yaratma yolu açılarak, ekonominin suni teneffüs yoluyla canlı kalması sayesinde gelinmişti. 28 Mayıs ‘a giden önümüzdeki haftada tekrar dövize yönelim olmasını, çarşının karışmasını, Merkez Bankası ve BDDK’nın şimdi öngöremediğimiz geçici önlemler almasını bekleyebiliriz. İkinci tur seçimi öncesi yaşanacak 5 işgünü belli ki iyice sarsıntılı geçecek.

En son açıklanan istatistiklere göre 1 yıl içinde ödenmesi gereken 203.3 milyar dolar dış borç bulunuyor. Bunun 39.3 milyar doları son dönemlerde oluşan MB’nin “dost” ülkelere her an geri çağrılabilecek, bir anlamda ülkeyi rehin bırakan borçları. Bunu en son 54.2 milyar dolarda seyreden cari açıkla toplayınca ülkenin önümüzdeki bir yılda 257.5 milyar dolar dövize gereksinimi bulunuyor. Bankalardaki 197.3 milyar dolar döviz hesabı DTH’a 118.5 milyar dolar KKM’yi ekleyince de 315.8 milyar dolarlık bir döviz varlığı ortaya çıkıyor ki, liralaşma iddiaları tekrarlanırken aksine korkunç bir dolarizasyon eğilimi var. Böyle diken üstünde bir ekonomide, yabancıların çıkış eğiliminin ortaya çıkması, dövize basıncı artırması beklenir. Ne var ki borsada 24.9 milyar dolar, DİBS’lerde ise 1 milyar doların dahi altında 960 milyon dolarlık bir portföyle Hans’ların, Sam’ların ülkeyi çoktan terk etmiş olduğu görülüyor.

Ne yazık ki seçim sonrası ekonominin bir ödemeler dengesi krizine sürüklenme olasılığı çok yüksek. İkinci tur sonrası bir çıkış planının, ekonomiye orta vadede istikrar kazandıracak bir yol haritasının liyakat sahibi, kalibreli ekonomi kadrolarınca ortaya konulamaması halinde bizleri daha da zor günler bekliyor.

Trajedilerde hikaye, kahramanın hatalarını kabul etmesi, yaşananların sorumluluğunu üstlenmesi yani yenilgisiyle sonuçlanır. Bizde ise bir katarsis yani sorumlunun ruhunu kötülüklerden arındırması çabası görülmediği gibi, tam aksine şimdiye kadar haksızlıklar, adaletsizlikler, yolsuzluklar ödüllendirildi. İlahi adaletin tecellisi, trajedide taşların yerine oturması için 28 Mayıs’ta son bir şansımız kaldı. Ne olur bu fırsatı kaçırmayalım!