30 Kasım mitinginin ardından: Birleşik mücadele ihtiyacı sokağa yansıdı
KESK çağrısıyla gerçekleşen miting bunun karşısında, farklı toplumsal mücadelelerin ve hak arayışlarının birleşik bir zemini olması bakımından önemliydi. Aynı zamanda siyaseti artık hiçbir anlamı olmayan parlamento koridorlarından çıkararak, bütün bir hayatın içine yayılacak bir toplumsal mücadele olarak örgütlemek için de yeni bir çağrı, bir işaret fişeği olarak değerlendirilmelidir.
Y. Emre Ceren
30 Kasım’da KESK’in çağrıcısı olduğu “Geçinemiyoruz, Yoksulluğa Karşı Birleşiyoruz” mitingi, kitlesel bir biçimde Ankara’da gerçekleşti.
Emekli örgütlerinden siyasi partilere, farklı toplumsal muhalefet örgütlenmeleri, Türkiye’nin her yerinden Ankara’ya gelerek birlikte mücadele ve iktidara direnme çağrısında buluştu. Mitingin ardından Türkiye’de sokakta mücadele ve bir araya geliş ihtiyaçlarını, eylemin değerlendirmesini, KESK MYK üyesi Sema Pınar ile konuştuk.
30 Kasım’da Ankara’da KESK’in çağrıcısı olduğu “Geçinemiyoruz, Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz” mitingini geride bıraktık. Mitingin kısa bir değerlendirmesini yapacak olursanız, içinde bulunduğumuz siyasi süreçte nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
Sema Pınar: Öncelikle miting çağrısı yalnızca Ankara’daki eylem özelinde değil, öncesindeki örgütlenme süreci sebebiyle de önemliydi. Miting hazırlığı sürecinde çağrı yaptığımız illerde sendika olarak önemli sorunları,üyelerimizle konuşma fırsatı bulduk. Özellikle geçtiğimiz süreçte sendikaya güvenin azaldığını, üyeler ile KESK arasında bir mesafe oluştuğunu görmüş olduk. Bunun yanında bir diğer önemli başlık da mitingin güvenliği oldu, maalesef 10 Ekim saldırısı gibi bir örnek hala insanların hafızasında canlıyken, üyelerimiz de sendikanın bu konuda ne yapacağını, nasıl önlem alacağını öğrenmek istiyordu. Bu anlamda eylemin sorunsuz geçmiş olmasının en önemli kazanımlarından biri de güvenlik endişesinin ortadan kalkması oldu. Toplumsal mücadele dinamiklerini bir araya getirebilmek açısından önemli bir eşik aşılmış oldu.
Eylem gününe dair bir değerlendirme yapacak olursak, KESK’in birlikte mücadele çağrısı yaptığı tüm toplumsal muhalefet örgütleriyle alanda buluşabilmiş olmak önemliydi. Burada emekli mücadelesine dair de bir parantez açmak gerekir çünkü emekli örgütleri mitinge son derece kalabalık şekilde katılım sağladı. Son dönemde, iktidar politikalarının doğal bir sonucu olarak emeklilerin mücadelesi çok ciddi bir boyuta ulaştı. Dolayısıyla emekli örgütlerini de artık tüm bu eylemliliklerin daha fazla parçası haline getirmeye yönelik adımların atılması da gerek.
Açıkçası miting, beklediğimizden daha kalabalık geçti, çağrımızın bu anlamda ne kadar ciddi bir karşılığı olduğunu görmüş olduk. Biz miting öncesinde 60 ilde örgütlenme çalışması yapmıştık, fakat 70’den fazla ilden insan katıldı. Özellikle KESK ve iş kolları, SOL Parti ve emekli örgütleri eyleme kitlesel olarak katılım sağladı.
Gittiğimiz her ilde dikkatimizi çeken en önemli meselelerden biri, bir süredir birbirinden bağımsız şekilde eylem yapan, sokakta olmaya çalışan herkesin araçlara atlayarak mitinge geldiğini. Önümüzdeki dönemin muhtevası açısından da bunu çok olumlu görüyoruz.
İkincisi bir konu, emek ve demokrasi platformu olarak da bahsettiğimiz, zaman zaman takvimsel gündemlerde yan yana geldiğimiz biçimin sınırlarını aşabilen, çok daha geniş bir toplumsal muhalefetin örgütlenebildiğini ve böyle bir birleşik mücadeleye hazır olduğunu, bunun da alana yansıdığını gördük. Özellikle de AKP iktidarı ve politikalarına karşıtlık üzerinden oluşan bir araya gelişler alanda son derece geniş şekilde yer buldu.
KESK’in 30 Kasım mitingi ile açığa çıkan bir başka mesele ise tüm toplumsal muhalefeti kapsayabilecek bir gerileme dönemine rağmen, kamu emekçilerinin sözcülüğü için hala sendikaya yönelik ihtiyacın canlı olması. Geçmişte KESK bu tür çağrılarda çok daha ön planda olurdu. Burada bir gerileme yaşandığını reddedemeyiz ancak bu süreçle birlikte KESK’in yeninden kamu emekçileri mücadelesindeki başat rolünü de tahkim etmek istiyoruz.
Önümüzdeki döneme dair çok önemli bir günlerin içerisindeyiz. Birincisi, mecliste 20 Aralık’a kadar bütçe görüşmeleri yürütülecek. Başta DİSK, KESK, TTB ve TMMOB olarak bütçeye dair ortak eylem imkanlarını tartışıyoruz. Bunun yanı sıra hem bütçe hem asgari ücret görüşmeleri bu ay boyunca devam edecek, ardından Ocak ayında TÜİK verileri açıklanacak ve memur zamları belirlenecek. Bütün ülkeyi etkileyecek tüm bu gelişmeler 45 günlük bir süreçte yaşanacak, dolayısıyla bu mitingin ana konusu olan, Geçinemiyoruz diye adlandırdığımız sürece dair son derece aktüel gelişmeler yaşanacak. Alınacak kararlara yönelik halkın tepkisini örgütlemek için uyarı grevi, genel grev, iş bırakma gibi eylem biçimleri masada, alacağımız kararı hızlı bir planlama ile hayata geçirmek istiyoruz. Bu 45 günlük sürecin sonrasında ise özellikle Temmuz-Ağustos döneminde TİS görüşmeleri olacak, Mayıs ayı sendikalar açısından yetki dönemi, dolayısıyla bu 6 aylık dönemde örgütlenmeye yönelik yeni kampanyalarımız olacak. Bu süreçte de yine sokak eylemleri başta olmak üzere önümüzde birçok seçenek var.
Peki KESK’in 30 Kasım mitingi gibi eylemler dışında birleşik toplumsal mücadele imkânları nasıl yaratılabilir?
Çok uzun zamandır KESK, DİSK, TTB ve TMMOB’dan oluşan dörtlü yapıyı çoğaltmaya dönük çağrılarımız var. Barolar Birliği, Türk-İş, Eczacılar Birliği gibi meslek örgütlerini de bu yapının doğal parçası haline getirmek istiyoruz. Bunun yanı sıra hem sokakta iktidar politikalarına itirazını örgütleyen hem de geniş kesimleri yan yana getirecek çağrılar önemli. Bu örgütlü hale tüm toplumsal muhalefet örgütlerinin dahil olabilmesi çok önemli. Tabii ki güncel ihtiyaçlar özelinde kendiliğinden gelişen bir araya gelişler var ancak bunu dinamik bir süreç haline getirebilmek önemi. Başta emekliler olmak üzere emeği ile geçinen herkesi bu süreci örgütlemenin bir parçası haline getirmeye ihtiyaç var.
Gittiğimiz illerde insanların bizden bir beklentisi de bu türden birlikteliklerin 1 Mayıs’ların da dışına çıkarılabilmesi. Bunun için de toplumsal muhalefet örgütleri olarak, emek ve demokrasi güçleri olarak diyaloğumuzu güçlendirmeye çalışıyoruz.
30 Kasım mitingi ile bu çağrının tam da dönemin ihtiyacına cevap verdiğini görmüş olduk. Siyasetin bir gündemi var, krizin, yoksulluğun konuşulmaması için bölgedeki savaş gibi gündemlere özenle yer veriliyor. Ancak bizim sorunlarımızı gündemde tutabilmek için yapabileceklerimiz çok açık. Buna dair bordro da yakılabilir, mecliste de eylem yapılabilir, uyarı grevi de olabilir, birçok eylem seçeneği mevcut. KESK’in bu mücadeleyi sırtlayabilecek bir potansiyeli var, bunu doğrudan, emek siyaseti ile halkın sorunlarını gündeme alarak başarabiliriz. Bu mitingin gösterdiği hattı bozmayıp üzerine koyarak, bu sorunların muhatabı olan halk kesimlerini içerisine dahil ederek süreci ilerletebilmek çok önemli. Hem KESK’in eski dönemindeki gücüne ve etkisine kavuşabilmesi hem de yeni birleşik toplumsal mücadele imkanlarının üretilebilmesi bu sayede mümkün olabilir.
Birleşik bir eylem yapılması önceliğimizdi, olmayınca KESK önderliğinde çağrı yapmaya karar verdik. Şimdi 30 kasım mitingine toplumsal kesimlerin yaygın katılımı bizleri birleşik mücadele etme sorumluluğunu yüklemiş durumda. Bu sorurumluluk çerçevesinde KESK olarak mücadele dostlarımızla halkın sorunları için ortak hareket etme zeminlerini kuvetlendirme çalışmalarına ağırlık vereceğiz.