Google Play Store
App Store
44. İstanbul Film Festivali’nde kesişen hayatlar

İstanbul Film Festivali’nde beni heyecanlandıran filmlerin sayısı fazla değildi. Ödüllere gelince, katıldığımı söyleyemem. Aynı filmlerin farklı jüriler tarafından değerlendirilmesinde sonuçların farklı çıkması olağandır. Bu nedenle, ben kendi tercihlerimi belirtmekle yetineceğim. Bu yıl 7 yabancı, 8 yerli filmin yer aldığı Altın Lale seçkisinde Büyük ödül Macar yönetmen Balint Szimler’in ilk filmi “Ders Olsun”a gitti. Macar Sineması büyük bir gelenek; genç ustalar da bu geleneğin izini sürüyor. Haksızlıklara tepki duyan, ülkesindeki eğitim sistemine eleştirel yaklaşan bir öğretmenin, sisteme uyum sağlamakta zorluk çeken bir öğrenci ile kurduğu dostluğu anlatan Szimler’in düzgün ama tazelik içermeyen filmi aynı zamanda FIPRESCI ödülünün de sahibi oldu.

O DA BİR ŞEY Mİ

Yarışmanın bence en iyisi, Pelin Esmer’in ustalık eseri “O da Bir Şey mi” idi. Shekhar Kapur başkanlığındaki Jüri, bu filme En İyi Senaryo ödülü vermekle yetindi. Oysa gerek yönetim, gerekse diğer sinematografik ögeler, görüntü yönetimi, müzik, tasarım ve takım oyunculuğu ile sıra dışı bir bütünlüğe ulaşıyordu film. Anlatılan, bizim hayatlarımızdı. Başkalarının yaşamlarıyla kesişen, zenginleşen, anlam kazanan hayatlarımız… Ege’nin bir ilçesinde, Söke’de bir otelde çalışan yoksul ama iç dünyası zengin bir kız, aralarında bir işkence mağduru, hayatın sillesini yemiş dürüst kasaba avukatı, bir zamanlar otelin altındaki görkemli Efes Sinemasında sahne almış yıldız eskisinin de bulunduğu, hayata bakışlarında sinisizmin ağır bastığı taşra aydınları, İstanbul’dan kalkıp ilçenin film festivaline konuk gelen usta bir yönetmen, Cihangir’de yaşayan annesi, bir anda karşısına çıkan ve filminin kahramanı oluveren yoksul bir çocuk, resimlerde, aile filmlerinde kalmış bir babanın bıraktığı izler… Ve daha niceleri, hepsini saymaya kalksam yerim yetmez…

Pelin Esmer klasik bir kent-taşra çatışmasının çok ötesine geçerek, insanların yaşam çizgilerindeki kesişmeler üzerine kuruyor filmi. Yaşam çizgileri deyince avucumuzun içindeki çizgileri anımsadınız değil mi? Peki, kaderci bir film mi bu? Hayatımızdaki bir travmanın hayatımızın yönünü nasıl değiştirebildiğini biliyoruz. Esmer, insanların davranışlarının, önyargılarının hayatları karartabileceğini anlatırken bir yazgıdan söz etmiyor. Tam tersine… Bireyin kararlarının geleceğini yönlendirdiğini söylüyor. Kahramanımızı, tanışmadığı ama filmlerini hayranlıkla izlediği yönetmene gönderdiği sesli mesajlarla tanımaya başlıyoruz. Bu mesajlar yönetmeni etkiliyor ister istemez ve tanışıyorlar… Sonrasını anlatmayayım, ama Pelin Esmer bizi rahatlatmak yerine düşünmeye yöneltiyor. Başkalarının hayatları üzerinde belirleyici olmaya hakkımız var mı? Kieslowski duyarlığı taşıyan, roman tadındaki bu film Pelin Esmer’in en olgun yapıtı hiç kuşkusuz. NBC sinemasının mesafeli bakışına prim vermiyor Esmer. Seyircinin kahramanları ile birlikte nefes alıp vermesini, onlarla birlikte bu dar çevredeki ilişkileri ve hiç kuşkusuz kendi ilişkilerini sorgulamasını istiyor. Aile içi şiddet, adalet, aşk ve yaratıcılık kavramları üstüne düşündürürken, korkuları, yalanları, hayalleri ve pişmanlıklarıyla yüzleştiriyor seyircisini.

Yarışmada En İyi Yönetmen ödülünü kazanan Gürcan Keltek’in görüntü yönetimi, müzik, ses tasarımı, çevre tasarımı gibi ögelerdeki başarısıyla öne çıkan ilk filmi “Yeni Şafak Solarken”i Antalya’da izlemiş, filmin senaryo açısından sorunlar içermesine karşın, sinemamıza yeni bir soluk getirdiğini düşünmüştüm. Mizah duygusuyla öne çıkan ve kahramanı Nazmi Kırık’a En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandıran Rezan Yeşilbaş’ın “Uçan Köfteci”sinin son yarım saatini izleyemeden ayrıldım; geçerli bir nedenim vardı, İzmir’de yarışmaya almayı düşündüğüm bir filmi kaçırmak istemedim. Elbet, bir fırsat çıkar, onu da baştan sona izler, yazarım. Usta yönetmen Tayfun Pirselimoğlu’nun ”Idea”sı için de söyleyeceklerim var elbet ama vizyonu beklemek istiyorum.

GÜNDÜZ APOLLON, GECE ATHENA

Festivalin en güzel sürprizi olan Emine Yıldırım’ın “Gündüz Apollon Gece Athena”sının neden Altın Lale Yarışmasına alınmadığını anlamış değilim. ‘Yeni Bakışlar’ bölümüne seçilen sinemamızın 11 yapıtı arasında yer alan Emine Yıldırım’ın filmi bu yarışmanın favorisiydi kanımca. Ne var ki, bu yarışmada verilen Seyfi Teoman En İyi Film ödülü, geçen yıl Antalya’da Altın Portakal kazanan Necmi Sancak’ın “Ayşe” adlı filminin oldu. Yönetmen kendi ailesinden iki insanın kesişen hayat öykülerini anlatmıştı. Otizmli genci kendisine oynatması filme yarı-belgesel bir nitelik kazandırıyordu. Jürileri etkilemesi anlaşılır bir şey.

“Gündüz Apollon Gece Athena”, tıpkı “O da Bir Şey Mi” gibi aile fertlerinden birinin aileden uzaklaşmasının sonuçları üzerine bina edilmiş. İstemeden sahip olduğu bebeğini beşikte terk eden özgür bir kadın ve yıllar sonra onun izini süren kızının ilişkisine dair sırları burada vererek, seyir keyfinizi engellemek istemem (festival kataloğunda filmin en can alıcı noktasının ifşa edilmesi doğru değildi. Allahtan özeti okumadan izledim filmi). Yalnızca filmin para-psikolojik bir boyutu olduğunu söylemekle yetineyim. Hangimiz geçmişin hayaletlerinden kurtulabiliyoruz ki?

Pelin Esmer, baba-erkek çocuk ilişkisine odaklanırken, Emine Yıldırım ana-kız ilişkisini odak noktasına alıyor. Ve tıpkı Esmer gibi, paletine farklı karakterler katarak bir ‘puzzle’ biçiminde kurguluyor filmini. Finale doğru kahramanların sırları teker teker ortaya çıkarken, ülkemizin acılı serüveni gözlerimizin önünden geçiyor. Mizah duygusu filmin en önemli artılarından biri… Ama salondan çıkarken pek çok kişinin gözyaşlarını sildiğini gördüm. Ne anlatacağını çok iyi bilen bir yönetmen Yıldırım, sağlam bir dramatik yapı ve çok iyi oyunculuklarla örmüş filmini.

Pelin Esmer’in filmi ile bir akrabalık da mitoloji ile kurdukları ilişki. “O da Bir Şey mi”de film festivali için Söke’ye gelen yönetmen, oteldeki ‘Aspasia Bar’da Socrates’in Miletli Aspasia’ya duyduğu aşkın hikayesini dinliyor. Emine Yıldırım da Side’nin tarihsel atmosferi ile filmin anlatmak istedikleri arasında sıkı bağlar kuruyor. İki filmde de sınıf meselesi akıllı dokunuşlarla hikayeye yedirilmiş, klişelerden kaçınılmış. İki filmin de ana teması kadının özgürlüğü. Ama ana temadan uzaklaşmadan sizi bambaşka serüvenlerin, hayat hikayelerinin içine çekiveriyor iki yönetmen de... “O da Bir Şey mi” bir yönetmenin yaratma sürecine odaklanıyor. “Gündüz Apollon Gece Athena” antik çağlardan günümüze yazgısı değişmeyen kadının hikayesini anlatırken, ‘Cumartesi Anneleri’ hikayeye bir bıçak gibi saplanıyor… Hayatınıza farklı bir gözle bakacaksınız bu filmleri izledikten sonra.

SİNEMADA KADIN GÜCÜ

İki filmin ortak bir yanı da teknik ögeler ve oyunculuk alanlarındaki başarı. Türkiye, Bulgaristan, Romanya ortak yapımı ”O da Bir Şey mi”nin görüntü yönetmeni Barbu Balasoiu, kurgucu Özcan Vardar, Sanat Yönetmeni Elif Taşçıoğlu Pelin Esmer’in yarattığı dünyaya olumlu katkılar sağlıyor.  Filmin başrollerinde Merve Asya Özgür ve Timuçin Esen son derece inandırıcı ve yalın bir oyunculuk sergiliyor. Yan rollerde de İpek Bilgin, Nur Sürer, Sermet Yeşil, Şebnem Hassanisoughi, Laçin Ceylan, Mehmet Kurtuluş, Asiye Dinçsoy, Fehmi Karaarslan, Deniz Karaoğlu, Oğuz Kara karakterlerini başarıyla yorumluyor.

Kariyerine “Oyun” adlı belgeselle başlayan, “Kraliçe Lear”le belgeseldeki ustalığını bir kez daha kanıtlayan Pelin Esmer’in bu filmlerde ortaya koyduğu yönetim becerisinin kaynağında oyuncu köylü kadınlarla kurduğu iletişim yatıyordu hiç kuşkusuz. Bu başarıda, Boğaziçi Üniversitesi’nde aldığı sosyoloji eğitiminin etkisi de yadsınamaz herhalde. Esmer, “11’e 10 Kala”, “Gözetleme Kulesi”, “İşe Yarar Bir Şey” gibi kurmaca yapıtlarında usta oyuncularla çalışarak, oyuncu yönetimindeki başarısını kanıtladı.

ODTÜ İşletme bölümünden mezun olan Emine Yıldırım, Bilgi Üniversitesi Sinema bölümünde lisans üstü eğitimini tamamladı. Sinema kariyerine senarist ve yapımcı olarak adım atan Emine Yıldırım, ilk senaryosu “Kusursuzlar”la ödül aldıktan sonra, aynı yönetmenin (Ramin Matin) “Canavarlar Sofrası” ve “Son Çıkış” filmlerinin yapımcılığını üstlendi. Yıldırım, 2018’de yönettiği “Androktones” adlı deneysel belgeselde Amazon kadınlara ilişkin mitleri konu almıştı. Tarihe duyduğu ilgi “Gündüz Apollon gece Athena” senaryosuna da damgasını vurdu. 2023’te yazıp yönettiği “İstanbul’un En İyi Falcısı” adlı kısa filmi parapsikoloji ve fantastiğe duyduğu ilginin ipuçlarını veriyordu.

Belgeseller yöneten, dizi senaryoları yazan Yıldırım’ın yönetmen olarak imza attığı ilk uzun metrajı “Gündüz Apollon Gece Athena”da fantastikle politiği, trajik olanla mizahı bir arada kullanan özgün bir yorumla geliyor karşımıza. Bu yorumda en büyük desteği başrolü üstlenen (tiyatro sahnelerinde, sinemada ve televizyon dizilerinde izlediğimiz) Ezgi Çelik ve Barış Gönenen’den alıyor. Selen Uçer, Gizem Bilgen, Deniz Türkali, Lale Mansur, Neyra Kayabaşı, Melih Düzenli, her biri rollerine özel bir aura katmayı başaran oyuncular. Görüntü yönetmeni Barış Aygen bir yana, Barış Diri’nin müziği, Selda Taşkın’ın kurgusu,  Elif Taşçıoğlu’nun sanat yönetimi ile tam bir kadın dayanışması filmi bu. Hepsi de filmin atmosferine katkı sağlayan çalışmalar ortaya koymuş.

Bu yıl festival programında yer alan çok sayıda kadın yönetmen, sinemamızda kadın gücünün azımsanmayacak bir güç olduğunu vurguluyordu. Aralarından ikisini gündemimize aldık bu kez. Yazmak istediğim başkaları da var; özellikle bu yıl festivale belgesel yapıtlarıyla katılan kadın yönetmenler. Şimdilik hepsine başarılar dilemekle yetinelim. Yeni filmlerinin yolculukları uzun, seyircileri çok olsun…