6. Filo’dan ‘Altın-cı Filo’lara #YankeeGoHome

Kazdağları, Cerattepe, Fatsa, Munzur, Murat Dağı ve daha pek çok yer... Dağları eriten madenler, kesilen ağaçlar, Karadeniz’in derelerini tutsak eden HES’ler, Ege’nin verimli topraklarını kurutacak JES’ler ve niceleri... Tarım alanları, su kaynakları, ormanlar Türkiye’nin dört bir yanı köstebek yuvası gibi kazılmış çukurlarda acımasızca yağmalanıyor.

Yandaş Cengizler, Limaklar, Kolinler, ötekiler berikiler ve elbette emperyalist tekeller hepsi orada. Sadece madenlerde 118 emperyalist tekele ait 593 maden ruhsatı var. Maden ruhsat sahalarının toplam büyüklüğü Türkiye’nin 1/5’i olarak hesaplanıyor. Kazdağları’nı işgale kalkışan Alamos Gold’un CEO’su J. McCluskey, “Ormancılık ruhsatı kapsamında yaklaşık 5 milyon dolar ödemiş olmamızı takdir etmeniz gerekir” diyor. Nazım’ı şiirindeki Amerikan amirali Vilyamson misali; ağacı, dağı, toprağı işgali için 5 milyon dolar ödediğini söylüyor, ağzı kulaklarında...

***

Bu noktaya AKP iktidarının 2004 yılında yabancı tekellerin önünü açan maden yasası (ve ardından şirketlerin istediği ile yapılan 15 değişiklik) ile gelindiği biliniyor. Bu yalnızca madenle sınırlı değil, eğitimden sağlığa tüm kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması; üretim alanlarından kamu işletmelerine kadar ülkenin tüm kaynaklarının sermayenin sınırsız tahakkümüne sunulması otuz yılı aşkındır sağ iktidarların izlediği politikaların bir sonucu. Neoliberal dönüşüm süreci, sermayenin kapitalist merkezlerden çevreye doğru sınırsız bir istilası anlamına geliyordu. Bunun temelleri 12 Eylül darbecileri eliyle uygulamaya konulan 24 Ocak kararlarından Özal’a uzanan süreçte atıldı. AKP iktidarı ise bu dönüşüm radikal biçimde ileriye taşıdı. Enerji, ulaşım, maden başta olmak üzere stratejik kurumların kamusal mülkiyeti özelleştirme süreçleriyle ortadan kaldırılarak bu kurumların emperyalist tekellere devredilmesinin önü açıldı.

***

Bu şirketler aynı zamanda yerli ortaklıklardan bürokrasi ve hükümete kadar uzanan bir ilişki ağıyla birlikte hareket ediyor. İktidar bugün kriz koşullarında bir yandan enerji ve inşaat başta olmak üzere batık şirketleri kurtarma operasyonlarına başlarken, bir yandan da ülkenin tüm kaynaklarını bir rant aracına dönüştürecek adımları atıyor. Şirket kurtarma operasyonlarını kamulaştırma olarak değerlendirmeye çalışan safsatalar bir yana bırakılırsa, iktidarın izlediği politikaları tümüyle kuralsızlaştırılmış ve sınırsız bir yağmaya dayandığı ortada.
Emperyalist tekeller için de krizin yarattığı bu olağanüstü durum yatırım için daha iyi fırsatlar anlamına geliyor. Alamos Gold’un CEO’su J.McCluskey, Kanada Madencilik Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada ve bir TV programına verdiği mülakatta şunları söylüyor: “(Kirazlı Köyü’ndeki) projenin iç verimlilik oranı yüzde 44. İşe başladığımızda 1 doların 3 TL, şu anda ise 6 TL civarında olduğunu düşünürsek, karlılık açısından gerçekten istisnai bir proje. (...) Son 9 senede Türkiye’ye yaklaşık 100 milyar dolar yatırım yaptık. Kazılarda çok başarılıydık, mütevazi bir yatırım ile başladığımız ilk kazılardan sonra yaklaşık 3 milyon onsluk (yaklaşık 4.27 milyar dolar değerinde) altın bulduk. (...) Dolardaki değişim sermaye harcamalarımızda ciddi bir etkisi olacak, maliyetimizin yüzde 65’i TL üzerinden. (...) İşçilere TL üzerinden ödeme yapıyoruz. (...)Türklerin çok iyi yaptığı bir şey, hatta dünyada en iyilerinden birisi hafriyat ve taşları bir yerden başka bir yere taşımak. Dünyada onların tecrübesinde az ülke bulursunuz.”

Bu tür yaklaşımlar emperyalizmi ekonomik bağımlılık ilişkilerine dayanan kapitalist özünden kopartarak, sözde emperyalizme karşı durma adı altında aslında kapitalistler arasındaki paylaşım mücadelesinde saf tutmaktan başka bir şey yapmış olmuyorlar. Neymiş, demek ki siyasal İslamla emperyalizme karşı mücadelenin (!) sınırı da emperyalist tekellere kadarmış.

***

Türkiye şimdi bu kadar açık bir kuşatılmışlık içinde. Kaz Dağı’nın gerçekleri emperyalizmin ülkemizdeki gizli işgalinin nerelere uzandığının da bir ifadesi. Son dönemde ABD’yle yürütülen Suriye pazarlığı çerçevesinde gündeme gelen her gerilim vesilesiyle atılan nutukların ses menzilinin sınırları da görülmüş oldu. İktidar blokunun tüm bileşenleri Kaz Dağları’nı savunun yurtsever halka karşı birleşerek, Kanadalı şirketin safında yer aldı. Bahçeli beyler, halkın tepkisini ‘mide bulandırıcı’ bulurken, iktidar sözcüleri ağaç sayısı üzerine bir takım yalanlarla durumu idare etmeye çalıştı. (Aydınlık ise bildiğiniz gibi (!) hızla emperyalist şirkete karşı duran halkın mücadelesinin içinde yabancı eller aramaya koyuldu. Bir sonraki adım ise herhalde Alamos Gold’u da milli cephenin parçası ilan etmek olacak!)

Bu vesileyle emperyalizme karşı mücadele konusundaki son dönemdeki kimi yanlışlara da değinmek yerinde olur. Bugün, ABD’nin hegemonyasındaki gerilemenin bir parçası olarak ortaya çıkan büyük güçler arasındaki mücadeleler içinde saf tutarak emperyalizme karşı durulabileceğini savunan eğilimler var. Siyasal İslamcı iktidar da aslında bu güç mücadelesinin boşlukları içinde ABD’den özerk alanlar yaratarak, pazarlık yürütmeye çalışıyor. Bu tür yaklaşımlar emperyalizmi ekonomik bağımlılık ilişkilerine dayanan kapitalist özünden kopartarak, sözde emperyalizme karşı durma adı altında aslında kapitalistler arasındaki paylaşım mücadelesinde saf tutmaktan başka bir şey yapmış olmuyorlar. Neymiş, demek ki siyasal İslam’la emperyalizme karşı mücadelenin (!) sınırı da emperyalist tekellere kadarmış!

***

Türkiye muhalefeti için de Kaz Dağları kuşkusuz önemli işaretler dolu. Cerattepe’de şimdi Kaz Dağları’nda, yarın başka bir noktada yağmaya karşı mücadeleler yükseliyor. Ancak bu mücadelelerin hem kendi içinde hem de ülke çapında parçalı ve dağınık bir durumda kalmaya devam ettiği, süreklilik kazandırılamadığı da bir gerçek. Saldırının pek çok noktadan aynı anda geldiği bu koşulda mücadelenin birleşik noktalarının yaratılması acil bir ihtiyaç olarak ortada durmaya devam ediyor. Topraklarımızın emperyalist bir tahakküm altında şirket egemenliğine devredilmesine, toprağın, suyun, ormanın metalaştırılmasına karşı böylesi bir mücadele önümüzdeki dönemde muhalefet hareketinin en önemli damarlarından birisi olmaya devam edecektir.

Kaz Dağları’nı, Murat Dağını ve ülkenin dört bir yanını savunanlar mücadelenin şimdi nasıl devam edeceğini de ortaya koyuyor. Hayatın her alanında kora kor mücadele ile siyasal İslamcı rejimi yenerek gerçek bir değişimin yolunun açılacağı görülüyor, birleşen halk gösteriyor!

***

AKP eski milletvekili Metin Külünk, ortak hedefi ‘Tam Bağımsız Türkiye’ olan anti-emperyalist çizgide buluşan herkesi, CB’nın etrafında kenetlenmeye çağırırken, bunu en iyi 68 kuşağındaki Harun Karadeniz’i bilenler anlayacaktır diyordu! Külünk gibiler şu McCluskey’in cümlelerini okusun önce, biraz utanırlarsa ne ala ötesi zaten onların boyunu aşıyor.

Yağmaya-talana karşı memleketi savunan gerçek yurtseverler ülkenin her ağacına tek tek sahip çıkarak, suyuna tohumuna kendini siper ederek emperyalizme karşı yürümeye devam ediyor... Harun’u sorarsanız... Taylan’ı sorarsanız... Deniz’i, Mahir’i sorarsanız oradadır...

6.Filo’dan Altın-cı Filo’lara karşı devam eden yürüyüşte...