Google Play Store
App Store

Avrupa Birliği süreciyle birlikte Türkiye yıllardır rafa kaldırdığı birçok sorunla yüzleşmek zorunda kalıyor. AB sürecinin Türkiye’ye en önemli katkısı bu...

Avrupa Birliği süreciyle birlikte Türkiye yıllardır rafa kaldırdığı birçok sorunla yüzleşmek zorunda kalıyor. AB sürecinin Türkiye’ye en önemli katkısı bu. Demokratikleşmeden, Kürt sorununa kadar birçok sorun tartışılıyor, hâlâ eksiklikler olsa da yasalarda önemli değişiklikler meydana geliyor. Bir sorunun kendisinin tartışılmaya başlanması bile çok önemli. Hâlâ alınacak çok mesafe var ama bunu fırsatı olarak görmek gerekiyor. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Arguvan Türkü Festivali kapsamında katıldığımız "AB Sürecinde Türkiye" konulu panelde benzer konuları tartıştık.

Arguvan Eğitim ve Kültür Vakfı’nın düzenledi ği festival küçük ve bağımsız çabalarla neler başarılabileceğinin bir göstergesi. Vakıf Başkanı Sadık Kayhan, bizleri kıl çadırlarda ağırlayan Narmikan (Yazıbaşı) Dayanışma ve Kültür Derneği Başkanı Latif Adıgüzel ve Mahmut Özdemir’in daveti üzerine gittiğimiz Arguvan’da olağanüstü ilgiyle karşılandık. Naciye ve Sadık Güler’in misafirperverliği karşısında mahcup olduk. Erdoğan Aydın’la birlikte katıldığımız panelde biraz da Tarık Akan’ın popülaritesinden yararlandık. İlçede herhangi bir salon, kültür evi gibi mekan olmadığı için dinleyiciler 40 derece sıcaklıkta lisenin salonunda bizleri dinlemek zorunda kaldı. Kömürlük, Kızık, Sortik, Yoncalı, Eymir köylerinden gelenlerle, Alevilik, Kürt meselesi, AB, Irak gibi meseleleri tartıştık.

TÜRKÜLER BİRLİK İÇİN

Türkiye’de Kürt sorunu yokmuş gibi davranmanın kimseye yararı yok. Çünkü bir sorun ne ertelenirse çözümü o kadar zorlaşıyor. İşte, Kürtçe dil sorunu karşımızda duruyor. İnsanlar kendi dilini konuşmak, şarkılarını söylemek, dinlemek istiyor. 15 bin kişi (Arguvan’ın nüfusu 2700 kişi) coşku içinde Ferhat Tunç’u dinlerken, bir yandan da Kürtçe söylemesi için sık sık talepte bulundu. Kürtçe şarkı da söylense kimin zararına? Amerika işgali sonrası Irak’ın kuzeyinde oluşan yapı Güneydoğu’da tartışılıyor.

Şimdilik kimsenin Irak Kürdistanı’na gözünü çevirdiği yok ama gelişmeler yakından izliyorlar. Panelde sorulan bir soru üzerine, Türkiye’nin Güneydoğusu’nda hiç kimsenin Erbil ve Süleymaniye’ye yüzünü çevireceğini düşünmediğimi dile getirdim. Tabii ki bu demokratikleşmenin her alanda gerçekleşmesi, herkesin kendini eşit vatandaş olarak görmesi ekonomik ve sosyal olarak unutulmadığını hissetmesine bağlı. Bunun temel şartı ise kendisine güvenen bir Türkiye’dir. Böyle olduğu sürece Erbil, Süleymaniye ara sıra ziyaret edilen yerler olmaktan öteye gidemez. Bunların hayata geçtiği oranda, "bölünme paranoyası" içinde olanlar hayal kırıklığına uğrar.

TARTIŞARAK ZENGİNLEŞME

Kürtler açısından AB sürecini daha iyi değerlendirip, Türkiye’nin demokratikleşmesi adına elde edilen kazanımları sürdürmekten başka çare yok. Bunun yolu da silahları susturmak, hatta bırakmaktan geçiyor. AB sürecinde silahın hem Kürtlere hem de Türkiye’nin demokratikleşmesine yararı olmayacaktır. Bu, Türkiye’deki AB karşıtı, milliyetçi ve savaş yanlısı kesimlerin işine gelecektir. Ancak, Kürtlerin kendi aralarında başlayan tartışma sürecini hızlandırması, daha özgürce tartışması, özeleştiri yapması gerekmektedir. Bunun gerçekleşmesinin bir yolu Enver Sezgin’in Radikal gazetesinde Neşe Düzel’e söylediklerinden geçiyor:

"İşe Öcalan’ın tecridi, özgürlüğü perspektifinden bakıldığında işin içinden çıkılmaz. Öcalan dışında da bazı insanlar kendi fikirlerini söyleyebilmeli, bir araya gelip yeni politikalar üretebilmelidir." Öte yandan Leyla Zana’nın sözcülüğünü yaptığı Demokratik Toplum Hareketi, yeni bir soluk gibi görünse de bölgede yeni bir ivme, fazla bir heyecan yaratmış gibi görünmüyor.

MİLLİYETÇİLİĞİN VARDIĞI NOKTA

Bosna unutulmuş değil. 10 yıl önce, yıllarda Srebrenica’dan kovulanları Zenica’da karşılamış ve çok acı hikayeler dinlemiştim. Katliam emrini veren General Mladiç ve Radovan Karadziç hâlâ o topraklarda serbestçe dolaşıyor, yakalanmıyor. 10 yıl önce Sırp faşistler 7 bin erkeği katletmişti. Mikro milliyetçiliğin, etnik şovenizmin insanlığın, barışın en büyük düşmanı olduğunu unutmayalım. Srebrenica, etnik şovenizmin en yakın örneğidir. Katiler adalet önüne çıkarılana kadar Boşnak kadınların vicdanları rahatlamayacaktır.