Google Play Store
App Store

Trump’a yapılan saldırı, şiddetin politik bir ifade aracı olarak ABD’de yeniden yaygınlaştığını gösteriyor. Politikacıların güç için toplumsal kırılma hatları üzerine inşa ettikleri dil, ayrışma ve nefreti derinleştiriyor. Bu şiddet iklimi kaçınılmaz şekilde kendilerini hedef alıyor.

ABD bir kez daha siyasi şiddetin esiri
Trump’ın saldırı sonrası yumruğunu kaldırarak kalabalığa "Savaşın" diye seslenmesi, olayın en ikonik karesi oldu. (Fotoğraf: BirGün)

Özgün BASMAZ / Purdue Üniversitesi

Çatışma, cinayet ve suikastlarla dolu 1960’lardan sonra, ABD’de politik şiddet yeniden artıyor. Reuters’ın geçen yıl yayımladığı rapor, politik saiklerle işlenen suçlarda belirgin bir artış olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre, sözlü taciz, yağmalama ve özel mülke saldırıdan tartaklama, dayak ve cinayetlere uzanan şiddet eylemlerini, sadece tek bir politik gruba mal etmek mümkün değil. Tercih edilen eylemler farklılık gösterse de politik şiddet, hem sağ hem de sol gruplar arasında yaygınlık kazanıyor. Politikacıların güçlerini artırmak için toplumsal kırılma hatlarının üzerine inşa ettikleri dil, ayrışma ve nefreti derinleştiriyor. Şiddet politik bir ifade biçimi haline geliyor, topluma yayılıyor, yayıldıkça normalleşiyor. Politikacıların körükledikleri bu şiddet iklimi, kaçınılmaz bir şekilde gün geliyor kendilerini hedef alıyor.

13 Temmuz Cumartesi günü Pennsylvania eyaletinde düzenlenen seçim mitingi esnasında, eski ABD Başkanı ve Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump’a düzenlenen saldırıyı, bu şiddet ikliminden bağımsız münferit bir olay olarak değerlendirmek mümkün değil.

Bu yazıda, komplo teorilerinden ve derin devlet spekülasyonlarından bahsetmek yerine, saldırıyı Cumhuriyetçi ve Demokratların el birliğiyle körüklediği şiddet iklimi ile bağlantısı açısından değerlendirmeye çalışacağım. Sosyal medyada politikacılarla ilgili “içten” bir şekilde dile getirilen ölüm temennilerinin, TV programlarında ya da etkinliklerde Trump ve Biden maketlerinin “eğlence” amaçlı parçalanmasının bu saldırıyla olan bağlantısını sorgulayacağım.

Cumartesi günü gerçekleştirilen silahlı saldırı, Donald Trump’ın konuşma yaptığı platforma yaklaşık 210 metre uzak bir çatıdan gerçekleştirildi. Atılan sekiz mermiden biri Trump’ın sağ kulağına isabet ederken kalabalıktan bir kişi hayatını kaybetti, iki kişi de ağır yaralandı. Saldırgan ise olay yerinde öldürüldü. Kendisini olay yerinden apar topar uzaklaştırmaya çalışan korumaların arasından, yüzü gözü kanlar içinde doğrularak yumruğunu havaya kaldıran Trump, kalabalığa “Savaşın, savaşın, savaşın” diye seslendi. Tam da bu anda ABD bayrağı önünde çekilen fotoğrafı olayın en ikonik karelerinden biri oldu.

Saldırının hemen ardından yapılan açıklamada saldırganın Thomas Matthew Crooks isimli 20 yaşında bir genç olduğu belirtildi. Crooks, saldırıyı babasının uzun namlulu yarı otomatik silahıyla gerçekleştirmişti. Üzerinde, silah ve patlayıcı maddelerle ilgili yayın yapan ve yaklaşık 11 milyon takipçisi olan “Demolition Ranch” isimli bir YouTube kanalının tişörtü vardı.

SUÇLU HANGİSİ?

Ne var ki, olayın üzerinden günler geçmesine rağmen Crooks’un bu saldırıyı neden gerçekleştirdiği ya da politik eğilimi ile ilgili net bir bilgiye ulaşılamadı. Yetkililerin daha sonra açıkladığına göre Crooks 17 yaşında Cumhuriyetçi Partiye üye olarak kaydolmuştu. Öte yandan yine aynı dönemde, demokratlara yakın liberal bir grubun düzenlediği ActBlue isimli bir kampanyaya 15 dolar yardımda bulunmuştu. Saldırının nedeninin tam olarak belirlenememesi birçok spekülasyon ve komplo teorisinin sosyal medya üzerinden yayılmasına neden oldu. Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçi ve Demokratlar yekpare şekilde olayı kınayıp birlik çağrısı yapsa da sonrasında yapılan açıklamalarda her iki taraf da saldırıdan direkt ya da dolaylı olarak birbirlerini sorumlu tutuyorlar. Cumhuriyetçiler bu saldırının Trump’ı “her ne pahasına olursa olsun durdurulması gereken faşist bir diktatör” olarak lanse eden Biden kampanyasının yarattığı histerinin sonucu olduğunu iddia ediyor. Hatta bazı Cumhuriyetçiler, Biden’ın Demokrat Parti bağışçılarıyla yaptığı telefon görüşmesinde kullandığı “Trump’ı namlunun ucuna koyma zamanı” ifadesi üzerinden Biden’ı suikast emrini bizzat vermekle suçluyor.

ŞİDDET KÜLTÜRÜ

Cumhuriyetçilerin iddia ettikleri gibi bu saldırı, sadece Demokratların söylemlerinin sonucu değil elbette. Sadece son iki yıla bakıldığında dahi, Cumhuriyetçi politikacıların şiddet kullanımını teşvik eden, şiddeti normalleştiren ve meşrulaştıran söylemleriyle bu iklimin oluşmasındaki başat sorumluluğunu net bir şekilde görebiliriz. Örneğin 2021’de Cumhuriyetçi politikacılar, çocukları dâhil tüm aile bireylerinin silahla poz verdiği aile fotoğraflarını Noel kartı olarak birbirlerine gönderdi. 2022’de, çekiçli bir saldırganın Temsilciler Meclisi Sözcüsü Nancy Pelosi’nin evine girip ve eşi Paul Pelosi’yi öldüresiye dövdükten sonra, Trump canlı yayında izleyicilerin karşısına geçip “Deli Nancy Pelosi, kocası nasıl, bilen var mı?” diye dalga geçti. Seyirciler buna kahkahalarla yanıt verdi. 2023 yılında, Cumhuriyetçi Kongre üyeleri toplantılara yakalarında uzun namlulu silah rozetleriyle katildi. 2024 yılında Kansas’ta Cumhuriyetçiler tarafından düzenlenen etkinlikte, Joe Biden maketi katılımcılar tarafından yumruklandı. Geçtiğimiz aylarda, Trump, Truth Social isimli sosyal medya sitesinde, Biden’ı elleri ve ayakları bağlanmış şekilde resmeden bir kamyonetin videosunu paylaştı. Yine mart ayında Trump’ın kendisi, eğer seçilmezse ülkenin kan gölüne döneceğini söyledi. 6 Ocak Kongre baskınını gerçekleştirenleri hâlâ ısrarla “vatanseverler,” aralarından hapis cezası alanları ise “siyasi rehine” olarak tanımlıyor.

Demokratlar, seçimlerde istedikleri sonuçları almak için her türlü şiddete başvuracak olanların asıl Cumhuriyetçiler olduğunu ifade etse de, şiddet içerikli paylaşımlar ve söylemler sanıldığı gibi sadece Cumhuriyetçilere has değil. Demokrat partiyi destekleyen kanaat önderleri ve medya da ülkeye yayılan şiddet kültüründe sorumluluk sahibi.

Bunun en uç örneği, 2017 yılı yeni yıl programında, komedyen Kathy Griffin’in, elinde Trump’ın maketten yapılmış kanlı kesik başı ile poz vermesi oldu. Her kesimden büyük tepki toplayan hareket Griffin’in kariyerinin noktalanmasına neden olsa da şiddet söyleminin Cumhuriyetçilere özgü olmadığını göstermesi açısından en çarpıcı örneklerden biri olarak hafızalara kazındı. 2020 yılında Trump’ın Covid 19’a yakalandığını duyurmasının ardından, sosyal medyada Trump’ın ölmesini dileyen çok sayıda paylaşım yapılınca, Facebook ve Twitter bu paylaşımlara izin vermeyeceklerini açıklamak zorunda kaldı. Saldırının ardından Trump ve Biden sağduyu ve birlik çağrısı yaptı. Biden saldırıyı kınayarak ülkedeki ateşin düşürülmesi ve ayrıştırıcı söylemlerin sona ermesi gerektiğini ifade etti. Trump ve Cumhuriyetçilerin sunduğu Proje 2025 programını Amerikan demokrasisine tehdit olarak hedef alan reklam, etkinlik ve sosyal medya paylaşımlarına ara verdi.

Griffin’in, Trump’ın maketten kesik başı ile pozu kariyerinin sonu olmuştu.

FABRİKA AYARINA DÖNDÜ

Öte yandan, Trump geçtiğimiz hafta düzenlenen Cumhuriyetçi Parti kongresinde adaylığını resmîleştirdi. Tüm delege ve partinin önde gelen isimleri, aralarındaki fikir ayrılıklarını bir kenara bırakıp Trump’ın arkasında birleşmiş görünüyor. Örneğin, Cumhuriyetçilerin kürtaj ile ilgili söylem değişikliği, daha dindar seçmende saldırı öncesinde büyük rahatsızlık yaratmışken saldırı sonrasında aynı seçmen kitlesi bu kararı stratejik bir zorunluk olarak kabul ettiklerini ve Trump’a desteklerini sürdüreceklerini açıkladılar. 19 Temmuz Cuma akşamı yaptığı konuşma öncesi, sert ve eleştirel bir tondan ziyade daha birleştirici bir konuşma yapacağını duyuran Trump, yumuşak başladığı konuşmayı, yine ayrıştırıcı, popülist, gerçekleri yansıtmayan iddialarla dolu bildik üslubuyla sürdürdü.

‘KURTARICI’

Trump’ın saldırı sonrası çok değişmediği aşikâr. Ancak, Kongre’deki diğer konuşmalara da yansıdığı üzere, Cumhuriyetçi seçmenin Trump’a bakış açısı eskisinden çok farklı. Trump’ın tüm siyasetini üzerine inşa ettiği, “iyiler ve kötüler arasındaki savaşta, kendisinin iyiler adına savaştığı ve bu nedenle kötülerin kendisini yok etmeye çalıştığı” hikâyesi, bu saldırı ile Cumhuriyetçi seçmen nezdinde net bir referans kazanmış oldu. Trump’ın “iyiler-kötüler” savaşı hikâyesindeki dramatik örgü bu saldırıyla tamamlandı.

Cumhuriyetçiler, Trump’ı ilk başta vergi takipleriyle iflasa sürüklemeye çalışanların, daha sonra yargılamalarla siyaseten bitirmeye çalıştıklarını, bunu da başaramayınca son saldırıyla onu öldürmeye teşebbüs ettiklerine inanıyorlar. Ama sayıları hiç de azımsanmayacak bir Cumhuriyetçi seçmen grubu var ki onlara göre Trump’ın tüm, bu saldırılardan kurtulabilmesi ancak Tanrı’nın desteğiyle mümkün. Son saldırı sonrasında, Trump’ın Tanrı tarafından gönderilmiş ve Tanrı tarafından korunan bir kurtarıcı olduğu yönünde bir hikâye de seçmen arasında yayılmaya başladı.

Pazar günü Biden, Trump’ın arkasına aldığı rüzgârın karşısında tartışmalı imajıyla daha fazla duramayarak seçimden çekildiğini açıkladı. Trump’a düzenlenen saldırının asıl kurbanı Biden oldu.

Bir yanda liderlerine karşı duygusal bağı derinleşmiş, ona kutsiyet atfeden konsolide seçmen kitlesiyle Trump, diğer yanda Biden’ın çekilme kararıyla rahatlayan, ama daha çok da yeni aday telaşına düşen Demokratlar. Bu saldırının, seçime giden yolda Trump’a önemli bir üstünlük kazandırdığı kesin. Ancak, seçime hâlâ dört ay var. Seçmenin kararını etkileyecek daha başka olayların yaşanması kuvvetle muhtemel. O nedenle, bu son saldırı üzerinden bir seçim sonucu tahmini yapmak için çok erken. Seçimleri nasıl etkileyeceğini öngöremesek de bu saldırı, şiddetin politik bir ifade aracı olarak ABD’de yeniden yaygınlaşmaya başladığını göstermesi açısından oldukça önemli. Amerika’da yükselen ateşin de sadece seçim süreciyle sınırlı kalmayacağı, kısa vadede düşmeyeceği aşikâr.