Açık Radyo günleri
İkisinin de keyfine diyecek yoktu, dışarı çıktıkları da yoktu gerçi, 5. Katta oturuyorduk, apartmanın önü caddeydi, araçlar çok hızlı geçiyordu, onlar mutluydu, mırıltılarından anlıyorduk, güzel güzel esneyip gerinmelerinden, biz daha emekli olmamıştık, sabah işe gidiyorduk, ev onlara kalıyordu bütün gün, radyo da...
Koca sesli bir adam vardı, onlar böyle düşünüyordu, evde yoktu ama her sabah sesi geliyordu, biz işe gidince de adam konuşmayı sürdürüyordu ağır ağır koca sesiyle, belki de akrabaydı ve onlara göz kulak olur gibi ses kulak oluyordu.
Bir de abi vardı, hızlı hızlı ve çok düzgün konuşuyordu, sanki arkasından atlı geliyor gibi,‘hadi’ diyordu ‘biraz daha çabuk!’ sonra telefonlar çalıyordu, abinin keyfi yerine geliyordu, sesi şenleniyordu, bizimkiler de eve gelmiş oluyordu, onlar da telefon ediyorlar ve o abi biraz sonra onların da adlarını söyleyip teşekkür ediyordu...
Radyo açık olunca sanki kapı pencere de açık gibi oluyordu onlar için. Öyle havadar, geniş, ferah, yüksek, özgür...Ee daha ne olsundu? O günlerde Sinema Festivalinin, yoksa Müzik Festivali miydi, reklamlarına çıkan kedi caz müziğine kuyruğuyla eşlik edince müthiş beğeni toplamış, hatta Altın Lale jüri özel ödülü için de adı geçmişti!
Geçmemişti de, bizimkilerin gönlünden öyle geçmişti!
Ev sahibi dediğimiz kadın ve erkek, yani bizimkiler, bu reklamı çok beğenmişlerdi, aralarında konuşup dururken, iki kediden büyüğünün de kuyruğunu müziğin ritmine uygun olarak hareket ettiğini görmesinler mi, aaa!
A-aa’sı var mı canım, siz işe gidince, ana-kız iki kedi, Mısır ile Kiraz, tüm gün ne yapıyordu sanıyorsunuz, radyonun keyfini çıkarıyorlardı elbette! Bak şu işe! Adamı radyoya çağırdılar bir gün söyleşi için, gitti ve kedilerinin Açık Radyo’yu çok sevdiğini, o nedenle işe gittiklerinde de kapatmadıklarını, hep açık olduğunu, gülerek anlattı. Madem kainata açıktı, öyleyse kedilere de açık demekti!
Konuşmanın bu bölümünü Açık Radyo yıllarca spot olarak yayınladı, Mısır ile Kiraz da evdeki adamın sesinden kendi adlarını da duyunca, dönüp ona baktılar, kedilerin gülümsemesi mırıltılarıdır, sırtüstü yatıp okşanmak istemeleridir, bunlar oldu her seferinde, çoooook mutlu oldular!
Evin ilk kedileriydi onlar, iki kız, ana-kız, ev sahipleri de onları da sevindirmek için Nar kızı yaptılar, onlar ermiş muradına... diyebiliriz kuşkusuz, nasılsa Turgut Uyar’ın demesiyle göğe bakıp sevinebiliriz, mutlu olabiliriz, muradımıza erebiliriz. Şimdi de böyle bir sevinçten konuşuyoruz tam ve 30 yıllık radyo günlerinden söz ediyoruz.
Kedileri büyüttüğü gibi Nar’ı da büyüttü Açık Radyo, o da iki kez programa konuk oldu, babasıyla birlikte dünya dillerinden ninniler çaldılar kız-oğlan çocuklar ve kedi- köpek çocuklar için...
Şimdiler her şeyle uğraşılan zamanlar, radyoların açıklığıyla, kedilerin köpeklerin canıyla, çocukların eğitim müfredatıyla, işçilerin haklarıyla, kadınların giysileriyle, saçıyla başıyla, kız çocuklarının hayatıyla, özgürlük ve hak pazarlığı yapmak için kullandıkları anayasayla, laikliğe saldırılarıyla, artık doğrudan yaşam biçimini hedef alan ve bir bölümü devletin kurumu olan Diyanet görevlisi hocalarıyla, sokaklarda gösteriler yapan, heykelleri kırmaya, parçalamaya kalkışan tarikatları, cemaatlarıyla, muhalif, demokrat gazetelere, radyo ve televizyonlara, internet sitelerine sürekli ceza yağdıran RTÜK diyedir ne idüğü besbelli kuruluşlarıyla, besleme basınları, gazeteci kılığındaki yandaşlarıyla, ‘han-ı iştihaları’yla...
Sevgili Ömer Madra, sevgili Eraslan Sağlam, sevgili Açık Radyo, kedilerini düşündüğünüz için bu satırların yazarı size çoooooook teşekkür ediyor, Mısır ile Kiraz, Bilge Bey’in yazdığı bahçeye göçtüler, ama kulakları sizde başka kedileri var ve onlar size, radyomuza hep açıklık diliyorlar!
Açık Radyo açık kalmalı!