Google Play Store
App Store

Hafta içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi-TBMM, kısaca Meclis diyelim, yeni yasama dönemine büyük eksiklerle girdi, açılışa CHP, TİP ve EMEP katılmadı.

Ancak Meclis’in eksikli açılması yalnızca bu katılmamalar nedeniyle değildi. Halkın egemenliğin gerçeklik kazandığı bu kurum, yargıdan ekonomiye, eğitimden dış siyasete dek hemen her konuda ana sorunların ve özellikle de bunların çözümünün, giderek daha fazla uzağında kalıyor.

EGEMENLİĞİN KULLANIMI

Demokrasilerde asıl siyasal güç kaynağı halkın oylarıyla oluşturduğu meclis ya da meclislerdir. Meclis’in üç temel işlevi vardır. Yasa yapma, yürütmeyi denetleme ve bütçe hakkı.

Sonuncudan başlayalım, çağdaş parlamentoların doğuşunda vergi kavgası yatar. Vereceği verginin tutarı, kimlerden alınacağının ve nasıl harcanacağının “seçtikleri tarafından saptanması” günümüzün demokrasilerinde savaşımlarla kazanılmış en temel yurttaşlık hakkıdır. Bugün ülkemizde Meclis bütçe hakkını kullanamıyor; yürütmenin hazırladığı bütçeyi onaylamakla yetiniyor. Sonuçta, verginin varsıl-yoksul ayırımı yapmayan ve bu nedenle de en haksız biçimi olan dolaylı vergiler toplamın yaklaşık dörtte üçü gibi bir tutara ulaşıyor. Bütçe harcamaları da, maaşlar, yatırımlar, faizler, borçlar da esas olarak Meclis denetiminin dışında kalıyor.

İkincisi, yasa yapma da Meclis’in en temel asıl görevlerinden biri olarak çok önemlidir. Ancak bu konuda da tümüyle yürütmenin dediği oluyor; üstelik “torba yasa” adı altında tam bir hukuk kargaşası yaşanıyor.

Yasama görevinin üçüncü ayağı, komisyon çalışmaları, araştırma ve soru önergeleriyle yürütme gücünün denetimidir. Hiç ayrıntıya gerek yok, Cumhurbaşkanında toplanan yürütmenin Meclis tarafından denetiminin de çok yetersiz kaldığı biliniyor.

Sonuçta Meclis, yalnızca yürütmenin istediklerini yapan ve yaptıklarını onaylayan bir özellik yaşıyor.

KAYITSIZ KALMAMALI

Meclis en önemli toplumsal olaylara bile kayıtsız kalıyor.

Yaz boyunca da yaşanan zeytinliklerin talanına, yurdun her tarafında ormanların yakılmasına; “değerli maden” bulunacağı gerekçesiyle vatanın hemen her karışının talanına; milyonlarca öğrencinin eğitimlerini yarıda bırakarak, ne eğimde-ne işte- bir duruma gelmelerine; onca bölüm ve fakültenin kapatılmasına; artan kadına karşı şiddete; yaygınlaşan çocuk sömürüsüne, ülkenin kaçakçı teröristler için yol geçen hanına dönüşmesine; tüm halkın geçimini doğrudan etkileyen enflasyon oranı farklılıklarına vb. Meclis tamamıyla duyarsız kalabiliyor. Özellikle eklemek gerekiyor; çok ağır sağlık sorunları yaşayanlar, hastanede değil, hapiste tutulabiliyor; kaçma olasılığı gibi somu olağanüstü koşullar yoksa sanıkların “tutuksuz yargılanmaları” kural olamıyor. Yasama organı, hukuku, halkın gözünde yerle bir eden bu uygulamalar konusunda da adım atmıyor.

Meclis, iktidarın yerel yönetimlere uyguladığı ve özünde “seçimin hiçe sayılması” anlamına gelen “kayyum” uygulamasına da karşı çıkamıyor. Daha özelde, Meclis, CHP’nin, yargı eliyle yoğun iç tartışmalara sürüklenmesine, yargının iki ayağı, Yüksek Seçim Kurulu YSK kararları ve asliye mahkemelerinin kararları arasında yaşanan büyük uyumsuzluğa da seyirci kalıyor. Oysa buradaki temel sorun da özünde seçmen iradesinin önemsizleştirilmesidir.

Bu köşede sıkça vurgulandığı gibi Meclis en büyük yıkımını “eksikli” çalışarak yaşıyor. 14 Mayıs 2023 Genel Seçimlerinde tüm yasal koşulları yerine getirerek Hatay’dan milletvekili seçilen Can Atalay, görevini, üstelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi-AİHM ve Anayasa Mahkemesi AYM kararları hiçe sayılarak, yapamıyor. Atalay ile yok sayılan aslında, diğer hapislerden farklı olarak egemenliğin kaynağıdır.

Yaşanmakta olan hukuksuzluklara dokunmayan Meclis’in “Terörsüz Türkiye” için çözüm üretecek adımlar atabileceği de soru işaretinin çengeline takılıyor.

Yine bu hafta, ülkenin dış siyaseti Başkan Erdoğan’ın ABD ziyaretiyle yeni bir özellik kazandı; uçak, silah ve doğalgaz alımlarından Filistin’de görevlendirilmeye uzanan çok geniş bir alanda çok önemli gelişmeler oldu. Dahası “yerli ve milli” savaş uçağımız KAAN’ın önemli parçaların sağlanması konusunda büyük tartışmalar yaşandı. Saraydaki yandaşlar bile uygun deyimiyle biri birine girerken de “Yüce Meclis” ortalıkta yoktu. Meclis’te kendilerini CHP’yi Altılı Masa ile yoldan çıkardıktan sonra bir an önce Saray’a atmak isteyen AKP eskileri ile onlarla el ele, önceki eş genel başkanları yargı kararlarına karşın yıllardır hapis tutulan DEM’liler vardı.

Sonuç olarak, giderek ağırlaşan iç ve dış sorunlara, “açılsa ne olur” dedirtecek kadar uzak kalan Yüce Meclis’in yapabileceği en doğru iş bir an önce seçime gitmektir.