Komünist çevreler, kızıl bayrağı yere düşürmemeyi amaç edinen onurlu bir yalnızlığı yaşadı. Afet komünizmi olgusu, bu haletiruhiyeden hızla kurtulmak gerektiğini söylüyor.

Üçüncü bin yılın ilk çeyreğinde ilan edilebilir ki, dünya üzerinde bir hayalet kol geziyor-komünizm hayaleti. Bu komünizm hayaleti Marx’ın 1848’de Avrupa üzerinde dolaştığını söylediği hayaletten tabii ki farklı. İki yüz yıl önceki hayalet, Batılı işçi sınıfının bilinçli eylemi idi; kapitalizmin vahşi koşullarına isyan eden emekçilerin örgütlü iradesi, Marx’a “Avrupa’da bir hayalet kol geziyor–komünizm hayaleti” dedirmişti. Bugünkü ise işçi sınıfının örgütlü iradesini değil, neoliberal kapitalizmin kahredici sonuçları karşısındaki zorunlu bir toplumsal refleksi temsil ediyor. Şöyle ki:

FELAKET GİRDABI

Dünyamız “geleneksel olmayan tehditler” tanımlamasıyla adlandırılan felaketlerin girdabı içinde süreklileşmiş bir insani kriz olgusuyla karşı karşıyadır. İnsani krizler, geleneksel doğal afetleri de bünyesine katarak genelleşmiş ve yaşam formlarının önemli bir bölümünü, varlıkları itibarı ile de tehdit eder hale gelmiştir. Söz konusu tehdidin ne kadar yakın ve gerçek olduğunun anlaşılmasında Covid-19 küresel salgını, yol açtığı çok yönlü felaketlerle, uyarıcı bir etkiye sahiptir. İnsanın yaratıcı kapasitesini ve doğayı kâr arzusunun malı kılan kapitalizm, özellikle uzun neoliberal yıllar boyunca yol açtığı katlamalı tahribatlarla, dünyamızı yenilenme eşiği bakımından kritik bir yere taşımıştır. Kimi bilimcilere göre, dünyamız yenilenme eşiğini aşmıştır; kimileri az da olsa hâlâ zaman bulunduğu görüşündedir.

YÖNETEMEME KRİZİ

Deprem, sel, yangın gibi hem zaman ve mekâna sabitlenebilir hem de afetzedesi sınıflandırılıp, sınırlandırılabilir “geleneksel” afetler ile küresel ısınma, küresel salgın, ekolojik yıkım, mülteci akınları gibi sabitlenemeyen yeni fenalıklar içinde gündelik yaşamı sürdürmenin gerekleri ile, gündelik yaşama hükmeden kapitalist piyasa gerekleri arasındaki uyumsuzluk gittikçe derinleşiyor. Genelleşen ve süreğenleşen afet hali, ihtiyaçları merkeze alan bir toplumsal ilişki biçimi talep ederken, neoliberal evresinde gemi azıya alan kapitalist piyasa, kâr ve rekabet odaklı işleyişini sürdürüyor. Tam da bu artan uyumsuzluk nedeniyledir ki, şu ya da bu biçim ve düzeydeki kapitalist devletler daha önce hiç deneyimlemedikleri bir yönetememe krizi ile karşı karşıya kalıyorlar. İhtiyaçlar ile kârlılık arasındaki kutuplaşma, küresel iktisadi buhranla daha da derinleşiyor. Bir yanda meta dışılığı talep eden yaşamsal ihtiyaçlar, diğer yanda metalaştıramadığını yok bilen kapitalist piyasanın bitimsiz kâr arzusu. Afet zamanlarında ihtiyaçlar, parayla karşılanmaz; misal, deprem alanında suyu parayla satanı göremezsiniz; piyasa ilkeleri öylesi zamanlarda işlemez; o mahalde, malların değeri, ihtiyaçlara dönük kullanımlarıyla ölçülür; para cinsinden ölçülmez, ölçen olursa da ayıplanır, ahlaki ekonominin tartısında dara çekilir. O koşullarda herkes yeteneğine göre sorumluluk üstlenir, paylaşım da ihtiyaca göredir.

"Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre"; Karl Marx’ın 1875 Gotha Programının Eleştirisi’nde popüler hale getirdiği bir slogandır; komünizmi bu sade ilke ile açıklar. Şimdi bu ilke, bilimcilerin İnsani Krizler Çağı olarak adlandırdıkları şu zamanda gündelik yaşamı sürdürebilmenin zorunlu bir davranışı haline geliyor. Küresel Covid salgını ile yaygınlaşan, deneyim aktarımlarıyla olgunlaşan bu toplumsal refleks, en çok da işçi sınıfı sosyalizmi mücadelesini veren sosyalist-komünist politik çevreleri ilgilendirmeli.

EN AKILCI İLKE

Toplumsal bir varlık olarak insanın, türsel varlığını tehdit eden müşterek sorunlarla paylaşımcı-dayanışmacı ilişki örüntüleri ile mücadele ediyor olması, son derece anlaşılırdır. “Afet komünizmi” olarak kavramsallaştırılan bu eğilimin günümüzde daha sık gözlenmeye başlaması, komünizmi siyasi yelpazenin uçlarında /marjinlerinde yer alan bir doktrin olarak kavramamak gerektiğini bize anlatıyor. Uzun yıllar süren baskı ve tecrit altında komünist çevreler, kızıl bayrağı yere düşürmemeyi amaç edinen onurlu bir yalnızlığı yaşadılar. Afet komünizmi olgusu, bu haletiruhiyeden hızla kurtulmak gerektiğini söylüyor. Komünistler sadece kendi zihinlerinde mevcut bulunan; biricik, ayrıksı, uç bir toplum tasavvuru ile dolaştıkları sanısını terk etmelidir. Komünizm bugün bütün canlı formlarıyla bu gezegende yaşamı sürdürebilmenin en akılcı, en az maliyetli, en ahlaki yaşam ilkesi konumdadır. Gündelik yaşamın içinden çıkan ve “afet komünizmi” diye adlandırılan bu kendiliğindenci eğilim, umalım ki iradeler üzerindeki uyarıcı etkisini tez zamanda yapar olsun.