“Afet yasasından bir yasal afet üretmek”, 2012’de çıkarılan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun üzerine, 2014’te yazdığım bir makalenin başlığıydı. Makale, 6306 sayılı Yasa’nın bir analiziydi ve o haliyle afetlere bir tür davetiye anlamına geldiğine işaret ediyordu.

Türkiye kentlerinin yirmi yılı aşkın zamandır en çok meşgul olduğu konulardan birisi adı geçen yasaya da konu olan kentsel dönüşüm söylemi ve uygulamaları oldu. O kadar ki kentlerin geleceğine dair politik ayrışmaların temel mevzusu da yine “kentsel dönüşüm” idi. Dolayısıyla kentsel dönüşüm şehirlerin olduğu gibi ülkenin de gündemine oturmuştu. Dönüşüm için temel gerekçe ise en azından ilk dönemlerde deprem tehlikesiydi.

***

Kentleri dönüştürmeye ilişkin yasal düzenlemelerden biri 2000’li yılların başlarında gündeme getirilen Dönüşüm Alanları Yasa Tasarısıydı. Tasarı, askeri bölgeler dışında kalan tüm kamu arazileri ve eski kent merkezlerinin büyük çaplı dönüşümünü öngörüyordu. Bu, kentsel mekana öylesine radikal bir müdahaleydi ki eski kent merkezleri ve 12 Ekim 2004’ten önce yapılmış gecekondu ve ruhsatsız yapılar geleneksel sahiplerinden arınacak; mülkiyet hakları ellerinden alınabilecekti.

Fakat bu müdahalenin ilk mekanları biraz da tuhaf şekilde deprem açısından dezavantaj teşkil etmeyen “gecekondular” olmuştu. Durduk yerde bir ‘gecekondu heyulası’ ortalığı sarmıştı. Başbakan R. T. Erdoğan, TOKİ Konut Kurultayı’nda gecekonduları kentlerin çevresini kuşatan bir ur olarak nitelemişti. İlgililer neredeyse her gün “bu çirkin yapılar yıkılacak”, “şehirler gecekondulardan temizlenecek” gibi demeçler veriyorlardı. Belediyeler de bu politikanın aktif bir savunucusuydu. Mesela İBB yayınları “kent yıkılarak güzelleşecek” ve “kentin yarısı yıkılacak” gibi vurgularla çıkıyordu. Benzer durum Ankara Büyükşehir Belediyesi için de geçerliydi. M. Gökçek, başkentin giriş kapısı olan Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm Projesi ile meşguldü. 2005 Mart ayında başlayan ve toplam on milyon metrekarelik alanı kapsayan bu dönüşüm ona göre bir “prestij projesi” idi. Çünkü Ankara’ya gelen yabancılara “güzel bir Ankara gösterilmek” isteniyordu.

Ama asıl dönüştürücü güç TOKİ idi. Başkan Erdoğan Bayraktar, "TOKİ şehirlerimizi sarıp sarmalayan gecekonduları söküp atmak noktasında çok ciddiyiz, çok azimliyiz, çok kararlıyız’’ demişti. Hatta MÜSİAD Kayseri Şubesi’nin Kentsel Dönüşüm ve Konut Finansmanı konulu toplantısında daha da ileri gidip "esrar, eroin ve kadın ticareti gibi hususları yapan yanlış insanlar, gecekondu ve kaçak yapılaşma bölgelerinden besleniyorlar” bu yüzden gecekondu mahallelerinin “kaldırılıp atılması” gerekiyor demişti.

***

Ne var ki bütün bu politika ve uygulamalar kentleri depreme hazırlama çabasının değil de, daha fazla rant üretmenin araçlarıydı. Ne yapıp edip bu dönüşüm sağlanacaktı. Nitekim ilk kentsel dönüşüm projelerinde yerinden edilmeye karşı gösterilen tepkiler üzerine “yerinde dönüşüm” diye yeni bir aşamaya geçildi. Buna göre eski mülkiyet sahipleri “yerlerinde kalacaklardı”. Bu yeni paylaştırma politikası, gerilimlerin bir ölçüde dinmesine yol açtı ama yine de yeterince emin bir yol değildi. Bu kez ‘herkesi memnun eden’ daha üst bir dönüşüm aşamasına geçildi. Artık evleri yıkılanlara daha fazla imkan sunulacaktı. Fakat bunu yapabilmek için müteahhitlere de ilave rant üretmek gerekiyordu. Bütün bunların gerçekleşebilmesi ise ancak yeni imar haklarıyla mümkündü. Hemen her yerde yeni imar hakları getirildi. Böylece kentler hızla yıkılmaya başlandı, eski askeri alanlar ve tarımsal alanlar da dahil her yer beton yığınına dönüştü. Kentsel dönüşümün temel gerekçesinin “deprem” olduğu çoktan unutuldu bile. O kadar ki deprem toplanma alanlarında bile artık yeni binalar yapılmıştı.

Bu gözü dönmüş rantçı sistemde ‘herkes kazandı’, TOKİ, eski mülkiyet sahipleri, belediye, müteahhitler vb. Ama şehirler kaybetti. Çünkü taşıyamayacakları bir yükle karşılaştılar. “Afet Yasası”, gerçekte bir afet için son derece uygun bir zemin hazırlamıştı. 6 Şubat 2023 günü meydana gelen depreminin hepimize gösterdiği somut olgulardan birisi ve en önemlisi budur.