Google Play Store
App Store

On binlerce canı kaybettiğimiz bu büyük felakette yıkıntıların arasından canlı kurtulanımızı mucize, ölü bedenlerimizi sayı olarak kaydediyoruz. Şu on iki gün içinde afet yönetimi adına gördüklerimiz ibretlik. Ülkeyi sevk ve idare edenler, asrın felaketi adını verdikleri bu büyük yıkım karşısında, duygularına hâkim olamayan bir görüntü sergiliyorlar.

Bir büyük afet anında, yıkıntıların arasından “devlet yok, devlet nerede” çığlıklarının yükselişi, ne yazık ki bu memlekette rutine bindi. İstisnayı ise bu felakette yaşadık; afeti yönetmekle mükellef devlet erkânı, öfke yüklü duygusal patlamalar sergiledi. İdarenin tek hâkimi Erdoğan, şahısları, burada da ön aldılar, henüz acı taze iken, depremin üçüncü gününde, hem de bir basın toplantısında “jandarma, asker göremedik diye iftira atan bazı haysiyetsizler, namussuzlar var” diyebildiler. “Şimdilik deftere yazıyoruz” sözlerinden ağızlarına gelen her şeyi de söylemediklerini düşünüp avunabilir miyiz, bilemiyorum.


Lakin sosyal tarih de defter tutar, inanmayan İlber (Ortaylı) Hocaya sorabilir. Hatay’da “ses var mı” sorusuna bir depremzedenin “ses var, devlet yok” yanıtı, acının sese dönüşmüş tonuyla ağızdan döküldüğünde o deftere yazıldı. Her şeye muktedir olduğunu sananlar bilsin ki onu silmeye güçleri yetmez.

Sahi 6 Şubat 2023 Maraş depremi afet yönetimi sosyal tarihe hangi başlıkla girer, tahmini olan var mı? Yöntemi Weber’den, tespiti Durkheim’dan ödünç alırsak, en değer-yansız başlık, “yönetsel anomali” olur herhalde. Weber demişken, mevcut afet yönetim pratiğimiz ile onu da mezarında ters çevirmiş olmamız pek mümkündür. Weber için modern devlet idaresi, damarlarında kan yerine akıl sıvısı akan bürokrasinin ussal-yasal faaliyetidir. Kalksın da görsün Weber, duygu nerede patlıyor, akılcılık nereden akıyor?

Türkiye halkı, büyük yıkımı duyar duymaz, arama-kurtarma ve acil ihtiyaçların karşılanmasına yönelik adı konmamış bir seferberliğe girişti. Maraş merkezli 7’den büyük iki sarsıntı, adeta toplumun uyuyan hücrelerini de hızla harekete geçirdi. Acil ihtiyaçlar alındı, listelendi, kendiliğinden işbölümleri gerçekleşti ve bu halk yediden yetmişe özerk inisiyatifler halinde dayanışmayı büyütmeye koyuldu. Afetle mücadelede popülerleşmiş sivil inisiyatifler bağışlar konusunda çekim merkezi oldular; onlar da hızla büyüyen bütçeleri, acil müşterek talepleri karşılamak için seferber edeceklerini duyurdular.

Sen misin, bunu yapan?

Devlet Bahçeli, depremden bir hafta sonra gerçekleştirdiği kafiyeli grup konuşmasını bu sivil inisiyatiflere ayırdı ve “devletin yapamadığı, yatıştıramadığı ve yetişemediği ne vardır da Ahbapçılar ve Babalacılar akbaba gibi kanat çırpmaktadır?” diyerek, toplumsal seferberliğin en tarafsız, en acil ihtiyaç odaklı adresini hedef tahtasına yatırdı.

Normalde ya da normal ülkelerde burada yaşadıklarımızın tersi beklenir: Bu kadar büyük ve ani bir yıkım karşısında toplum, korku ve dehşet içerisinde donar kalır, ilk refleks, damarlarında akıl sıvısı dolaşan afet yönetim aygıtından gelir. Ussal-yasal devlet aygıtı, afet sırasına yönelik planları doğrultusunda hızla harekete geçer, ardından da yaraların sarılması ve normalleşme adına toplumsal dayanışmayı teşvik eder, hele de Ahbap, Babala gibi çözüm odaklı STK’leri el üstünde tutar, onurlandırır. Demek ki normal zamanlarda yaşamıyoruz.

Ülkenin mevcut idare tarzını, belli bir devlet tipi içine yerleştirmek-ki her tanımlama aklileştirme işlemi de demektir- bana pek mümkün gözükmüyor.

Kemalist devlet kapasitesinden geriye pek bir şeyin kalmadığı anlaşıyor. İdari mimariye bakıldığında görünen şu: Aşırı merkezileşerek şahsileşmiş güç/iktidar konumu ve hemen altında bu güç merkezinin en kalbi temsilcisi iddiasıyla birbirinin gözünü oyan aparatçıklar. İdari mimarinin röntgeni bundan ibaret. Sivil toplum adına da şahsileşmiş güç merkezine biatte ortaklaşmış ama birbirinin amansız rakibi durumdaki dinci örgüt faaliyetleri.
Bu büyük yıkım, yaşamakta olduğumuz iktisadi buhranı geniş çaplı bir sosyal afete dönüştürmüş durumdadır. Mevcut yönetim ile onun sınıfsal ve toplumsal ayakları, sosyal afetin sorumlularıdır. Sorumluluğu ilahi kader planına atmak, toplum indinde kabul görebilirdi, yeter ki 20 yıldır bu ilahi plan, halkın alnına kader yazarken, iktidar blokunun cüzdanına kısmet yazmamış olsaydı.

Günümüzün acil siyasi ihtiyacı, idarenin bastırmaya ve kontrolü altına almaya çalıştığı ussal toplum seferberliğini, politik toplum olarak örgütlemektir.