Hatay’da depremzede aile çadırlarında oturuyordu. 11 Şubat sabahı çadırlarının önünde iki el silah sesi duyup dışarı çıktılar. Jandarma gelmiş, ailenin büyük oğlu Sabri’yi soruyordu. Sabri ellerini kaldırarak jandarma aracına gitti, küçük oğulları Ahmet ne olduğunu sorunca jandarma ona “Sen de gel” dedi.

Dayak, araca bindirildikleri anda başladı. İki kardeş Altınözü İlçe Jandarma Karakolu Komutanlığına götürüldü.


Gerisini Sabri Güreşçi savcılıkta şöyle anlattı: “Karakolun iç nizamiye kapısının önünde durduktan sonra Ahmet ve beni yere atarak tekrar copla darp etmeye başladılar. Sonra bizi nezarethane olmayan, depo gibi bir odaya aldılar. Yaklaşık 10 jandarma personeli bizi yine darp etmeye başladı, üzerimizdeki kıyafetleri yırtarak çıkardılar, bidonlardaki suyla ıslatıp coplarla vurdular. Yapmayın dememe, yalvarmama rağmen 2-3 saat devam ettiler. Durmadan soru sorup cevabı beklemeden vurdular. Darbın şiddeti neticesinde her türlü suçlamayı kabul edeceğimi beyan ettim. Kardeşim Ahmet çok kötü etkilendi, ona ‘Kapıya doğru giderek seslenmesini, hastaneye gitmek istediğini söylemesini’ söyledim. Ama Ahmet kapının önüne gidince kan kusmaya başladı ve hareketsiz kaldı, hiçbir tepki vermiyordu. Jandarma Ahmet’i alıp götürdü. Ertesi gün rahatsızlanmam üzerine beni hastaneye götürdüler. Jandarma personeli, tam doktor sırtıma bakacağı sırada ‘Bu bir yağmacı, çok uğraşmana gerek yok, öyle bir bak geç, sadece ölmesin yeter’ dedi. Bu sebeple de doktor raporum tam olarak alınamadı.”

Kapıda babası bekliyordu, devamını o anlattı: “Oğullarımdan haber alamayınca aynı gün saat 17.30-18.00 sularında jandarma karakoluna gittim. Israrla oğullarımı görmek istediğimi beyan etmeme rağmen göstermediler. Nizamiyenin dış kapısında yol kenarında beklerken dört jandarma personelinin battaniyeye sarılı bir şahsı çıkardıklarını ve araca bindirdiklerini gördüm. Şahsın oğlum Sabri olabileceğini düşünerek peşlerinden hastaneye gittim.

***

Battaniyeye sarılı kişiyi kapalı bir odaya alıp kapısını kapatmışlardı. Kim olduğunu sorduğumda, ‘Suriye uyruklu bir şahıs olduğunu’ söylediler. Buna rağmen hastaneyi terk etmedim. Bir doktor, jandarmaya ‘Ambulansla götürelim mi’ diye sordu. Jandarma personeli ‘O iş bitti gerek kalmadı’ şeklinde cevap verdi. Ben ısrarla o kişinin Sabri olduğunu düşündüğümden sormaya devam ettim. Jandarma Sabri’nin karakolda olduğunu söyleyerek alandan uzaklaşmamı istedi. Karakola döndüm, saatlerce beklememe rağmen benimle görüştürmediler, Sabri’yi eşiyle çok kısa süre, 5-10 saniye görüştürdüler, bir tek sesini dinletmişler, ‘Ben iyiyim’ demiş o kadar. Battaniyeye sarılı şahsın Sabri olduğunu düşündüğümden bunu duyunca geri döndüm. O kişinin oğlum Ahmet olmadığını düşünmemin sebebi, Ahmet’in olaylarla herhangi bir ilgisi olmadığı ve serbest bırakıldığını düşünmemdi. Ertesi sabah 07.00 civarında hastaneye geri döndüm, tanıdığım olan morg görevlisine morga beni sokmasını rica ettim. Kabul etti ve vefat eden şahısları gösterdi, orada oğlum Ahmet’i gördüm. Yüzünde darp nedeniyle morluklar, açılmalar vardı, vücudunda darp izleri vardı.”

***

Jandarmayla görüştüğünde, babaya, Ahmet’i serbest bıraktıklarını fakat Antakya’da yağma gerçekleştirdiği sırada vatandaşlarca darp edildiğini söylendi. Hırsızlıkla suçlanan Sabri ise ertesi gün çıkarıldığı hâkimlikçe yurtdışına çıkış yasağı adli kontrolüyle serbest bırakıldı.

Aile şikâyetçi oldu, Altınözü Savcılığı soruşturma başlattı ve kitabına uygun olsa da pek rastlanmadık şekilde, soruşturmada kolluk gücü olarak jandarmayı (yani sorumlu tutulanları) değil polisi görevlendirdi. Ve yine kitabına uygun olarak Sabri Güreşçi’deki darp izlerinin kontrolü için Adana’da Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı bulunan bir hastaneye muayene edilmesi için sevk kararı verdi. Bugüne dek yapılanlardan, en azından, jandarma personeli hakkında işkence ve kötü muamele suçlamasıyla başlatılan soruşturmanın etkin şekilde yürütüleceğini umuyoruz. Aile de kaldığı çadırda aynı umutla bekliyor.