Ak Parti: Aydınlıktan karanlığa
Çarşamba günü, 14 Ağustos, 2001’de kurulan AKP’nin 23. kuruluş yıldönümüydü. Ancak, bu haftaya kuruluş kutlamaları değil, yasama ve yargıda yaşananlar damga vurdu.
Yine de, ülkenin bugün içine sürüklendiği karanlığın doğru anlaşılması için AKP’nin kuruluş açıklamasının geniş bir özetine yer vermek gerekiyor.
BÜYÜK KANDIRMA!
Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan, 14 Ağustos 2001’de Ankara Bilkent Oteli’nde üzerinde “Aydınlığa Açık, Karanlığa Kapalı” yazılı panonun önünde yaptığı basın toplantısında şöyle diyordu:
“Aziz Milletimiz… Bugün Türk Siyaset Tarihi’ne
*“lider oligarşisinin çöktüğü gün” …parti içi demokrasi (nin) … egemen olduğu...... AK Parti’nin doğum günü... Kutlu olsun!
… (P) artide asla bir “Lider Diktatoryası” oluşmayacaktır…
Partimizin …getireceği diğer öncü bir tavır ise siyasetçilik makamını bir “kolay servet ve imtiyaz aracı“ olarak görme hevesine son verecek oluşudur.
Hak kısıtlamaları, özgürlük ihlalleri ve işkence nedeniyle başka ülkelerden azar işitmek bu ülkenin kaderi değildir …
…açlık sınırının altında yaşayan insanların görüntülerini izlemek, bu büyük milletin alın yazısı değildir…
… Türkiyeli insanları, yabancı ülkelere göç etmeye yönelten yoksulluk ve yoksunluklardır… bu zorunluluk ortadan kalkacaktır.
…. ulaştığı ekonomik refah düzeyiyle, hukuk, eğitim, adalet sistemleriyle,… yüksek standarttaki demokrasisiyle Avrupa’yı insanımızın ayağına getirmeyi hedeflediğimiz için AB Üyeliğine “EVET” diyoruz…
Diyaloga, hoşgörüye açık, uzlaşmacı ve birleştirici bir dil kullanmayı kendisine şiar edinen Partimiz… ünlü düşünür Voltaire’in şu sözleri kılavuzlarımızdan biri olmaya adaydır: … “sizin görüşlerinize katılmıyorum. Ancak bu görüşlerinizi rahatlıkla ifade edebilmeniz için canımı bile vermeye hazırım”.
…Umuyorum ki …bu konuşma… uzlaşma kültürümüzün yerleşmesine son derece yapıcı bir metin olarak geçecektir.
Evet, bu metin ülkenin siyasal tarihine, çoktan, “büyük, tarihsel aldatma” olarak geçti.
BUGÜNÜN KARANLIĞINA
Gelinen nokta, kuruluşta verilen sözler yerine getirilmediği, ısrarla bunlara tamamıyla ters yönde gidildiği için karanlıktır.
Tam üyeliğine, “büyük harflerle” EVET diyen AKP’nin dilinde, artık AB üyeliğinin, özgürlük ve hukuk kavramlarının yeri yoktur; laik, bilimsel eğitimden; bilimsel özgürlük ve üniversite özerkliğinden eser yoktur. Bursa’da bir okul müdürünün geçen gün “okuluna başı açık öğrenci almayacağını” açıklaması, Diyanet’in ve Milli Eğitim Bakanlığının yapmakta olduklarının bir özetidir.
Halk, yoksulluk ve işsizlik altında inliyor; kamuda işe almalarda acımasız ayrımcılık devam ediyor; devletin “mal ve hizmet” alımları yıllardır altılı çete ile gerçekleştiriliyor. Ekonomi bir türlü düzeltilemiyor. Ülkenin, insanı da ormanı da yanıyor!
ÜÇ DİREĞİN İKİSİ YOK!
Çağımız devleti üç direk üzerinde durur; yasama, yargı ve yürütme. Egemenliğin kaynağı olarak yasama, göreli olarak daha belirleyicidir; yargı, yönetimin ve toplumun güvencesinin kaynağıdır; yürütme de iş görür.
Ülkemizde 2010 ve 2017 Anayasa değişiklikleriyle, yürütme, yasama ve özellikle yargıyı belirleyici kılınmıştır.
Bugün, yargı ve yasama “erklerinin” son kalıntıları da şöyle temizlenmektedir. Milletvekili Can Atalay’ın 15 aydır hapis tutulması sürecinde yargının en üst iki kurumu, AYM ve Yargıtay arasındaki şiddetli savaş, ülkede “yargı erkini” kurumsal olarak yıktı, yok etti.
Bunu yasama izledi. Cuma günü AKP, Can Atalay konusunu görüşmek üzere “olağanüstü” toplanan Meclis’i “örgütlü bir biçimde” çalışamaz kıldı. Güvenliği sağlamakla görevli AKP milletvekili, muhalefet milletvekili Ahmet Şık’ı “söz söyleme özgürlüğünün en dokunulmaz olması gereken yerde”, Meclis kürsüsünde dövdü; halkın egemenliğinin odağında kan akıtıldı; Anayasa Mahkemesinin Can Atalay konusundaki kararı okutulmadan Meclis tatile girdi; böylelikle “yasama erki” de, AKP dinamitlemesiyle yok edildi.
Bugün, yasama ve yargı organları olmayan bir yapı var.
HEMEN SEÇİM!
Sorun, önceki genel başkanı zamanında esas olarak AKP’ye destek olan ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere AKP-MHP dışı tüm partilerin, toplumu daha da “ateşe atacak” bu karanlık gidişi, önce durdurma; sonra da ışıklarını açma yoluna “halkla birlikte” nasıl gireceğidir. Meclis’te akıtılan kan suyla, sabunla değil, yalnız ve ancak seçimle temizlenebilir. Yapılması gereken ülkenin “bir an önce seçime götürülmesi” ve yürütmenin elinden en kısa zamanda kurtarılmasıdır.