Akdeniz, Karadeniz... (1)
Yazık. Koca tatili yedik bitirdik
Yazık. Koca tatili yedik bitirdik, sonlarına geldik. Allah’tan işin sonu Karadeniz’de geliyor. O güzelim çam, köknar, meşe, gürgen ormanları içinde, artık ormanların bitip de yeşil çimenlerin göz alabildiğine uzandığı, sisin ikide bir duruma hâkim olup gözlerin alabildiğine uzanmasına izin vermediği yüksek Karadeniz yaylalarında koyuyoruz tatile son noktayı. Daha dün Akdeniz kıyılarında yanarken, şimdi sobayı hafiften yakıyor, üşümemek için gece yorganlara sarınıyoruz.
Sıcak kışın güzeldir, soğuk da yazın. Her yer cayır cayır yanarken, daha da sıcak mekânlara, Akdeniz sahillerine akmayı aklım almı yor. Hani, evdekilerin “deniz isterük” isyanı ndan korkmasam, bir tek yaz tatilini bile yaylalardan uzakta geçirmem.
Eski okul arkadaşlarının yıllar sonra buluşmaları moda şimdi. Anımsarsınız, Amerikan Elçisi’nin arabasını yakanlar ODTÜ’de buluştu da gazetelere manşet oldu. Biz Samsun Koleji 78 mezunları da bu işe sardırdık, buluşmaları mızı daha gelişmiş organizasyonlarla sürdürüyoruz. Bu kez, Semiha “yayla da yayla” diye tutturunca, ev ahalisini Akdeniz’den koparı p Ordu’nun Çambaşı yaylasına getirebildim. Ülkeyi güneyden kuzeye katedip, Akdeniz’den Karadeniz’e düşünce, bu iki nadide bölgemizi de kıyaslama şansımız oldu.
Bir kere, gazetecilerin itibarı Karadeniz’de daha yüksek. Geçen yıl tesadüfen uğrayıp kendimize nefis bir kalkan balığı ziyafeti çektiğ imiz Beyaz Saray lokantasının sahibi Mustafa Bey, daha arabayı görür görmez tanıyıp, koşturdu. (Hoş, benim kamyon da tanınmayacak gibi değil ki). Yediğimi, içtiğimi anlatmam demiştim ama balıklar, tavada tereyağında incecik pişirilmiş mısır ekmeği, fasulye turşusu kavurması, galdirik, melojen anlatılmayacak gibi değil. Başka yerlerde tadamayacağınız Karadeniz lezzetleri.
Karadeniz’in turizm açısından kesinlikle ilgiye ihtiyacı var. Bura insanı televolelerde sürekli Akdeniz sahillerini görmekten olsa gerek, medya biraz ilgi gösterse bizde de turizm patlar inancında. Yörenin turizmcileri belki yaralı parmağa işer umuduyla her gördükleri gazeteciye kucak açıyorlar. Şükrü’yle birlikte sınıf arkadaşlarımızla buluşma işini organize eden Ersin mesela, Ordu’da oteli var, ve her seferinde ayaklarıma kapanır “Yahu, şu otelin adını bir kez köşende yaz, gel bir yıl bedava kal. Yöre turizmine biraz katkın olsun” diye. Yağma yok, köşemi öyle reklamlara alet edemem. Yalnız Çambaşı’ndaki Şener Motel’i belirtmem lazım. Bilin ki, artık yaylalarda doğa ile uyumlu, tertemiz tesisler var.
Beşir, bütün Karadeniz’e sattığı otobüslerden birinin şoför koltuğunda taşıdı bizi yüksek yaylalara. Ersin, Doğu Karadeniz Bölgesi Kalkınma Projesi çerçevesinde turizm incelemeleri yaptığı Japonya’dan epey bilgilenerek dönmüş. Yerel değerlere vurgunun önemini öğrenmiş. Bütün yol boyunca, “The Black Sea Region Music Master”ların kasetlerini dinlettiler bize. Bu da, Akdeniz-Karadeniz karşılaştı rması açısından yararlı oldu.
Karadeniz türkülerinin yüzde 50’sinin içinde mutlaka “meme” geçtiğini tespit etmiş oldum. Şöyle ki; sanatçı bir parçaya “Ambarda darı gibi/ Kovanda arı gibi/ Koynunda memeleri/ Mercedes farı gibi” diye başlıyorsa, içinde “meme” geçmeyen en fazla bir parça söylüyor. Sonra, bir meme parçası daha; “Oyna güzelim oyna / Kizların hası gibi / Kiz senin memelerun / Karpuz tarlası gibi”. Akdeniz’de bu yok, işte. Adamlar “topless” göre göre memeye doymuşlar ve meme onlar için uğruna türkü yakılacak bir şey olmaktan çıkmış. Kanaatim o ki, bu yöremizde de turizm ilerledikçe memeli türkülerin sayısı azalacaktır.
Not 1: Yerim bittiğinden kesiyorum. “Bizi yaz, onar tane alacağız” diyen sınıf arkadaşları ma da sesleniyorum. İkinci bölümde hepinizin adı var, ama bugün gazetenin satışı 35x10=350 adet artmazsa, vallahi ikinci bölümü yayımlamam.
Not 2: Dün yayladan inince duydum. Bir ajans ve onun haberini kullanan internet siteleri “Birgün gazetesi parasızlık yüzünden kapanacak” demiş. Buralarda rüya yorumcuları, birini ölmüş gördüğünüzde, “Sevin, sevin” derler. “Ömrü uzayacak”.