Almanya’da 60 yılın ardından nükleer enerji dönemi sona erdi. Ülkenin geçtiğimiz yılki enerji ihtiyacının yüzde 6’sını karşılayan son santraller cumartesi günü itibariyle devre dışı bırakıldı. Böylece elektrik üretiminde nükleerden çıkış süreci tamamlanmış oldu. Santrallerin kapatılması “Tüm zorluklara rağmen halkın gücünün” bir göstergesi, “kâr hırsına, güçlü şirketlere ve onların yandaşı politikacılara karşı” bir zafer olarak niteleniyor. Milyonlarca insan on yıllardır güvenli olmayan nükleer atık depolama tesislerini ve yeni nükleer santrallerin inşaasını protestosu sonucu santrallerin kapatılması bir kazanım olduğu şüphesiz.

Bizde ise bugünlerde hem Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı hem de Cumhurbaşkanı’nın söylediğine göre Akkuyu Nükleer Güç Santralı birinci ünitesine nükleer yakıt yüklenecek. Törenin 27 Nisan’da yapılması planlanıyor. Yani binlerce kişinin yaşamını yitirdiği, sebep olduğu hastalıkların sonuçlarının hâlâ tam olarak bilinemediği, hasarın ve bedelinin hâlâ ödenmekte olduğu ve ne zaman tamamlanacağının da bilinmediği Çernobil felaketinin 37’nci yıl dönümünü 26 Nisan’ın ertesinde. Dolayısıyla Almanya’daki süreç, ülkemiz için ekolojik, ekonomik olduğu kadar siyasal, toplumsal ve yaşamsal anlamda da önemli dersler barındırıyor. Zira enerjide fosil yakıtlara dayalı, kirli, dışa bağımlı ve özel sektörün kâr hırsına terk edilmiş ülkemiz halihazırda dünya çapında yaşanan enerji krizinden en çok etkilenen ülkelerin başında geliyor.

***

Almanya’nın nükleerden çıkış kararının ardında yatan Fukushima felaketi de ülkemiz açısından riskleri hatırlatan önemli bir faktör. Nükleer enerji için böylesi bir felaketi göze almaya değer olmadığı gerekçesiyle Almanya, 2011 itibariyle çıkış sürecini hızlandırmıştı. Ancak bu dönemde nükleer santralleri devre dışı bırakılırken Rusya ile enerji anlaşmaları yapılmıştı. Fakat Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber gaz tedariği aksamış ve enerji krizi derinleşmişti. Bu bakımdan Almanya örneği nükleer felaketi kadar enerjide bağımsızlığın önemini bir kez daha gösteren önemli bir örnek olarak düşünülmeli. Özellikle de Akkuyu Nükleer Santralı’nın yakıtının Rusya’dan geleceği ve bu nedenle elektrik üretiminde bağımlılığı artıracağı ve bunun ekonomik maliyetleri de hesaba katılınca... Konunun bir diğer önemli boyutu da toplumun, ilgililerin anlamlı biçimde bilgilendirilmemesi. Bu doğrultuda “Reaktörün Akdeniz’in 30 dereceyi artan sıcaklıktaki suları ile soğutulması, işletme, deprem, güvenlik riskleri; nükleer yakıtın taşınması, korunması, nükleer atıkların saklanması ve bertarafı” konularında bilgi talep eden bir dizi soru da nükleer karşıtları, TMMOB, TTB, sendikalar tarafından etraflıca soruluyor.

***

Bunlar yanıtlanmadığı gibi Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom ile ülkemizdeki yöneticilerin açıklamalarındaki çelişiyor ve endişeler  derinleşiyor; şirket yetkilileri reaktördeki inşaat çalışmaların 2023 yılı üçüncü çeyreğinde tamamlanabileceğini söylerken 27 Nisan’da yakıtları getiriliyor. Nükleer Karşıtı Platform Bileşenleri’nin geleceğimizin nükleer felaketlerle yok edilmesine karşı mücadeleye çağrısına kulak vermek önemli: “Nükleer santralın proje maliyeti içinde olmayan atık yakıt çubuklarının ve çalışma süresinin bitiminde santralın bertaraf maliyetini, ekosisteme, canlılara, insan sağlığına, tarıma, balıkçılığa verdiği zararların maliyetini proje maliyetine eklediğimizde projenin iptalinden doğacak ekonomik kayıp ile  karşılaştırılamayacak ölçüde ekonomik zarar önlenmiş olacaktır.”

Sonuçta Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketleri kadar Almanya’dan da ders alınmalı. Meslek örgütlerinin, biliminsanlarının ve halkının endişe ve talepleri görmezden gelinmemeli. Akkuyu’ya nükleer yakıt getirilmemeli, proje iptal edilmelidir. Bu süreç nükleer karşıtı mücadelenin ekolojik, kamuculuk, bağımsızlık ve demokratikleşme mücadelesi için de ne kadar elzem olduğunu ortaya koyuyor. Düşük karbon salımlı, yeterli ve düşük maliyetli enerji için üretimin şirketlerin kâr hırsından ve dışa bağımlılıktan kurtarılması ve üretimin kamucu bir yaklaşımla demokratik bir biçimde planlaması gerektiğini kanıtlıyor.