“Tek din” söylemi ve mezhepçilik siyaseti ile beslenen AKP, Alevi hak ve taleplerini hukukun evrensel değerlerine ve laiklik ilkesine göre karşılamaz. Çünkü AKP çoğulculuğu değil, çoğunlukçu mezhepçiliği savunuyor. Asırlardır kendi mahallerinde “sapkın inanç” diyerek ürettikleri negatif Alevi algılarına rağmen, Alevilere “eşit hakları vereceğiz, cemevlerini ibadet yeri olarak tanıyacağız, Alevilerin kendi inançlarını kendilerinin tanımlamasına saygı göstereceğiz” diyemezler! Özellikle de yüzde 8’lik, “Şeriat istiyoruz” diyen kendi tabanını karşısına alamazlar!

Sadece kendi mahallesinde değil, AKP ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Alevilere koyduğu iki kırmızı çizgisi de buna izin vermiyor!

· Birincisi “Cami tek ibadet yeridir. Cemevleri ibadet yeri olamaz”

· İkincisi “Kuran ve Sünnet bizim kırmızı çizgimizdir, buna göre Alevilik folklorik bir unsurdur.”

Bitmedi; AKP, din devlet ve siyaset ilişkisine laiklik hukuk düzeni içinden bakmadığından da Alevi taleplerini karşılamaz! Çünkü AKP farklı din ve inançlar, eşit yurttaşlık ve eşit haklarla toplumsal barış zemininden yaşamasını savunmuyor.

Ayrıca devletin ve kamu hizmetlerinin laikleştirilmesini ve dinin, inananların kendi özel hayatına bırakılmasını da savunmuyor! Aksine, vesayet altına aldığı devlet dini üzerinden toplumsal bölünme ve kutuplaştırma siyasetinden besleniyor. Siyaset retoriğini mezhepçilik üzerine kuran siyasal İslamcı bir parti, farklı olana eşit davranması zaten doğanın kanununa aykırıdır.

AKP’nin, devlet ve kamu hizmetleri anlayışı öncelikle, yandaş sermayenin beslenmesi ve yine halktan toplanan vergilerle oluşan kamu bütçesi ile resmi din anlayışı olan Sünni mezhepçiliğin finansmanı yönündedir. Devlet parasıyla dini, kamu ve özel dini yapıları beslediği için, siyaseten bunu “parayı veren düdüğü çalar” misali tahvil etme derdindedir.

Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki imamların ve Din Öğretim Genel Müdürlüğü’nde din dersi öğretmenlerinin yüzde 90’ının AKP’li seçmen olması ve AKP güdümlü Diyanet SEN ve Eğitim Bir SEN üyesi olması da tesadüf değildir!

Yani AKP kamu bütçesinin kamu yararına ilkesini gözeterek değil, siyasal iktidarının sürdürülmesi kriterlerine göre, din, devlet ve siyaset ilişkisini inşa ediyor. Alevi ayrımcılığı tam da bu alanda daha görünür oluyor.

AKP, devletin kurumlarını sadece siyasal İslamcı siyasetin mezhepçilik ekseninde inşasına hizmet etmesine zemin yaratmış, Alevilik gibi farklı olan inançlara ve dinlere ise doğrudan ve dolaylı ayrımcılık uygulamıştır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Hatta son zamanlara kadar Alevi valimiz vardı” itirafı bile, kamuda Alevi istihdamındaki ayrımcılığın boyutunu göstermektedir.

Din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğünün evrensel ilkeler ve değerler üzerinden yaşanmasını, demokratik sivil yapılar üzerinden kurumsallaşmasına karşıdır. Laiklik ve hukukun evrensel ilkeleri AKP’nin siyaseten mesafe koyduğu ve bu yüzden inanç özgürlüğü ile ilgili Aleviler lehine AİHM tarafından verilen Cemevleri ve zorunlu din dersleri kararlarını tanımamaktadır.

Dolayısıyla bu açıdan da baktığımızda “Alevi talepleri” aslında, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve laikleşmesini içeren bir hak mücadelesi olduğu içinde AKP, Alevilerin gerçek taleplerini tartışmanın dışına atıyor!

Çünkü AKP, siyasi, hukuki ve demokratik talepler manzumesi olan Alevi istemlerini, siyasal zemine değil, çoğunluk inancının teolojik zeminine çekerek, bir Ulema tartışması yaratmaya ve Alevileri ise Ulemanın fetvalarını dinlemeye ve bu fetvalara inanmaya davet ediyorlar.

Her seçim döneminde buzdolabından çıkarılan, “Alevi açılımının” hedefinde, Alevilerin siyasal, hukuksal ve demokratik talebi olan eşit yurttaşlık ve eşit haklar talebini karşılamak işte tam da bu nedenle yok!

Peki ne var?

“Dinden sapmış, Alevi sapkınları devletleştirerek yola getireceğiz” mantığı var! Bunun için de dört adımda Alevilerin devlet katında asimilasyonunu kurumsallaştırma stratejik planı devreye sokuldu.

Peki bu yeni stratejik plan neyi içeriyor? Neleri hedefliyor? Bu sorulara da yarın cevap bulalım.

Yarın devam edecek…